Elimdeki anahtarları ayakkabı dolabının üstüne bırakıp hızlıca ayakkabılarımı giydim. Anahtarımı geri alıp merdivenlerden ikişer üçer atlayarak aşağıya indim. Sonunda özgürdüm. 3 gündür ateşler içinde yatakta kıvranıyordum nihayet iyileşmiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum. İşim yoktu sadece ev beni bunalttığı için çıkıp boş boş dolanıyordum.
Kulaklarımı takıp müzik dinleyerek sokakları gezdim. Daha sonra yorulup her zaman oturduğum banka geldim. İki haftadır buraya gelip resim yapıyordum. Neden bilmiyorum ama burada kendimi huzurlu ve güvende hissediyordum. Sırt çantamı banka bırakıp kedilerin burada olup olmadığına bakındım. Henüz ortalıkta yoklardı. Çantamdan eskiz defterimi ve kalemlerimi çıkarıp banka rahat bir şekilde oturdum.
Ne çizeceğimi bilmiyordum. Etrafıma bakındım, ama gözlerimin önündeki hiçbir şey beni tatmin etmedi. Sıkılmıştım. Daha önce hiç böyle olmazdı. Gözümün gördüğü her şeyi resmetmek isterdim. Şimdi ise bir şeyler arıyor gibiydim. Etrafımda gözlerimi gezdirmeye devam ederken hafif sağ çaprazımda ki küçük dükkan gözüme çarptı. Daha önce dikkatimi çekmemişti.
Kahve tonlarında ki giriş tabelasında Büyük olarak "Nepenthe" altında ise küçük yazılarla book-cafe yazıyordu. Hoş bir yere benziyordu. Belki bugün bir değişiklik yapıp resim çizmek yerine, kahve içerek kitap okuyabilirdim. Aklıma gelen bu düşünceyle ayaklandım ve eşyalarımı çantama tepiştirip küçük dükkana doğru adımlamaya başladım.
Dükkanın önüne geldiğimde dışardan içeriye göz gezdirdim. Kalabalık olmaması beni mutlu etmişti. Adımımı atar atmaz ciğerlerime dolan kahve kokusuyla hafifçe gülümsedim. Bu dünyada en sevdiğim koku olabilirdi. Daha giriş kapısında iken mekanı incelemeye başladım.
Kapıdan girer girmez sağ tarafta bir kitaplık vardı ve duvarın sonuna kadar uzanıyordu. Sol tarafta kasa vardı ve arkasındaki kapıdan oranın mutfak olduğunu anlayabilmiştim. Ortada ise yuvarlak, 2 kişilik, küçük masalar vardı. Duvarları çikolata kahve renginde boyalıydı ve üstünde krem renkle çizilmiş desenler vardı.
Gösterişden uzak ama sadeliğiyle bile bir o kadar dikkat çeken tasarımıyla bu cafe, son zamanlarda keşfettiğim en güzel yerdi. Düşünmeyi bırakıp kitaplığa doğru ilerleyip yüzlerce kitabın içinden en güzelini seçmeye çalışıyordum.
Kitaplığın önünde yaklaşık 10 dakika geçirdikten sonra hâlâ karar verememiştim. Kararsızlık hayatımda her zaman vardı ve benim için heves kırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Karar veremediğim de bu işin bana göre olmadığını düşünüp moralimi bozuyordum ve yine oluyordu.
"Kitaplarla aram o kadar da iyi değil belki de" diye düşünüp, kapıya yakın, ilk masaya oturup eskiz defterimi çıkardım. Çizecek bir şey bulmak için kafamı kaldırdığımda tanrı şahit göz bebeklerimin titrediğini hissetmiştim.
Daha önce böyle birini gördüğümü zannetmiyordum. Karşımdaki ilah kılıklı adam, sadece 3 saniyede kalp ritmimi arttırmaya yetmişti. Koyu kahve saçları alnına dökülüyor, o ise güzel elleri ile her defasında nazikçe saçını geriye itiyordu.
Gözleri... Tanrım, kahverengi gözleri bu dünyada ki en değerli mücevherden daha güzeldi. Krem gömleği ile kapattığı vücudunu kapıya yaslamış, gözleri dışarıda bir şey arar gibi etrafına bakınıyordu.
Cafede göz gezdirip insanlara baktım.2-3 kitap okuyan müşteri vardı sadece Kimse benim olduğum tarafa bakmıyordu. Güzel.
Ne çizeceğime en sonunda karar vermiştim ve hayatımda ilk kez birisini habersizce defterime resmedecektim.
-----------------------
Selamm💓 Jungoo da taeyi fark ettiğine göre dans zamani💃💃💃
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Cafe bu sekilde arkadaşlar(resim yeteneklerimi çok onemsemeyin)
3. Bolumde tanisirlar herhalde Bu arada hâlâ ayni ficteyiz ismi değişti sadece Neyse cok uzattim size bi taekook fotosu salip bb diyorum
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
