Medyadaki şarkıyı kesinlikle açmanızı öneririm. Hemde sona kadar...🎸
Hayat yarını belli olmayan , kazananını kendi seçen bir yarıştı. Bu yarışta kimlerle hangi şartlarda savaştığın önemli değil. Önemli olan tek şey bir kazananın olacağı ve hayatın seni seçmesini sağlaman. Fakat her kuralın bir istisnası vardır ve ben o istisna olmak için savaşıyorum. Ben asla Kendimi hayatın merhametine bırakacak kadar aptal değilim. Bunu bana bizzat hayatın ta kendisi öğretti. Ve işte kazanan kişi olmak için ilerliyorum.
Yaklaşık 20 dakikadır sarayın kapısında atlar ile beraber son hazırlıkları bekliyorduk. Sayabildigim kadarıyla 15 kişilik bir kafileydik. Bu yolculukta yanımızda Matthew, Arlo, İsleen ve Florie' de vardı. Dayker'e ise sarayda kalması ve halk ile ilgili acil birşey olursa bize ulaşması emri verildi. Hayat çok tuhaftı dimi. Henüz 2 saat önce tanıştığım insanlar ile kendi evime giden yolda yoldaş olacaktık. Hayat bu. Yapmam dediği ne varsa yaptırır insana.
Matthew, Arlo ve yabancı siyah , zırhlı elbiseler giymişlerdi. Yabancıyı onlardan ayıran tek şey gümüş işlemeli peleriniydi. Onu ilk bu elbiseyle gördüğümde aklim onu tanıdığım ilk ana gitmişti. O zamanda siyahlar içinde pelerini ve maskesiyle karşımdaydı. Yine aynı siyah atıyla karşımda duran bu adam fazlasıyla asildi.
İsleen ise gözleriyle aynı renkte olan mavi bir elbise giymişti. Kahve saçları omzundan salınırken ,saçlarının koyulugunda bir atın üzerindeyken güzelliği göz kamaştırıcıydı. Atıyla beraber Matthew'in atının yanında duruyordu.
Florie ise pembe bir elbise giyip sarı saçlarını tek tarafına örmüştü. O kadar masum ve saf bir yüze sahipti ki ona her baktığımda içim ısınıyordu aslında. O da atıyla beraber benim hemen arkamda Arlo'nun yanında duruyordu.
Ben ise. Bugüne özel siyah giyeceğimi düşünerek Florie bana siyah renkte bir elbise getirmişti. Kendilerince evime gidiyordum ve yas tutacağım düşünülmüştü. Evet tahmin ettiğiniz gibi herşeyi öğrenmiştim o gece beni kovalayan ordu ülkemize saldıran kişinin askerleriydi. Ve ben o gece babamı kaybetmiştim. Ülkeye kimin neden saldırdığını ise henüz bilmiyorduk. Benden veya babamdan ne istediklerini. Fakat ben herkesin düşündüğünün aksine bembeyaz bir elbise ve at kuyruğu yaptığım sacimla odadan çıktığım zaman hepsinin şaşkın bir şekilde bana baktığını unutmuyorum. O an kurduğum tek cümle ise " gidip bazı şeyleri öğrendikten sonra yas tutup tutmayacagima karar verecem." Olmuştu. Ve kafilede ki herkese tezat olarak sadece benim atım bembeyazdı. Bunu yabancı istemiş Florie'nin dediğine göre. Nedenini merakta etmedim değil.
"Herkes hazır olsun! Yola çıkıyoruz!"
Düşüncelere dalmışken yabancının bağırarak kurduğu cümle ile kendimi toparlayıp etrafima baktım. Ben ve yabancı en önde, onun arkasında Arlo benim arkamda Florie, o ikisinin arkasında Matthew ve İsleen. Onların arkasında ise ordunun geri kalanı.
Atima iyice yerleşerek dizginleri elime aldım ve derin bir nefes verdim. Nihayet yabancının atı ilerlemeye başlayınca harekete geçmiştik. Sarayın karşısında ki ormana kadar bir süre yürüdük ardından yabancı elini havaya kaldırıp herkesi durdurdu. Ne olduğunu anlamadan ona bakınca hissetmiş olmalı ki o da bana döndü ve kimseye çaktırmadan sırıtarak bana hafif bir göz kırptı. Bu hareketi istemsizce içimde bir heyecan dalgasına yol açınca kafamı iki yana sallayarak kendimi toparlamaya çalıştım.
O ise önündeki koca boş alana dönmüş gözleri kapalı elleri önünde birleşik bir şekilde durmuştu. Tabi yaa! Ne yapacağını anlamıştım. O an yabancının ellerini öne doğru uzatıp birbirinden ayırmasıyla önümüzde beliren koca geçit ise düşüncemin doğruluğunun kanıtıydı. Evrenler arası geçit. Ölüler diyarından prensesi olduğum diyara , Rowan'a açılan geçit.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL TAÇLAR
FantasyAlastor. Bir tanrıça'nın lanetiyle karanlığa mahkum edilmiş bir cehennemdi. Ve yine Alastor. O tanrıçanın kızı sayesinde karanlıktan aydınlığa kavuşacak olan bir cennetti. 🌁🦢 4 elemente hükmeden pir prenses ve geç...