Aşkın bir elmasa ihtiyacı var mı?
~
Kışlanın binası 2 katlı ancak fazlaca uzunlamasınaydı. 3 ana bölümü oluşuyor ve bu 3 bölümünde kapısı farklı yöne bakıyordu. İlk blok yan tarafa yani giriş kısmına bakıyordu. Nöbetçi kulesi ve mühimmat deposu bu blokdaki komutanlar tarafından sürekli gözetim altındaydı.
İçeriye giren kuştan bile haberi olan 3 ayrı komutan vardı. Kışladaki her canlıyı saysalar şu an için 100 kişi anca ediyordu. En yeniler olarak sıkı eğitimde olan 25 erin komutanı, asteğmen Araz Aygün iken kışlanın işleyişiyle ilgilenen ve aslında yeni teğmen olmuş Cenk Gezgin komutan ise tüm personeli eğitmekle sorumluydu. Kışlanın en kıdemlisi ise üsteğmen Deniz Furkan Kara idi.
Kışlanın yatakhanesi 300 kişilik iken OHAL ile çıkan savaş sonrası 100 kişi bile olmayan bu bölüğe bugün yeni bir bölük katılacaktı. Yaklaşık 100 kişilik olan bu bölük OHAL sonrası tıpkı diğer kışlalar gibi sayıca azalmıştı. Bu gelecek olanlarında durumu aynıydı ve bu iki kışla burada birleşerek tek bir kışlaya dönüştürülüyordu.
OHAL olmasa böyle bir şeyin asla yaşanmayacağı bilinen bir gerçekti. Özellikle.. En önemlisi ise bu yeni gelecek olan bölüğün komutanları hiçte basit insanlar değildi. 2 kişiydi bu gelecek olan bölüğün komutanları. İkiside yıllarca birlikte eğitim almış ismen bilindik kişilerdi. Birlikte büyümüş olan bu ikili ülkenin teşkilatı tarafından saygıyla anılırdı.
Buraya gelmelerinden korkulmasının en büyük sebebi mesleğe bordo bereli olarak katılmış ve OHAL sonrası ihtiyaç yüzünden ve elbette bazı birkaç teferruat yüzünden emekli edilmiş olmalarıydı. İkiside otuzlarının başındaydı. Aynı boylarda olmakla birlikte bu koca kışlanın en iri insanları olduklarıda kesindi.
Sarışın ve mavi gözlü olanın rütbesi yüzbaşı, esmer ve yeşil gözlü olanın rütbesi ise binbaşı olarak verilmişti emeklilikten sonra. Onları buraya gönderip biraz olsun asker eğitmelerini umuyordu Albayları. Yakın zamanda kışlanın sayısını 300 yapacaktı ama önce yaptığı planın işlediğini görmeye ihtiyacı vardı. Bu ikilinin burdaki abkerleri eğittiğini görmesi gerekiyordu. Ülkenin yeni donanımlı askerlere ihtiyacı vardı. Hem de çok acilen..
İki yakasında da oldukça büyük eğitim alanı olan bu uzunlamasına binanın ikinci bölümü arka tarafa bakıyordu. Arka eğitim alanı ağaçlık bir bölgeydi. Genelde silah talimi yapılırdı burada. Bölgenin en köşesinde girişin yakınında bir mühimmat deposu vardı. Diğer tarafta ise birkaç zırhlı araç park halindeydi. Kışlanın sınır duvarlarının 5 farklı bölgesinde ise kuleler ve bu kulelerde ikişerli olarak nöbet tutan askerler vardı.
Bu ormanlık alana bakan ikinci blok yatakhane olan bölümken üçüncü blok yani ön taraftaki alana bakan kapısı ise operasyon bölümüydü. Yemekhanenin olduğu kısımda buranın batı yakasındaydı. Binanın çatısı açıktı ve orada bekleyen bir helikopter vardı. Operasyon bölümünden çatıya çıkış varken revir ise komutanların odalarının olduğu birinci bloktaydı.
2 aşçı, 1 doktor ve 2 bilişim uzmanı haricinde personel olarak erbaşlardan başka kimse yoktu. Tüm kışla diğer bölüğü karşılamak üzere ön tarafta 3 sıraya geçmiş ve hazır ol, da bekliyordu. Komutanların üçü de tedirginliklerini gizlemeye çalışarak yan tarafta dikiliyorken büyük sürgülü kapı açıldı ve zırhlı otobüsler içeriye girmeye başladı. 6 tane onbaşı vardı ve 3 sıranın iki yakasında erlerle sıradaydılar.
Araçlar durupta komutanlar aşağıya indiğinde herkes selam durdu ve nefesini tuttu. Üç teğmen; yüzbaşı ve binbaşı olarak kışlaya atanan bu iki bordo bereliye selam durup hazır ola geçtiklerinde araçlardan hala askerler iniyordu. Tüm askerler diğerlerinin karşısında sıraya dizildiğinde binbaşı Alper Sezgin Turna bir adım atıp iki tarafınıda sessizce inceledi ve kendi askerlerine döndü.
- Yemekhaneye geçin uzun yoldan geldiniz bir mola vermeye hakkınız var. 30 dakika yeter mi?
- EMRET KOMUTANIM
Yeni gelen kalabalık selam durup yemekhaneye yöneldiğinde 3 teğmende şaşkındı. Üsteğmen tedirgince yüzbaşına baktı. Yüzbaşı ona bakan yaşlı kurda nezikçe gülümsemeye çalıştı. Ancak mavi gözleriyle ve bu sert mizacıyla yaşça ondan büyük olsa bile üsteğmenin ondan korktuğunu anlamıştı.
- Üsteğmen Deniz Furkan Kara! Rize! Hoşgeldiniz komutanım!
- Hoşbulduk Deniz. Binbaşımla yemeğimizi her zaman odamızda yeriz. Şu sağ baştaki gel bakalım buraya.
- Onbaşı Melih Selçuk Yılmaz! Ordu! Emredin komutanım!
- Onbaşı bundan sonra Alper komutanla bizim yemeklerimizden sen sorumlusun. Git yemekleri odaya taşı.
- Emredin komutanım!
Melih kafası karışsa bile sorgulamadan yemekhaneye yürümüş ve az önce çantalarını bile elinden bırakmadan yemekhaneye koşanların peşinden üçüncü bloğa girmişti. Kalabalık tek sıra halinde ve düzenli bir şekilde aşçıdan tabildotlarını alıyordu ve bu nizam Melihi şaşırtmıştı.
Yeni gelen bölük onun üst devresiydi ve Melih ve birçok askerin ilk fikri onların zorba olacak olmasıydı. Duyumlarına göre daha yeni savaştan dönmüşlerdi. Onların hırçın olacaklarını sanmıştı. Buradan bakıldığında ise birbirlerine bile saygısızlık yapmıyor gibiydiler. Bu soğuk yüzler onu gerçekten şaşırttı. Neyin eksik olduğunu Melih henüz anlamamıştı ama bu yeni bölük askerlerinde eksik olan şey ruhdu. Hiçbirinde gülümseme yoktu. Artık robotlaşmış olan bu askeri birlik, tıpkı komutanlarına dönüşmüştü OHAL sebebiyle.
Komutanları bir bordo bereliydi ve onları gerçek savaşa hazırlamıştı. Savaştan yeni dönmüş ve birkaç gün içinde transferleri gerçekleşmişti. Henüz savaşta kaybettikleri ruhlarını geriye alacak cesaretleri yoktu. Herbirinin zamana ihtiyacı vardı.
Melih ise bunu anlayamayacak kadar toydu. O henüz savaş meydanına gitmemiş ve daha birkaç gün önce onbaşı rütbesini edinmişti. Yirmilerinin başındaydı kanı kaynayan cesaretli ve atik birisiydi. Aşçının yanındaki görevli askere, komutanlar için tepsi hazırlattı ve oyalanmadan dışarı çıkıp birinci bloğa yürüdü. Avluda kendi arkadaşlarının koşuya başlamış olduğunu görünce gözleri komutanlardan birini aramıştı ama kimse ortada görünmüyordu.
- Neden bu kadar hızlı koşuyorsunuz o zaman?
Melih arkadaşlarına içten bir gülümseme gönderirken tepsiyi tek eline alıp kapıyı çaldı ve gel denmesiyle birlikte içeriye girdi. Alper komutan camdan dışarıya bakıyorken yüzbaşı Hasan Ilgaz Yazgı odanın masasının üstünü boşaltmakla uğraşıyordu. Melih içeriye adım atar atmaz tekmil verdiğinde Alper arkasını dönüp ona baktı.
- Bizi gördüğünde tekmil verme bundan sonra asker. Ilgaz komutanın dediğini unutma. Ve yemeği getirmekte geç kalırsan aç kalacağını da..
- Emredersiniz komutanım!
- Arkadaşların koşarken neden hala buradasın asker?
- Emredersiniz komutanım!
Melih arkadaşlarının neden hızla koştuğunu anlarken odadan çıktı ve koşuya katılmadan önce komutanların camına baktı. Alper komutan dikilmiş onları izlerken nasıl hızlı koşmasındı ki? Bu yeni komutan gerçekten de bir bordo bereli olmalıydı. Sadece bakışlarıyla bile sizi ölümüne tehdit edebilirdi. Melih hemen önüne döndü ve koşarak en öne katıldı.
Alper ve Ilgaz komutan görünüş olarak çok zıt olsalarda ikisininde yapısı aynıydı ve bakışlarındaki o kara delikte öyle. Savaş ruhlarını ezmişti ve sert bir dönem Melihi bekliyordu. Ülke ateşkes imzalamıştı bu yüzden savaştan kurtulduğunu sanan Melih hayatının yanılgısını işte tam olarak bugün yaşıyordu.
Zira.. bir kez Alper komutanın askeri olursanız.. ömrünüzün sonuna kadar onun askeri olarak kalırdınız.
*****
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELMAS
Teen FictionOHAL sonrası bir zaman dilimi.. ağır bir savaştan yeni çıkmış bir bölük.. kışlaya atanan 2 bordo bereli komutan.. ve.. ondan nefret eden bir onbaşı..