Gözlerini açtığında başını inanılmaz bir ağrı bürümüştü.
Bulunduğu yeri idrak etmeye çalışıyordu. En az zihninin şu anki hali kadar boş ve beyaz bir odanın içerisindeydi. boylu boyunca uzandığı zeminden kalktığında karşısında gözetlendiğini belirten bir cam görmüştü. Hiç bir şey hatırlayamıyordu. Zayıf bedeni oturmayı bile kaldıramayacak bir haldeydi.Üzerine baktı sakince. Beyaz bir atlet ve gri bir eşofman giyiyordu. İçerisinde bulunduğu odanın yoğun ışığı gözlerini acıtıyordu. Henüz yeni uyanmış olmasına rağmen gözlerinin içerisi kızarmıştı bile.
Zihninde en ufacık bir düşünce kırıntısı bile yoktu. Kendi ismini dahi bilmiyordu. Ama bilmesi gerekiyor muydu ondan bile emin değildi. Ne yapması gerekiyordu? Kalkmalı mıydı? Yoksa uyumaya devam mı etmeliydi?
Sahi kendi başına nasıl uyuyabilirdi? Bunu bile bilmiyordu.
Sakin ve iri gözlerinin ardından boş bakışlar sundu etrafa. İzlenmesi için konulan camı bile ayırt edememişti. Gözlerini yavaşça kapatıp açtı. Kollarını ileriye doğru uzatıp ellerini açmıştı. Aynı sakinlikte ellerini incelemeye başladı. Verdiği her tepki, tepkisizlik doluydu.
Camın ardındaki gözler onu merakla inceliyordu. Sakin bir kadın sesi odanın sessizliğini bozmuştu.
"Verilere göre şu anda sisteme girmeye uygun değil. Zihni bomboş. Bu kadar şuur dışıyken gen hafızası bile bir işimize yaramaz. Bu kötü. Beynine ihtiyacımız varken o gün geçtikçe bir morona dönüşüyor."
Kadın yakasındaki yüksek izin isteyen odalara girişini sağlayan kartı düzeltmişti.
"Prof. Dr. Jennie Ruby Jane"
Onu tepkisizce dinleyen adam hala içeriyi izliyordu. Tek kelime etmeyişi arkasındaki tüm ekibini gererken ondan korkmayan tek kişi konuşma cesareti olan Jennie'den başkası değildi.
"Tamam, patron sensin. Ama eğer bu projenin lideri bensem.. beni dinlemek zorundasın. Ondan istediğini bu şekilde alamayız. Bu yaptığımız bünyesinde zarar oluşturup duruyor. Bedeni yaşam fonksiyonlarını sağlamayı durduracak raddeye geldi. Ama beyni hala kilitli ve ona ulaşamıyoruz. Bir kez daha makineye bağlarsak ölecek. Biraz ara vermeli. Böylece onu hiç değilse sisteme sokabiliriz."
Kim Namjoon Profesörü dinledikten sonra dilini keyifsizce şaklatmıştı.
"Bu içeride bomboş zihniyle etrafa bakan kadın ve o çok kıymetli beyni bana istediğim şeyi vermemekte ısrar etmeye devam ederse o güzel kafasını gövdesinden ayırıp önüne koyarım ve sende beynini istediğin kadar inceleyebilirsin Profesör. Anlatabiliyor muyum?"
Jennie gergince yutkundu. Bir şeyler söyleyecekken Namjoon sözünü daha başlamadan kesmişti.
"Nasıl eğitildiyse.. Sikeyim. Nasıl eğitildiyse kendisini gebertsem dahi o istemediği sürece o lanet kafasından tek bir bilgi bile alamıyorum, değil mi?"
Jennie bunun bir sorudan çok tasdik bekleyen bir düşünce olduğunun farkındaydı. Boğazını temizledi olabildiğince sessiz bir şekilde.
"Lalisa Manoban. Sıradan bir kız olsa zaten burada olmazdı. Atalarının ve hatta hiç bir kan bağının bulunmadığı insanların anılarını zihnine katman katman işlemişler.
Ve belki de bilmediğimiz başka bir sürü şeyi. Doğduğu andan itibaren buna maruz kalmış ve bir gün bizim elimize geçme ihtimali ile eğitilmiş. Kafasının içiyle o kadar uğraşılmış ki bu onun için sıradan bir durum ve savunma mekanizması çok güçlü.
Kendi rızası olmadığı sürece...
Bunu söylemekten hoşlanmıyorum ama kendisi istemediği sürece öldürsek ve dediğiniz gibi kafasını kessek de bir bilgiye ulaşamayacağız. Şu an şifresi defalarca yanlış girildiği için kendini sıfırlamış bir telefon durumunda. Yüksek ihtimalle kendisi bile adı dahil hiç bir şey bilmiyordur."Kim Namjoon duyduğu şeyle sinirli bir biçimde yumruğunu masaya geçirmişti.
"Sen ne sikime yarıyorsun o halde profesör!"
Jennie'yi boğazından tek eliyle kavrayıp cama sertçe yapıştırmıştı. Onun nefesini ve ayaklarını yerden aynı anda keserken yüzüne iyice yaklaştı.
"Lalisa Manoban bugün o sisteme girecek ve sen de onun zihnine erişeceksin. Bunu bugün başaramazsan yıllardır süren çabana gözlerimi kapatıp seni tam burada gebertirim."
Elini çektiğinde Jennie iki büklüm kalırken elini boğazına tutmuş deli gibi öksürüyordu. Gözleri kanlanmış ve sulanmıştı.
"Anlaştık sanıyorum Profesör. 24 saat içerisinde bana bir gelişme haberi ver. Yoksa sanırım bundan sonraki gelişmeler senin için olacak. Süren başladı. Tik-Tak-Tik-Tak-Tik.."
Gergin bir keyifle gözlem odasını terk ettiğinde Jennie sinirle odada kalan herkesi kovmuştu. Yalnız kaldığında gözlem camından Lalisa'ya baktı. Sinirle bir çığlık atarken derin nefesler almaya çalıştı.
Bu kızı bugün sisteme sokmalıydı. Başaramazsa ölecekti. Ama sisteme girerse ve Lalisa'ya bir şey olursa yine ölürdü. Sisteme girip bilgi alamazsa yine ölürdü.
Ama Lalisa da bugün sisteme bu bünye ile girerse ölebilirdi. Ki bu ihtimalde az önce de saydığı gibi Jennie yine her türlü ölüyordu.
Topuklusunun tok sesi koridoru inletirken Lalisa'nın tutulduğu odanın önünde durmuştu. Derin bir nefes alıp içeriye girdiğinde bu ışık onun bile gözlerini acıtmıştı. Asistanları tek kelime etmeden Lalisa'yı tutup kaldırmıştı. Genç kadın bir şey söylemeden sürüklenmeyi kabul etmişti. Asansör ile bulundukları üssün bodrumuna indiler. İç içe geçmiş halkalar ile karmaşık bir logo karşılamıştı onları.
'Wiedergeburt' (yeniden doğuş) kelimesini temsilen büyük bir 'W' harfi vardı.
Bu sistemin adıydı. Bu sistem ile Lalisa'nın ve hatta onun annesinin, büyük annesinin, anılarına bile erişebiliyorlardı. Beyninin derinlerine işlenmiş o bilgilere ulaşabiliyorlardı.
Lalisa sisteme bağlanmak üzere soğuk bir yatağın üzerine yatırılmıştı. Gözleri damar yolundan verilen ilaç nedeniyle kapanırken profesör gergince bir nefes aldı.
"Lalisa, birazdan W' ye bağlanacaksın. Rahatlamaya çalış. Kendini sisteme bırakmalısın. Yoksa daha fazla acı çekersin. İçerisinde bulunduğun anıya ayak uydur ve bize istediğimizi ver."
Lalisa bir şeyler duysa da algılayamıyordu. Tamamen bilinci kapandığınında ise profesör bir sevinç çığlığı atmıştı.
"Girdik. Zihnine sonunda eriştik. Sonunda!"
Yeni kurgumuz hayırlı olsun arkadaşlar. Uzun zaman sonra bir kurgu için bu kadar heyecanlıyım. Bilim kurgu olacak anladığınız üzere. Umarım seversiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
disappearance||taeliskook
FanfictionLalisa gözlerini açtığında bulunduğu yeri sorguladı. Bu yeni bir rüya mıydı? Hayır. Bu yaşadığı günün bir aynısıydı, belki de yaşadığı hayatın. Bir girdabın içerisine düşmüştü. Dibe doğru çekildiği esnada ona elini uzatan bu adam kimdi?