iki kürek kemiği

48 5 19
                                    

'Her can ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Her kim cehennem ateşinden uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, işte o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Zira dünya hayatı aldatıcı bir zevkten ibarettir.'

(Âl-i İmrân/ 185)

14.06.2000

Ağır, aksak adımlarla nihayet tepeye vardığımda derin derin nefesler aldım. 

Buraya her gelişimde tarifi mümkün olmayan ince fakat bıçak kadar keskin bir sızı göğsüme oturuverir, canı istemedikçe de kalkıp gitmezdi. Yine gecikmeden geldi, müsaade istemeden, usulca yerine kuruldu.

Kafamı biraz kaldırıp alabildiğine uzayıp giden ıssız vadiye hüzünle baktım. Sanki gözlerimi kapatsam derenin ötesinde otlanan koyun sürülerinden yükselen çan seslerini duyabilecek, bir gece önceden yağan yağmurun hırçın damlalarıyla yoğurulup yumuşayan toprağın kokusunu alabilecektim. Lakin bu cansız vadide artık ne sürüler otluyordu ne de toprak eskisi kadar cömert ve bereketliydi. Bir zamanlar çığlık çığlığa, çağlayarak akan dere bile şimdilerde daha bir korkak akıyordu.

Yüzümü yavaşça göğe çevirdim bu defa. Senelerdir hasretle aradığım lakin bir türlü bulamadığım o, hoş maviyi yine bulamadım. Belki büyüdüğümden, belki böyle görmek istediğimden, belki de gözlerimin feri gittiğinden; tıpkı diğer her şey gibi artık gökyüzü de ölüm döşeğinde, canıyla cebelleşen bir hastanın yorgun çehresi kadar solgundu.

Bakışlarımı yere indirdiğimde bir an başım dönüp de ayağımın altındaki zemin çekilir gibi olunca güçsüz bir soluk verdim. 

Zaten güç, kendimi bildim bileli bana hep uzak durmuştu.

Dikildiğim yere yavaşça oturdum. Üzerimdeki kumaş pantolonun sol paçasını beyaz etli baldırıma dek sıyırıp adına protez dedikleri; kansız, cansız, soğuk metali meydana çıkardım. Pamuklu kumaşlarla, tıpkı yeni doğmuş bir bebeği kundaklar gibi kat kat sarıp sarmaladığım uyluğumu plastik soketin içinden çıkarıp protezi kenara bıraktım. Böylelikle çocukluğuma değilse bile özüme döndüm.

Çocukluğum...

Acıyan bakışların arasından, kimseye görünmeden, sessizce yürümeye çalışmakla geçen çocukluğum.

8 ay 12 gün boyunca rahmine sıkı sıkı tutunduğum anamın katili, babamın bir kez bile sarılıp bağrına basamadığı utancıydım. Yaşıtlarının oyunlarını kenardan izlemekle yetinmeyi bilen o çelimsiz çocuktum ben. Gözlerden uzak olan bu tepede, rüzgar çıkınca çimlere dek uzanan dalları usul usul sallanıp da yerleri nazikçe süpüren ihtiyar söğüdün gölgesinde, kitap okuyarak günlerini geçiren; bir bacağı noksan, zavallı bir öksüzdüm.

Ben Yusuf'tum.

Belki inanması güçtü.. lakin bir zamanlar babasının bile kabullenemediği zavallı Yusuf'u olduğu gibi kabul edip seven ve hatta bir ömür boyu, bıkmadan, yorulmadan; ona, onu sırtında taşımayı vadeden biri vardı. 

Nitekim verdiği sözü tutmayı da bilmişti. Kendine biçilmiş kısacık ömrü boyunca çelimsiz bedenimi iki kürek kemiğinin arasına sığdırmış, üstelik bir "Off!" bile dememişti.

Bazen kendimi, ona doya doya sarılabildiğim, korkmadan elini tutabildiğim, göğsünde uyuyup göğsünde uyandığım bir dünyanın içinde olmanın hayaliyle inceden inceye yanıp tutuşurken bulurdum. Sonra da bundan inanılmaz bir utanç duyar, en çok da kendime mahcup olurdum.

Çünkü bir şeyler hep yanlış gelirdi.

Çenem titreyip de artık tükendiğini sandığım yaşlar yeniden göz pınarlarıma dolunca, içimdeki yaranın derinliği beni bile afallattı. Yıllardır göğsümde taşıdığım hasret sanki cana gelip yanı başıma oturdu, bir kolunu omzuma sardı, bana sarıldı.

Zaten, burada, güzel olan her şeyin içinde, muhakkak geniz yakan bir şeyler vardı...

*

Uzun süredir kafamı kurcalayan fakat elimin bir türlü yazmaya gitmediği bir kurguyla karşınızdayım. Açıkçası bu kurguya ne kadar devam ederim ya da devam edebilir miyim pek emin değilim. İçimde kalacağına burada kalsın istedim sadece. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yahuda beni öperse İsa mı olurum? (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin