jungkook
yoongi neredesin?
ben geldim ama ne bahçede ne de kantinde yoksunyoongi
annemin yanındayım
jungkook
annem parmaklarını oynatmışjungkook
neyoongi
annem
parmaklarını
oynatmış
şaka gibi ama değil
gerçekten oynatmış
bilinci yerine geliyorjungkook
çok sevindim
biliyordum ama ben iyi olacağını
demiştim sanayoongi
evet demiştin
4. kattayım
asansörden çıktığın gibi beni görürsün karşındajungkook
tamam geliyorumyoongi
hızlı ol☆
hayatta deneyimlediğimiz acı ve korkular bizi olgunlaştırır, büyütür ve yaşadığımız bu hayatı anlamamızı sağlardı. küçükken öğrendiğimiz gibi toz pembe değildi her şey ya da çizgi filmlerdeki gibi mutlu olmuyordu her günümüz, yaşadıklarımız her zaman yüzümüzde bir gülümseme bırakmıyordu.
yoongi küçük yaştan beri hayatın gerçekliğini acı tatlı yaşamış bir gençti. hayat ona küçük yaşta sorumluluk almasını, olgunlaşmasını ve büyümesini öğretmişti ve öğretmeye de devam ediyordu.
hayatta her zaman mutlu olunmazdı biliyordu, hayatın gerçeği buydu çünkü. üzülürdük, gülerdik, kızardık, umutsuzluğa kapılırdık ama insan, doğasında olduğundan sanırım, çoğunlukla üzülürdü. beyni bir mekanizma gibi her durumun kendisini mahvedeceğini kafada kurarken güzel şeye bile tam anlamıyla sevinemezdi hiçbir zaman.
yoongi'nin mekanizması da bu şekilde işlerdi. bütün durumların en kötüsünü, en acısını düşünür ve sonucunda yaşayacağı hayal kırıklığını minimuma indirmeye çalışırdı. fakat bu sefer öyle olmadı. ağzından en çok 'lütfen'le başlayan yalvarışlar çıktı, gözyaşları çaresiz bir umutla aktı, kalbi umut ve korkuyla attı. bu hayatta en çok değer verdiği kişi annesiydi ve ona bir şey olacak diye ödü kopuyordu. kendini kötüye hazırlaması gerektiğini bilmesine rağmen buna cesaret edememişti. annesinden ayrılmaya hazır değildi.
nitekim de korktuğu başına gelmemiş ve hayat bu sefer yüzüne gülmeye karar vermişti. annesi gözlerini aralamasa bile parmaklarını oynatmış, bu gaddar hayata kafa tutmaya devam edeceğini belirtmişti. bu bile yeterdi ona. beklediği umut kaynağı varlığını belli etmişti ya yoongi kendini dünyanın en şanslı insanı sayıyordu.
açılan asansör kapısıyla elinde poşet tutan uzun boylu genci gördüğünde kendisine gelmesini beklemeden hızlı adımlarla ona doğru yürümüş ve bir şey demeden boynuna atlamıştı. mutluydu ve bu mutluluğu kalbinin büyük bir odacığına sahip olan bu gençle paylaşmak istiyordu.
kaslı kollar anında belini sararken alnını omzuna yasladı ve derin bir nefes aldı. "ben göremedim ama oynatmış gerçekten parmağını, doktorlar çok umutlanmayın diyor ama.."
saçlarının üzerine yaslanan yanak sözünü hızlıca kesti. "çok biliyor onlar, bu annenden gelen bir işaretti. yakında gözlerini de açacak merak etme." yanında olduğunu belli etmek için belindeki kollarını sıkılaştırdı ve yoongiyi kendine biraz daha çekti.
"yani altı yıl bu meslek için çalışmışlar, sanki çok biliyorlar gibi hm?"
yoongi'nin keyifli gelen sesiyle yüzünü bir gülümseme kapladı jungkook'un. günlerdir kim bilir ne kadar stres altındaydı, iki gündür yanında bir destekçisi vardı ama daha önceki günler? bunları düşünmek istemese de engel olamıyordu zihnine. onu yalnız bıraktığı her ana lanet ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crush, yoonkook
Fanfictionjeon jungkook ve min yoongi'nin birbirlerine karşı hissettikleri duygular, basit bir lise aşkından fazlası olmaya başlamıştı. texting, düz yazı