"Kalk artık."
Gözlerim önce ayakkabılarına değindi.
Gri spor ayakkabısı vardı. Gözlerim yavaşça yüzüne tırmandı. Karşımdaki eleman oldukça gençti. Siyah bir hırka ve yine siyah bir eşofman giymişti. Kumral saçları dağınıktı. Keskin çene hatları , yüzüne sert bir görünüm vermişti. Karanlıkta gözlerini net göremiyordum. Gözlerini görmeyi çok istemiştim.
Çünkü sesin tehditkar mı yoksa yardım için bir el mi olduğunu anlayamamıştım.
Karşımdaki aşırı yakışıklı şahsiyet bana , bende ona bakıyordum. Bakışmadan sıkılmış olacak ki sessizliği yine o bozdu.
"Kalkar mısın?"
Derin bir nefes verdi ve kısa bir süreliğine gözlerini kapattı. Nazik olmaya çalıştığı her halinden belliydi. Yavaşça kalktım. Çünkü kendimi onun önünde diz çökmüş gibi hissediyordum.
Kalktığımda başımın ağrısı daha da şiddetleniyordu.
Karşımdaki kişi bana bir tehlike olabilirdi. Bende kaba taraf olmayı tercih ettim." Tanımadığım kişilerle konuşmam" dedim ve ekledim."Ayrıca tanımadığım insanlardan emir de almam."
Cevabıma karşılık başını öne eğdi. Aslında bunu beni duymak için yaptığını bile düşündüm. Çünkü aramızdaki boy farkı zürafa ile böcekten farksızdı. Tamam abarttım. Azcık. Yada fazla abarttım.
Boyu 1.90 civarıydı. Benim boyum ise 1.72...
1.50 beklediğinizi biliyorum. Hayır öyle değilim. Senelerce sporun da etkisiyle boyum hızlı uzamıştı.
Elimden gelen en sert tavırla ona baktığımda, dudaklarının kenarı kıvrıldı. Gamzesi vardı, hemde çok güzel bir gamzesi vardı.
Kulağıma yaklaştı. Nefes alışverişlerim hızlandı. Ama atağa geçmedim. Korksamda tehlike hissetmiyordum.
Yavaşca fısıldadı. Nefesi saçlarıma değmişti.
"Aklın sıra bana tanışalım mı dedin sen?"
Dedi. Şaşkınlıkla geri çekildim ve yüzüne baktım. Yüz ifademin nasıl olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Ama yüz ifademi fark ettikten sonra gülüşü büyüdü.
"Tanışacağımız gün aklının başında olması lazım yani iyi olman gerekiyor."
Susup kalamazdım. Kaşlarımı çattım. Tam gitmeye yeltenmişti, bu sefer soruyu soran taraf ben oldum.
"İyi olmam seni ne kadar alakadar ediyor?" Gerçekten ona neydi ki?
Uzaklaştı. Aramızda ki mesafe yinede onu duyabileceğim bir mesafeydi.
Arkası dönüktü. Kafasını çevirdi ve omzunun üstünden bana baktı.
"Tuz kadar."Tuz kadar.
Tuz kadar.
Tuz kadar.Kafamın içinde yankılanan bir cümleydi.
Başımın ağrısı , mide bulantım ve titremelerim hepsi tekrar baş gösterdi.
Arkasından baka kalmıştım. Görüş açımdan çıkınca salak bir gülümseme yayıldı suratıma. Ayrıca korkum azalmıştı. İçimde sebepsiz bir huzur da vardı. Sanki yıllar önce tanıdığım biri gelmişti. Oysa korkmam gerekiyordu.
Yolun ortasında oturmuş titrerken , adamın teki geliyor ve ilk kurduğu cümle "Yardım ister misiniz?" veya "İyi misiniz?" onu da geçtim. "Pardon?" Olmamıştı. Bunlar yerine "Kalk artık." demişti. Yüzümdeki gülümseme silinmedi. Kendime geldiğimde boynumda ki kulaklıklarımı soğuktan donmak üzere olan kulaklarıma yerleştirdim. Elim cebimde ki telefona uzandı.
Telefonu tutup cebimden çıkardığımda yere düşen bir şey olduğunu fark ettim.
Eğilip yerden aldığımda şuan kanımda olması gereken - daha doğrusu almam gereken ama almayı reddettiğim- ilaçlarımı gördüm.
Şok üstüne şok yaşıyordum. Ağzım bir karış açık bir şekilde düşündüm.
Bugün ilaçlarımı hiçbir şekilde yanıma almamıştım.
O sırada aklıma, yanıma gelen ve"kalk artık." Diyen beyefendi -odun- geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARA YILDIZI
Teen FictionBu kitap size hediyedir. Bu benim Lena'nın ve Vefa'nın duyguları bu sizin duygularınız bunları biz yaşayacağız. O gün elimi tuttu. Ve son kez gitti.