Sonunda eve geldiğimizde başımın ağrımasından ağlamak üzereydim. Kadın resmen bütün saçımı birbirine yapıştırmıştı. Sıcak bir duşa girdikten sonra mutluluğum yerine gelmişti. Ama bu sefer de aklımı karıştıran gizli suikastçım olan adamdı. Bugün günlerden cumaydı ve yarın okul yoktu. Saat bir hayli geç olmuştu. Bu yüzden kendimi direkt sıcak yorganımı içine atmıştım. Sabah kalktığımda saatin çok geç olduğunu gördüm ve kimse beni uyandırmamıştı. Tamam uyumayı seven bir insandım ama insan bir merak ederde gelir bakar. Yok arkadaş bu ailede gerçekten sevilmediğimi düşünüyordum bazen. Üstüme beyaz hafif yırtmacı olan çiçekli bir elbise giydikten sonra sarı saçlarımıda bukle bukle yaptıktan sonra telefonumu da elime alıp aşağı indim. Aşağı indiğimde Emma'nın tatlı bir telaş içinde olduğunu farkettim. Biraz düşündükten sonra bu telaşın nedenini hafızamı zorlasamda buldum. Bugün Olivia'nın doğum günüydü. Birbirimizi ne kadar sevmesekte her doğum günümüzde birbirimize hediye alıyorduk. Ne kadar kabul etmesekte annelerimiz ne kadar farklı olsada babamız yüzünden biz kardeştik. Ve birbirimize karşı bağzı sorumluluklarımız vardı. Gerçi hediye almak bu sorumluluklara girmiyordu. Ama neyse. Emma yanıma gelince ona haber vererek hediye almak için dışarı çıktım. Güzel bir avm ye gittim fakat Olivia'ya ne alacağım hakkında pek bir fikrim yoktu. Tek tek bütün giyim mağazalarına baktım ama hiçbir şey bulamadım. Daha sonrasinda aklıma gelen bir fikirle gözlerim ışıldadı. Çünkü hediyemi bulmuştum. Hemen antika eşyalarla dolu olan bir mağazaya gittim saat geç olmaya başladığım için doğum gününe yetişmek istiyordum. Antikacıya geldiğimde Olivia'nın seveceğini düşündüğüm gold renginde bir kaset çalar aldım. Güzelce hediye paketi yaptırdıktan sonra çalan telefon sesiyle partiye geç kalmak üzere olduğumu farkettim. Arayan kişi Emma'ydı aceleyle telefonumu açtıktan sonra Emma'nın mutlu ama bir o kadarda telaşlı sesini duydum. Bu kadını mutlu görmek beni de mutlu ediyordu. Bana avm'nin önüne araba gönderdiğini ve acele etmem gerektiğini söyledi. Hemen telefonu kapayıp otoparka doğru indim. Tek gezmeyi daha çok sevdiğim için yanımda korumaların olmasını istemiyordum. Otoparka indiğimde gözüme çarpan siyah arabaya doğru yürüdüm. Otopark o kadar sessizdi ki korkmama sebep oldu. Adımlarımı hızlandırdiktan sonra arabada baygın şekilde yatan şoförümüzü gördüm. Ne yapacağımı bilmez bir şekilde etrafımda dönüp dururken arkamdan gelen seslerle tam arkamı dönücekken birinin elindeki mendille ağzımı ve burnuma kapaması bir oldu. Kendimden geçiyor olmalıydım ki sesleri zar zor duyuyordum. En son duyduğum ses ise karşısındakine kapıyı açmasını söylemişti.
Aynı kokuydu o gün beni sıkıştıran kişiyle aynı kokuyordu.
Gözlerimi açtığımda karanlık bir depoda olduğumu düşünüyordum. Dışarıda yağmur yağıyor olmalıydı ki gelen sesler ve odanın dakika başı aydınlanip sonra tekrar karanlığa bürünüyordu. Bu şekilde biraz bekledikten sonra kapının açılmasıyla seslerini duymuştum. İçeri giren bir kaç adamı tam göremiyordum. Fakat gelen o odunsu kokuyla kişinin suikastçım olduğunu farketmem geç olmadı. Etrafımda dönen adamın boğazından hırıltılı sesler çıkıyordu. Biraz vakit geçtikten sonra arkamdaki adam diğerlerine işaret yapmış olmalı ki tekrar kapının açılma ve daha sonra da kapanma sesini duydum. Başbaşa kalmıştık ve bu benim olduğum yerde titrememe neden oluyordu. Kulağımın arkasında hissettiğim sıcak nefes ve hırıltılı seslerle ürperdim.
Sen kimsin diye sorduğum soruya ilk basta gülerek karşılık verdi ve sonrasında "Zamanı gelince öğreneceksin." Diyerek cevap verdi. Biraz sessiz kaldıktan sonra ağzımdan hiç beklemediğim bir kelime çıktı. "Kokun.."dedim . Dediklerime şaşırmış olmalı ki önce hiç bir şey demedi. Sonrasinda sessizliğini bozarak "Kokum..."diyerek cümlemi tamamlamı istedi. "Siz çok güzel kokuyorsunuz." Diyerek bir daha şu geveze çenemi susturmak için konuşmayacagima söz vererek sustum. Sonrasinda bana hiç beklemediğim bir şey söyledi. "Sesin..."dedi. Ve tekrar konuşmuştum. Aynı şekilde karşılık verdim. "Sesim..." dedim. Biraz sessiz kaldıktan sonra devam etti. "İnsanı büyülüyor. Duygularına göre sesin değişiyor. Ve bu durum beni çok sinir ediyor. O yüzden bir daha yanımda ağzını açma." Diyerek bana gürleyen adama sadece boş bakışlar attım. Devam etti. "Ayrıca kokun o lanet kokun çiçek kokun nefret ediyorum kokundan. Kilometrelerce uzaktan gelen kokun beni sana çekiyor." Açilcası bunları duymayı pek beklemiyordum. Ama kendi güvenliğim için susmayı seçmiştim. Sessiz adımlarla gitmişti. Gidişini kapının gıcırtısından anladım. Korkuyordum... Farelerin tahtaları kemirgen sesleri, dışarıdan gelen gök gürültü sesleri ve ondan her şeyden korkuyordum. Ağlamak istiyordum ağlayamıyordum. Ben bunları düşünürken ayağımın altından gelen fare sesinden cırladım. Ve o adama lanetler yağdırdım. "Salak herif beni burada tek bırakmıştı. Lanet olsun."diye kendi kendime konuşuyordum ama bu durum hiç bir şeyi değiştirmiyordu. Kendimi o kadar kaptırmışım ki Olivia'yı unutmuşum. Kendi kafamın içindeki düşüncelerle bu odada baş başa kalmıştım.
Günün ağırmasıyla gün ışıkları yukarıda buluna camdan gözüme çarpıyordu. Zar zor gözlerimi açtığımda etrafıma göz gezdirdim. Gözlerim duvarın kenarına kaydiginda gördüklerim kan dondurucuydu. Bana fotoğrafını attığı çocuk. Gizli sapığım olan çocuk. Şokunu etkisiyle ellerimin çözülmüş olduğunu farketmemistim. Burada neler oluyordu. Ölen çocuğa korkarak yaklaşmıştım ki gördüğüm kişi sınıfta ki Conray'i gördüm. Conrey, sınıfın zekisi olan çocuktu. Ne yani beni gizli gizli takip eden Conray'miydi?. Gördüklerimin şokunu yaşıyordum. Hiç beklemediğim tahmin etmediğim biriydi. Yavaş yavaş Conrey'in yanından uzaklaşmak için arkaya doğru bir kaç adım atmıştım ki sert bir şeye çarptım. Arkamı dönmeye yeltendiğim anda gelen sesle yerimde kaldım. "Yüzümü gördüğün an..." parmağıyla Conray'i göstererek. "Kendini onun yanında bulursun." Demişti. Arkamı dönemedigim için karşıya bakarken arkamda ki adamı sakince dinliyordum. Bir kaç birsey daha söylediğinde kapının açılmasıyla yüzü maskeli adamın elinde yemek tepsisiyle içeriye girdiğini gördüm. Yemek tepsisi dediğime bakmayın. Anladığım kadarıyla 5 gün önceden kalma bayatladı 1 dilim ekmeğin üzerine sürülmüş çikolata. Yani tahminimce öyleydi. Katilim son bir şey daha söylemişti. "Kaçmaya çalışma Aksi takdirde seni bulup bu dünyadan yok etmem uzun sürmez."dediklerini hızlıca kafamı sallayarak onayladım. Elindeki tepsiyi yanıma koyan adam ve katilim odadan çıkınca, odada tek başıma kalmıştım. Pardon bir de ceset vardı tam karşımda. Biraz etrafı gezdikten sonra karnımdan gelen seslerle yerdeki tepsiye doğru ilerledim. Elime aldığım ekmeğin yanında bir bardakta su vardı. Elime aldığım ekmeği hemen yedikten sonra suyu da bir dikişte bitirdim. Karnım doyduğu için rahattım fakat gece uyumama rağmen hala uykum vardı. Ama sandalyede uyumak belimi o kadar ağrıtmıştı ki ayakta zor duruyordum. Tek sorun keşke bu olsa ama birde yavaş yavaş çürümeye başlayan cesedin kokusu bütün odayı sarmaya başlamıştı. Kapıya doğru gidip dışarıdaki adamlara seslendim ama kimse beni duymamıştı yada duymamazlıktan geliyorlardı. Sinirden olduğum yerde tepinirken birden kapıyı açan adam beni korkutmuştu. Kolumu sertçe kavramından sonra odadan beni çıkarttı ve sürükleyerek aşağı kata indirdi. Odalardan birine girdiğimizde elinde sigarasıyla camın önünde duran katilimi gördüm. Beni bir sandalyeye oturtduktan sonra ellerimi ve ayaklarımı bağlayıp son olarak gözlerimi de bağladılar.
YOU ARE READING
İmkansız
Teen FictionOnca engele rağmen vazgeçmeye niyeti olmayan ve katiline yanıp tutuşan ama aileleri yüzünden kavuşamayan iki genç...