Merhaba.

10 4 2
                                    

Merhaba, kitap yazmakta henüz çok yeniyim. Yazım hataları olursa şimdiden özür dilerim.

                                                                                                  ~

Buraya bir dizi klişe ile başlamak istemezdim ama sanırım çokta farklı gitmeyeceğim.

Her okul sabahı olduğu gibi siyah üniformalarımı giydim ve okul için hazırlanmaya başladım. Saat altı buçuk olduğunda aşağıda beni bekleyen servisin sesini duydum aceleyle evden çıktım. Pazartesi günlerini cidden sevmiyorum, hafta sonu çok rahat geçtiğinden pazartesileri sıcak yatağımdan çıkmak işkence gibi geliyor.

Nihayet okula vardığımda beni daha önce görmediğim bir yüz karşıladı, tuhaf ama onu daha önce hiç görmemiştim. Siyah dalgalı saçları kulak hizasında kesilmişti ve tam bir beyefendi gibi gözüküyordu. Okul üniformasının üzerine giydiği yeşil kazağını pantolonunun içine geçirmişti ve oldukça hoş duruyordu. Çok yakınından geçmiştim ama bir kez olsun göz göze gelmemiştik, olsun yine de güzel kokuyordu.

Ders saati yaklaştıkça sınıf insan dolmaya başlamıştı biraz da olsun nefes almak için bahçeye çıkmaya karar verdim. Nefes demişken... Sahi o neredeydi? Tam bunu düşünürken üzerime koşan silüeti fark edemiştim.

''GÜNAYDIIN''  evet, tanıştırayım Nefes. Kendisi en yakın arkadaşım olur.

''Günaydın hayatım, naber?''

''İyi cano sen?''

''iyi ama ders başlamak üzere tarihçi yok yazmadan gitsek iyi olur.''

                                                                                                 ~

''OF ŞAKA GİBİ ADAM 10 SAYFA ÖDEV VERDİ.''  Bu adam dönem başından beri böyleydi, her hafta özet ödevi verirdi.

''bilmiyorsun sanki huyunu, yürü dışarı çıkalım.''

''peki.''

Tarih ödevinden yakınmaya devam ederken gözlerim çardağa kaydı. Sabah gördüğüm çocuk ve arkadaşları oradaydı. Nefes'i tuttuğum gibi çardağa sürüklemeye başladım.

''Noluyo be, nereye gidiyoruz?''

''Susta yürü azcık, çenen yerine ayakların çalışsın.''

Çardağa vardığımızda gördüğüm manzara insana sayfalarca şiir yazdıran cinstendi. Çocuk kucağına aldığı kahverengi kediyi severken, dalgalı siyah saçlarına daha yeni doğmuş güneş vuruyordu. Kedi kucağında rahat edememiş olsa gerek kalkıp yan tarafta oturan arkadaşının yanına gitmeye başlamıştı, Arkadaşı kedi ona yaklaştıkça yerinde kıpraşıyordu. Çocuk kediyi nazikçe göbeğinden tutarak:

''Gitme, bak abi kızar sonra sana.'' demişti. O andan sonra kedi durmuş ve tekrar çocuğun kucağına oturmuştu. Bende çocuğun sol yanına oturdum, elbette ki çok yakın değildim aramıza neredeyse birkaç insan sığabilirdi. Ama bu yakınlık bile beynimi uyuşturmaya yetmişti.

Nefes hafifçe dürttü beni ''Belli oldu karın ağrın.'' sırttım. Arada bir bakışlarımı yakalıyordu ama kelimenin tam anlamıyla bakıştık sayılmazdı, daha çok gözü değiyor gibiydi.

Ders başlamak üzereydi ama aceleci değildim aksine oyalanmak için yerde gördüğüm taşı bile abartıyordum. Orada biraz daha kalmak için Nefes'e çeşitli bahaneler uyduruyordum ama nafile, zeki kızdı.

''Anlıyorum hoşlandın ama gitmemiz gerekiyor, çocuk kaçmıyor ya.'' 

Ayaklarımı yerde sürüye sürüye sınıfa girdim. Dersin bitmesi için dakika sayıyordum resmen ama yok zaman geçmek bilmiyordu, en son dayanamayıp hocanın yanına gittim. Lavabo iznini kapmıştım, koşa koşa bahçeye gittim. 

Bingo! Hedef oradaydı ama yanına gitsem çok absürt dururdu o yüzden uzaktan izleme kararı aldım. Çok vakit geçirmemeye de dikkat ederek dakikalarca onu izledim. Voleybolu iyi oyunuyor gibiydi, en azından benden iyi olduğu kesindi. Sporla aram hiç yoktur. Anlaşılan pazartesi günleri beden dersleri vardı, nasıl daha önce fark etmemiştim?

Sınıfa döndüğümde Nefes bana pis pis sırıtıyordu, demiştim ya zeki kızdı.

                                                                                                ~

''Saçmalama Nefes çocuğun adını bilmiyoruz diye Şiir diye seslenemeyiz.''

''Sen dememiş miydin 'Şiir gibi çocuk' diye. Hem bak bizi büyük bir çileden kurtardım.''

''Abartma istersen, muhtemelen aramızda hiçbir şey olmayacak bile. Yalnızca bana ilham veriyor.''

''Yağmur sus, bazen çok boş konuşuyorsun. Toplanda gidelim zil çaldı.''

Hızlıca çantamı toparladım ve servise doğru yol almaya başladım. Serviste cam kenarına oturup kapıyı gözetlemeye başladım, böyle yapınca kendimi ajan gibi hissediyordum. Onlarca insanın ardından tek bir tanıdık surat dikkatimi çekti, Şiir. -başta kabul etmemiştim evet ama ona ne diyeceğimi bilemediğim için Şiir demeye karar verdim.- Arkadaşlarıyla keyifli bir sohbette olduğu belli bir ifadeyle merdivenlerden indi. Tek bir saniyeliğine göz göze geldik, o bir saniye beni haraketsiz bırakmaya yetmişti. 

                                                                                                 ~



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 06 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kasım Fırtınası.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin