"Günaydın." Doktorun gülümseyen yüzüyle bana baktığını gördüm, sabaha kadar başımda mı beklemişti?
Mayışan gözlerimi ellerimi yumruk yaparak ovcaladıktan sonra hafifçe dikeldim. Biraz üşüyordum, serum iyi gelmişti ama vücudumun hala kırgın olduğu belliydi.
"Serumun bitmesini beklerken revirde uyuyakaldın." Kıkırdadı, ardından sakince konuştu. "Ben de seni odana indirdim, gerçi oradada rahatın iyi gibiydi ama."
Serumu taktığı koluma baktım ufak bir iz bile yoktu.
"Şimdi çıkacağım diğer hastalara bir bakmam lazım hem mesaide başlamak üzere." Lafını bitirdikten sonra ellerini dizlerine koyarak yatağın ucundaki koltuktan kalktı. "Bir isteğin olursa yapman gerekeni biliyorsun." Çıkarken kapının arkasından uzattığı kafasını görmüştüm. Göz göze gelince el sallayarak çıkmıştı.
Hemen yanı başımdaki komodinin üzerine bırakılan kahvaltı tepsisine göz attım, pek iştahım yoktu. Zaten tabildottakilerde iştah açıcı durmuyordu.
Doktorun benim için bıraktığı kagıtlardan birini alarak dizlerimin üzerine koydum. Rengarenk harflerle odama girilmemesi için "Odaya Girmeyin!" Yazan ufak bir pankart hazırladım.
Yerdeki terliklerimi ayağıma zorla geçirdim. Sağa giymem gerekeni sola, sola giymem gerekeni de sağa giymiştim. Ayaklarımdan çıkmamaları için sürüyerek kapıya doğru gittim, önce kulağımı kapıya dayayarak dışarıda birinin olup olmadığını anlamaya çalıştım. Ses duymadığım zamanda nefesimi düzenleyip kapıyı hızlıca açtım. Aynı şekilde hızlıca kağıdın üstten bir kısmını yuvarlak bir şekilde delip kapı kulbuna geçirdim.
Saniyelerimi alsa bile beni yeterince strese sokmuştu.
Şimdi gerçekten rahat bir uyku çekecektim işte... Üzerimdeki yorgunluk bir türlü geçmek bilmiyordu, kendimi yüz üstü bir şekilde yatağa bıraktığım zaman bir süre ayaklarım yerde üst vücudum yatakta sadece öylece bekleyip burada daha kaç gün kalacağımı hesaplamaya çalıştım. Hemen iyileşebilmek benim için bir hayaldi gerçi.
En sonunda ayaklarımı biraz debelenerek yatağın üstüne atmayı başarmıştım. Yorganın altına girip, kafama kadar çekmiş kendi güvenli alanımı oluşturmuştum.
Bu durum öyle çok uzun sürmeden kapımın sertçe açılmasıyla son bulmuştu. Temizlikçilerden biri elindeki viledayla odama umursamadan girmiş yerleri siliyordu.
Gözlerimi sıkıca kapatıp dudaklarımı birbirine bastırdım, arkasından giren hemşire kendime odaklanmamı zorlaştırmıştı.
"Yine yapmamış kahvaltısını, ben mi yedireyim illa!" Üstümdeki yorganın çekildiğini hissetiğimde omuzlarımı kendime çekerek gözlerimi daha da sıkmıştım. Vücudumun her bir zerresi buz gibi kesilmişti.
"Kahvaltını niye yapmadın, bizi uğraştırmaya çok meraklısın belli." Yanımdaki sandalyeye oturduğunda tepsiyi kucağına almıştı. "Sana diyorum sana!"
Gözlerimdeki yaşlar yanaklarımı ıslatınca burnumu çekerek arkamı dönmüştüm.
"Sabır ver tanrım..." Elindeki tepsiyi aldığı yere sertçe koymuştu. "Temizleme odasını, cezasını çeksin." Temizlikçi kadına bulunduğu ikazla birlikte içeride başka bir adım sesi duymuştum. Daha sert ve sanki kızgın bir adım sesiydi.
Arkamı dönüp bakmak istemiyordum, kendimi küçük bir top haline getirmiş bacaklarıma sarılarak üşüyen burnumu nefesimle ısıtmaya çalışırken akan gözyaşlarım parmaklarımı ıslatıyordu.
"Ne zamandan beri emir verme yetkisi sende Julia?" Tanıdık sesin kulaklarıma gelmesiyle derin bir nefes alarak gözlerimi açmış konuşmalara odaklanmaya çalışmıştım. "Afedersiniz... Yemek yemiyor sinirlerime hakim olamadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Except You / Minsung
FanfictionPsikolog merkezinde yatılı olarak tedaviye başlayan anksiyete hastası Han Jisung için insanlarla aynı yerde bulunmak, iletişim kurmak, gözlerine bakmak, onların yanında gülmek tam anlamıyla işkenceden farksızdı. Doktor Lee Minho ise belki ona hiç ya...