1. Bölüm

33 5 3
                                    

Kapısının kilitli olduğu odada geniş yatağın ucuna oturmuş, penceresi bile olmayan duvara odaklanmıştım. Ya geceydi ya da gündüz, onu bile kestiremez oldum. Çok uzun süredir bu odada, bu yatağın ucunda oturuyordum ve yine o adamın sesi, "Nasılsın küçük kanaryam, bir ihtiyacın var mı?" sorusuna karşı sırıttım ama sesimi bile çıkartmadım. Derin ve bıkkın bir nefes bıraktı dışarıya, "On gündür sesini bile duymadım, konuşmaman gereken kişi ben değilim, o şerefsiz." Kimi kast ettiğini anladığımda içim sıkıldı. "Benimle konuş, anlat bütün derdini. Ben seni kurtardım o adamdan, lütfen kanaryam, ne olur benimle konuş, beni yüzüstü bırakma." bir de kurtardım diyor, o adam beni bir gün bulursa gördüğüm son adam o olurdu, işte şu kapının ardındaki adam bunu anlamıyordu. Bütün düşüncelerim kalın erkek sesiyle bölündü. "Yine konuşmayacaksın değil mi, kanaryam? Peki, kahvaltın gelecek birazdan, afiyet olsun." sesinde kırgın bir tını vardı ama anlayamıyordum, bir de sürekli kanarya diyordu. Kimdi bu adam, neden beni kurtarmaya çalıştığını söylüyordu? Söylediğine göre, on gündür buradaymışım. Bir dakika ya, bu adam beni oradan, benim rızam olmadan aldı. Ama Atalay ne dedi? Yani o bir şey demedi mi, kaçırılmama?

On gün önce, cumartesi günü;
Sabah gözümü açar açmaz sigara kokusuyla ciğerlerimin iflasını resmen hissetmiştim. Saate bakıp gözlerimi devirdim. Yine sabahın sekizinde sigara dumanı ile uyanmam çok manidar değil mi? Ama sesimi bile çıkaramıyordum. Neden mi? Aman canım kocam beni dövmesin, aman bana dokunmasın.
Mutfaga doğru gidip camı açtım. Sigara kokusu biraz da olsa dağılmalıydı. "Uyandın mı lan?" göz devirdim. "Evet," ses gelmedi. Bende dolaptan kahvaltılıkları çıkarmaya başladım. "Aheste!" Yine ne istiyordu bu adam? Yanına adımladım yavaşça. Kapının eşiğinden başımı uzattım ve korkakça "Efendim," dedim. "Bu akşam çok önemli misafirlerimiz var. Odandan çıkarsan, bacaklarını, çıkmak gibi bir hatadan sonra tek yanlış hareketinde ise bütün kemiklerini kırılmış bulursun, tamam mı?" Daha fazla oyalanmadan başımı sallayıp kapıdan çekildim. Beni görmediğinden emin olduğum zaman ise gözlerimi devirmeyi eksik etmedim. Sanki hiç derdimiz yoktu, bir de özel ve gizli misafirlerimiz çıktı. Sahi, neden son bir hafta boyunca hep aynı tehdidi işittim ki ben?

Saatler sonra odamda kulağımı kapıya yaslamış, gelen kart seslerini dinliyordum. Ortada ölüm gibi sessizlik vardı ve içim içimi yiyordu. Ne olurdu, şöyle kapının ucundan baksam, elim kapının kolunu kavrayınca saçmaladığımı düşündüm. Atalay o kadar uyardıysa vardır bir sebebi, ama o her şeyde uyarırdı beni, kullanırdı daha çok. Aklıma gelen bu düşünce her seferinde sinirimi bozuyordu. Ben bu adamla evlendiğimde sadece on dört yaşında bir çocuktum ve her gün beni kullandığını iliklerime kadar hissetmiştim. Şimdi bir kere daha vursa ne olurdu? Belki de elinde kalır, kurtulurdum. Hemen tekrar kapı kolunu kavradım. Eğer biraz daha düşünürsem açamazdım bu yüzden hızla kapı kolunu aşağı çektim. Kapı aralanırken içimde sebepsiz bir korku vardı. Yavaşça odadan koridora adımladım, sanki kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ya şimdi yapardım ya da yıllarca Atalay'ın elinde kalırdım. Yüzüme ve kollarıma hiç dokunmazdı, çünkü beş yılı birlikte geçiren harika bir çift gibi gözükmemiz gerekiyordu. Saçmalık, bu adam benim elimden en büyük hayalimi aldı ve kimse bunu bilmez, sürekli onu pohpohlardı. Bu düşünce sinirle gerilmiş olan iplerimi koparmış oldu. Yavaş yürümek yerine adımlarımı uzun koridorda daha da hızlandırdım, kart sesleri daha da yakınlaştı ve ben kapalı kapıya yaslanarak içerideki her sesi duymak istiyordum. Birden tanımadığım bir ses bağırınca yerimden sıçradım: "Hile yapıyorsun it!" Sonra her gün bana küfürler savurarak döven o adamın sesi geldi: "Abi bizde hile hurda olmaz."
Çok uzun sayılmayan bir zaman geçti aradan ve tekrar o adamdan bir ses beni beynimden vurdu: "Eğer ispatlarsam karın benim olur, anlaştık mı?" Ne, ciddi mi bu adam? Peki Atalay ne diyecek bu soruya? "Hadi ama Atalay donuna kadar aldım. O kadın yoksul bir hayat hak etmiyor, ne dersin?" sesinde öyle bir tını vardı ki, resmen ben tehlikeyim diyordu. İçimden kapının önüne geçip 'Ben yoksul değilim' demek geliyordu, ama Atalay'ın ne diyeceğini beklemek istiyordum. Derin bir sessizlik oldu. Aslında alışıktım, ama bu sefer hiç ses yoktu. Sanki herkes Atalay'ın dilinden dökülecek sözleri duymayı bekliyordu, benim gibi. Daha da dikkat kesildim, tek bir fısıltıyı bile duymak istiyordum. Birden kapı açılınca irkildim. İçeriden takım elbiseli bir adam çıktı ve anında gözlerimiz kesişti. "Merhaba meraklı Kanarya." dedi. Elindeki bezi birden ağızıma bastırdığında gözlerim fal taşı gibi açıldı. Direndim ama onu engelleyemedim. Sonuçta adam benim iki katımdı. Gözlerim kapandı, etrafımdaki sesler kayboldu. Gördüğüm son şey bir çift kahve göz oldu.

____________________________________
Selam selammm öncelikle ilk bölümü atıp biraz tanıtım yaptıktan sonra diğer bölümleri atmak gibi niyetim var Fikirleriniz benim için çok değerli🫶🏻

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 16 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KanaryaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin