yoongi'nin ona ihtiyacı olduğunu söyledikten sonra evden nasıl çıktığını bile bilmiyordu jungkook. olabilecek en kısa şekilde yanına varmak ve onu kolları arasına almak istiyordu. belki her şeyin geçeceğinin garantisini veremezdi ama iyi hissetmesine yardımcı olabilirdi.
motorunu olabilecek en hızlı seviyede sürerken dikkatli olmaya da çalışıyordu çünkü yoongi dikkatli olmasını istemişti. onun sözlerinin dışına hiçbir zaman çıkmazdı.
dediği gibi yarım saat içinde hastaneye geldiğinde hızlıca motorunu park etti ve kaskını çıkarıp yoongiye kaçıncı katta olduğunu sormak için telefonunu eline aldı.
"jungkook"
yakınından gelen tanıdık sesle başını kaldırdı ve karşısında iki gün içinde çökmüş bedeni süzerken içini çekti. saçları karışmış, gözleri ağlamaktan kızarmış, dudakları stresten dişlenmiş ve elleri havanın soğukluğundan hırkasının kollarının içine gömülmüş bir şekilde karşısında dururken hâlâ dünya güzeli, dünyasının güzeli, olduğunu düşünüyordu. bu durumda bile yoongi'nin güzelliği kendisine iç çektirirken kendine gelmeye çalıştı. konu bu değildi, odağı güzelliğine kayamazdı.
"geldiğin için teşekkür ederim."
mahçup çıkan sesine tebessüm ederken motorundan inmiş ve karşısına dikilmişti. birkaç saniye daha yüzünü incelerken konuştu. "sen istersin de gelmez miyim?"
gözlerinden kaçınan gözlerle gülümsemesi daha büyük bir hal aldı. birazdan da elleriyle oynamaya başlayacaktı, emindi. ne ara hareketlerini ezberleyecek kadar ona çekilmişti bilmiyordu ama bu durumdan hoşlanmadığını da söyleyemezdi. ondan etkilendiğini görmek hoşuna gidiyordu.
"istersen arka taraftaki bahçeye gidelim, banklarda otururuz."
jungkook kafasını sallayarak onu onayladığında arka bahçeye doğru yürümeye başladılar. yoongi'nin derin bir nefes almasıyla gözleri yeniden onu buldu.
"gecenin bu saatinde bir anda seni buraya çağırdığım için özür dilerim.. rahatsız etmiş olmalıyım."
"beni asla rahatsız etmezsin yoongi."
"niye çağırdığımı ben de bilmiyorum, sadece gerçekten birine ihtiyacım vardı. özellikle de bu birinin sen olmasına."
banka oturduklarında vücudunu ona döndürdü jungkook. aralarında oluşan mesafenin hissettirdiği rahatsızlığı yok sayarak konuştu.
"ihtiyacın olduğunda her zaman yanında olmaya hazırım yoongi. bir nedeni olsun ya da olmasın, her istediğinde beni yanıbaşında bulacaksın."
yeniden kendisiyle buluşan gözlerin dolmuş olduğunu görünce kaşlarını çattı. "teşekkür ederim."
'önemi yok' der gibi kafasını salladıktan sonra sessizliğe gömüldüler. yoongi parmaklarıyla oynadı, jungkook ise onu izledi.
"jungkook,"
"efendim?"
"sana.. sarılabilir miyim?"
buraya gelene kadar gerçekleşmeyeceğini bile bile kurduğu hayalin yoongi'nin ağzından bir istek olarak çıkması nefeslerinin teklemesine neden oldu. kollarıyla onu sarıp sarmalamak, kulağına güzel sözler fısıldamak, ona her şeyden daha iyi gelmek en büyük isteğiydi fakat bu isteklerin sınırı yoongi'ye kadardı. sınır oydu ve o ne isterse o olurdu. jungkook onun en ufak bir şeyden bile rahatsızlık duymasını istemiyordu.
"fazla mı oldu? üzgünüm seni rahatsız etmek istememişt-"
karşısındaki gencin açtığı kollarla cümlesi yarıda kesilmiş ve omuzları çökmüştü. jungkook'un, yapmayacağını bilse bile, onu terslemesinden korkmuştu ve şimdi kollarını açarak en güzel cevabı vermesi içindeki endişeyi alıp götürmüştü.
onun kolları arasına bir kedi misali sırnaşıp kafasını göğsüne, ellerini de beline sararken jungkook da bir eliyle sırtını bir eliyle de belini sarıp onu kendisine daha fazla çekti.
saçlarının üzerinde hissettiği burunla nefesini tuttu yoongi. jungkook önce derin bir nefes aldı sonra da saçlarının arasına bir öpücük kondurup çenesini hafifçe öptüğü yere yasladı.
"ben buradayım yoongi. kollarımın arasında zayıf kalmaktan korkma, seni kendimden bile saklarım."
boğazındaki yumrunun geçmesi için birkaç kez yutkunurken elleri kendisinden bağımsız bir şekilde jungkook'un üzerindeki ceketi avuçlarının arasına alıp sıkmasına neden oldu. hayatında biri ilk defa gerçekten yanında olduğunu hissettiriyordu.
sırtını sıvazlayan eller ise bu sözlerin üzerine son nokta oldu ve usul usul gözyaşları akmaya başladı. hayatı boyunca ağlamaktan korkan biri için rahatlama gibi bir şey söz konusu değilken başını yasladığı göğüs ona bu rahatlığı sağlıyordu.
"ağlamaktan, kendini rahatlatmaktan, üzerinden yük atmaktan korkma yoongi. buna hakkın var, her şeyi içinde tutamazsın. tutmamalısın."
hayatında ilk defa biri onu konuşmadan anlıyordu.
hayatında ilk defa birinin yanında çıplak kalmaktan korkmuyordu.
hayatında ilk defa onu anlayan biri olduğunu fark ediyordu.
elleri ceketini daha fazla sıkarken dişlediği dudağını serbest bırakıp ağzından kaçan hıçkırıklara engel olmadı ve kafasını göğsüne iyice bastırdı.
yoongi göğsünde daha önce hiç ağlamamış gibi ağlayıp zehrini akıtırken ve dudaklarının arasından çıkan "anneme bir şey olmasından çok korkuyorum." cümlesine engel olamazken duyduklarıyla kalbi parçalanan jungkook ise çaresiz bir şekilde sırtını sıvazlayıp, saçlarını öperken ufak teselli cümleleri söylemekle kaldığı için sinirleniyordu.
yoongi içinse bu dünyalara bedeldi.
-
hic icime sinmedi ama olmustur umarim ya🫤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crush, yoonkook
Fanfictionjeon jungkook ve min yoongi'nin birbirlerine karşı hissettikleri duygular, basit bir lise aşkından fazlası olmaya başlamıştı. texting, düz yazı