Atlas

10 3 1
                                    


Saat beşe yaklaşırken eve geçtim, apartmandan girecekken arkamda bir ses duydum. Arkamı dönmeme gerek yoktu veya dönmemeliydim. Bilmiyorum, ama döndüm, babam. Babam…

“Müsait misin Elçin?”

“Gecenin bir yarısı mı? Hayır.”

İçeri girip kapıyı kapayacaktım, evet, güvende olacaktım. Buna ihtiyacım vardı, zaten içeri giremezdi değil mi? Kapıyı kapatacakken ayağını araya soktu. Çektim kapıyı, tekrar çektim, tekrar çektim, tekrar, tekrar. Bu sefer beni rahatsız etmesine izin vermeyecektim ama, vermeyeceksin değil mi? Beni odasına tıkıp üzerime yürüdüğü, her gece son uykummuş gibi hissettiren o evde kaldığım sadece bitmesi için dakikaları saydığım o yemekler… Hayır, hayır, hayır, hayır, dönmek istemiyorum, oraya gitmek istem- kolumdan tuttuğu gibi geri çekeceğim kendimi. Öyle yapacağım. Kolumu sıktığı an basacağım çığlığı, komşuların aşağı inmesi ne kadar sürer acaba? İnerler mi ya da polisi arasalar ne kadarda gelir ki. İzin vermeyeceğim ama, izin vermeyeceksin… Sana zarar vermesine, seni bir kum torbası gibi fırlatmasına, hıçkırıklarında boğulana kadar dövmesine. İzin vermemelisin.





Yapamadım.





Gıkım bile çıkmadan o arabaya bindim.

“Gidip adam gibi konuşacağız Elçin, uzatma önemli konular var. Senin aklına gelmedi belki ama annen seni düşünüyor.”

/Annem değil o kadın benim asla da olmadı bırak beni sadece bırak benim hiçbir şeyim değil o/

“Elçin cevap ver bana!”

Nefret ediyorum, nefret ediyorum bağırmasından bağırma bana lütfen yalnız kalmak istiyor sadece sessiz bir yerde olmak istiyor, sessiz bir yerlerde olmak istiyorum lütfen lütfen lütfen.

“Salak mısın cevap versene be!”

“Adımı alma ağzına o sürtük de annem falan değil bırakın beni orada olmak istemiyorum. Annem öldü be-“

“Lan haddini aşma sakın! Bana bak seni keyfimden almadım bu saatte, kır dizini otur adam gibi manyak karı.”


Evdeyim, yine o evdeyim onların evindeyim sadece bu kirli hayattan azat edilmek istiyorum. Buraya ait değilim ben değilim lütfen. O kadını görmek istemiyorum, artık istemiyorum, lütfen sadece bırakın beni gideyim sadece normal bir hayatım olsun istiyorum çok mu lütfen lütfen lütfen. Avuçlarımı olabildiğince canımı acıtacak şekilde kotuma sürtüyorum çünkü farklı hissettiriyor. O dokudan nefret ediyorum ama şu andaki nefretimi bastırabilecek bir nefret. İşaret parmağımın keskin tırnağı baş parmağımın yan tarafında gel git yapıyor. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on. Nefes. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on. Nefes. Bir, iki, üç, dört…

“Küçük yılan gelmiş bakıyorum. Otur şuraya çabuk baban kabul etti sana da söyleyeceğim.”

Sussussussus lütfen sus sadece sessiz ol yeter lütfen dinlemek istemiyorum lütfen.

“Evleneceksin, birini buldum yeni mezun olmuş işinde gücünde. Yarın gelecekler hazırlan.”

Ne?

Beynim o andan itibaren hiçbir şeyi düşünmedi, dışarı çıkmam lazımdı. Birkaç duvara çarpmış olabilirim, ayakkabılarımı ayağıma tam geçirmedim çantamı çıkarmamıştım zaten koşarak merdivenleri indim üçüncü kattayız son katı inerken merdiven arasında ayağım takıldı ama devam ettim duvara tutunup, yukarıdan bağırış geliyordu biraz ama duymadım diyebiliriz. Koştum biraz etraftakiler deli sandı sanırım birkaç kişi dönüp bakmış gibi hissettim ama görmedim. Nerede olduğumu bilmiyorum bilmeme gerek yokmuş gibi hissettim ne kadar koştum onu da bilmiyorum, kalbim artık soğuklaşmaya başlayana kadar koştum. Olduğum yerden, insanlardan ve kendimden uzaklaşıncaya kadar koştum. Yaptığım her şeyden, söylediğim her hayırdan, söylediğim her evetten, gözüne baktığım herkesden, Hera’ mdan pişman oluncaya kadar koştum. Kimsenin beni bulamayacağı kadar derindeymiş gibi hissedene kadar koşmaya devam ettim. Bir park bulana kadar koşmaya devam ettim, nefesim küçük bedenime yetmeyinceye kadar koştum. Kuşların beni fark edemeyeceği kadar soluklaşana kadar koşmaya devam ettim. Koşmaya, devam, ettim. Karanlıkta iyice yok olmuş bir küçük koruluğa geldim. Birkaç aydınlatma son güçlerini de kullanıp cızırdayan bir ışık hüzmesi çiseleyen yağmuru aydınlatıyordu.

 Birkaç aydınlatma son güçlerini de kullanıp cızırdayan bir ışık hüzmesi çiseleyen yağmuru aydınlatıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Başka kimse yok gibiydi, sessiz ve karanlık. Geceyi burada geçirmezdim belki ama taksiye binecek cesaretim yok şu an. Bilmiyorum, ne yapacağımı bilmiyorum, hiçbir şeyi bilmek istemiyorum, cevaplara sahip olmak ve kullanılmak istemiyorum. Her şeyin tekrar olmasından çok korkuyorum, aynı anların tekrarlanmasını istemiyorum. Bedenimden tiksiniyorum her ne kadar yıkarsam yıkayayım çıkmayan o iğrenç kokudan nefret ediyorum. Başkalarına bulaştırmak istemediğim o koku… Beni ele geçiren o iğrenç, hiçbir kokuya benzemeyen sadece benim bedenimi hapsetmiş ve asla geçmeyecek olan o koku. Nefret ediyorum, gerçekten nefret ediyorum.

“Gecenin bir saati, ne yapıyorsun?”

Kimsin?

“Ne?”

“Çok geç değil mi diyorum, tek başına ne yapıyorsun burada?”

Kısa kumralımsı saçlar, buz mavisi gözler, sert bir çene ve. Neyse, yalnız olduğumu sanmıştım çünkü ne bir ses ne bir soluk. Park boştu, bu açıktı ama arkamdan belirivermişti işt-

“Evet? Öyle bakacak mısın.”

“Ha şey kaçıyordum ben. Buraya geldim. Neresi burası cidden?”

“Park.”

“Ciddi misin?”

“Sarhoş musun?”

“İroniden de anlamıyorsun yani. Neyse neredeyiz gerçekten, söyler misin gitmem lazım.”

“Ben de bilmiyorum, sen neyden kaçıyorsun?”

“Babamdan.”

“Neden.”

“Evlendireceklermiş beni.”

“İstemiyorum deseydin.”

“Bence sen sarhoşsun.”

“Değilim, hayır demeyi bilmez misin sen?”

“Bilmiyorum, oldu mu?”

“Baban seni bulursa ne yapacaksın?”

“Yine kaçarım.”

“Polisi ara madem.”

“Ne diyeyim?”

“Beni zorla evlendiriyorlar, yardım edin. Basit ve kolay bence yapabilirsin.”

“Kim inanır bana?”

“Ne bileyim.”

“Sen de kendi fikirlerinin arkasında durmuyorsun.”

“Nereye gidiyorsun, konuşuyorduk.”

“Oturacağım şuraya.”

(…)

“Eee.”

“Adın ne senin ve asıl sen bu saatte parkta ne yapıyorsun?”

“Atlas. Senin?”

“Elçin, ikinci soruya cevap?”

“Bilmem.”

“Neyi?”

“Onu da bilmiyorum işin komiği inanır mısın?”

“Deli hastanesinden falan mı kaçtın acaba.”

“Hayır öyle bir şey olsa hatırlardım.”

“Emin olamadım.”

“Eve gidecek misin sen?”

“Bilmiyorum.”

Evet bu bölümün de sonuna geldik, o kadar içten yazdım ki anlatamam yani devamı için heyecan dolup taşıyorum umarım bunu okuyan yegane okuyucularım siz de beğenmişsinizdir, zor bölümü atlattım devamında daha sık bölüm atmayı planlıyorum kendimize iyi bakın. Aklınızda kalanları sorun. Bu arada üstteki fotoğraftaki elçinin yüzü farklı temsili olsun diye koydum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 07 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YaşanmamışlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin