ep25

1.1K 111 50
                                    

"seninki aşağıdaydı."

haberim vardı. onu aşağıda bekletiyor olmanın verdiği o rahatsız edici hisler kenan sayesinde bir kere daha yokladı kendini. bu ilk ya da son değildi. ferdi yüzünden her seferinde kendimi suçluyor ve bir şekilde zararlı çıkıyordum. oysa bu durumun suçlusu oydu. sabahın yedisinde kafeye gitmeyeceğimi de onunla uzunca bir süre görüşmek istemediğimi de kesin bir dille belirtmeme rağmen bekliyordu. deli herifin tekiydi ve beni de delirtiyordu.

bir tepki vermemi bekleyen kenan'a karşılık 'biliyorum' dercesine kafamı sallayıp içeri girmesini söyledim. beni uzun zamandır bu kadar umursamaz görmediğinden mi yoksa mevzu ferdi olduğu halde hâlâ ondan uzak kalıyor oluşumdan mı bilinmez epey şaşkındı.

üzerindeki siyah şişme montun fermuarını yarıladığı esnada tıpkı onun az önce yaptığı gibi heyecanlı bir ses tonuyla "seninki de burada." dedim. hareketleri yavaşladı. öne eğilmiş kafasını kaldırmadan çatık kaşlarının altından yüzüme bakındı. ciddiyetimi ölçmeye çalışıyordu.

onun yarım bıraktığı fermuarı açıp montunu üzerinden alırken "hadi hadi!" dedim. "heyecanlanma bu kadar."

gözlerini devirdi. onu buraya çağırırken yalnız olacağımıza söz vermiş olmam hiç umrumda değildi. zaten o bunun hesabını soracak gibi olduğunda bertuğ sesleri duyup odamdan çıkmış ve yanımızdaki yerini almıştı.

ikisinin de kaşları çatık, yanakları hafif kızarıktı. alev almış gözleri asla birbirini bulmuyor aksine yanıp kül olayım diye benim üzerimde geziniyordu. "bakmayın bana öyle, başka türlü konuşmayacaktınız." diyerek ilk savunmamı yaptım.

işe yaramadı.

bertuğ kendini yasladığı duvardan ayrılıp portmantoya yönelirken "bazen konuşmak gerekmez." diye kestirip attı. kenan gelmeden önce bahsettiği gibi sabrının son demlerini çoktan kullanmıştı ve artık çoğu şeye tahammülü yoktu.

tıpkı benim gibi.

kolundan tutup durdurdum onu. en azından benim için kalması gerektiğini söyleyerek başlayacağım ikna çabaları kenan ile bölündü bu kez.

"herif aşağıda senin için soğuktan kangren olacak. bizim derdimize düşmek sana mı kaldı amına koyayım? kendi haline bak önce."

her kelimesi zaten öfke barındıran bünyeme sürekli yeni bir darbe indiriyordu. bertuğ'un kolunu fazlaca sıktığımdan habersiz gözlerimi kapayıp sakinleşmeyi diledim.

"aynı şey mi gerizekalı?"

"sayılır."

pişkin pişkin verdiği cevaba bertuğ da en az benim kadar sinirlenmiş olsa da sesini çıkarmamıştı. "geçin içeri." dedim, otoriter bir tonda. çoğu zaman sözüm onlara geçmezdi fakat şu anda ikisinden biri çıkıp gitse bunun bedelini fena halde ödeyeceklerini biliyorlardı.

kenan önden yürüyüp salona girdiğinde bertuğ bir süre daha tereddütle gözlerime baktı. "ben seni ferdi ile aynı odaya sokmuyorum." dedi fısıltıyla. ufaktan bir haklılık payı olsa da en nihayetinde ferdi ile kenan'ın konumu bir değildi.

bahane kabul etmediğimi anlayınca oflayarak salona girdi. kenan'a en uzak kalan köşeyi özenle seçip oraya sindiğinde gülmemek için dudaklarımı ısırdım. her geçen saniye sinirlerim biraz daha bozuluyordu.

"siz uslu uslu oturun ben bir şeyler hazırlayıp geliyorum. konuşacağız."

işaret parmağımı onlara doğru sallayarak konuştuğumda ikisi de yüzlerini ekşitip önce bana sonra da kaçamak bakışlarla birbirlerine baktılar.

kumralımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin