03

23 4 0
                                    

(Taehyung'un anlatımından)

Yine dışarıyı izliyordum. Daha doğrusu onu bekliyordum. Bugün kafeye biraz geç gelmiştim, belki de ben yokken gelip geri gitmişti. Bilemiyordum. Gözlerim boş banka doğru dalıp gitmişken, Jimin'in sesiyle kendime geldim. Kasanın oradan bana sesleniyordu. Ne dediğini tam olarak duyamamıştım ama büyük ihtimal kasaya bakmamı istiyordu.

Kapının yanından ayrılıp kasaya doğru ilerledim. Sanırım doğru tahmin etmiştim çünkü Jimin, mutfakta onu bekleyen biricik sevgilisi Yoongi hyungun yanına gidiyordu. Gülümsedim. Onların ilişkisini seviyordum. En yakın arkadaşım jimin ve sevdiğim tek akraba olan kuzenim yoongi hyung.

Kasada kendi kendime şarkı mırıldanarak tezgahın üstünü toparlıyordum. Kendimi toplamaya vermişken, birden işittiğim ince sesle kafamı kaldırdım.

"Merhaba, rahatsız ettiğim için kusura bakmayın"

Kafamı kaldırır kaldırmaz günlerdir göremediğim yıldız gözleri görünce, olduğum yerde kitlenmiştim. Yıldız gözlü çocuk bana hızlı hızlı bir şeyler söylemeye devam ediyordu ama algılayamıyordum.

"Bayım, beni dinliyor musunuz?"

Sesini hafif yükselterek söylediği kelimelerle kendime geldim. Onu dinlemediğimi fark edince kaşlarını hafif çatmış, dudaklarını büzmüştü.
Tanrım, kalbime hiç iyi şeyler olmuyordu.

"Çok pardon, ne dediğini  anlayamadım. Biraz dalgınım da. Bir daha söyleyebilir misin?"

Ben kendimi açıklar açıklamaz, çattığı kaşları düzelmişti ve yine konuşmaya başlamıştı.

"Ben aslında sizden özür dileyecektim yanlış bir şey yaptım. Sizin izniniz olmadan resminizi çizdim. Beni yanlış anlamayın, kötü bir amacım yoktu. Yalnızca o an pozunuzu beğenmiştim. Yüzünüzü çizmeyecektim ama sonra kendi-"

Tanrım, ne kadar hızlı konuşuyordu bu çocuk ve dahası benim resmimi mi çizmişti. Gerçekten anlayamıyordum.

"Tamam tamam önemli değil. Sakin ol lütfen."

"Bana kızmadınız mı bayım?"

Gözleri, biri tarafından azarlanmak korkusuyla kıpkırmızı olmuş, kirpikleri titriyordu.

"Kızmadım tabii ki, bana resmi gösterir misin?"

Söylediğim şeyle gözleri parlamış, hemen elinde ki deftere bir bakıp sonrada önüme koymuştu.
Tanrım, onun bu kadar profesyonel çalıştığını düşünmemiştim. Resim, benim siyah-beyaz bir fotoğrafım gibi gerçekçi duruyordu. Karşımda tepki vermemi bekleyen sabırsız biri olmasaydı, resmi bi 10 dakika boyunca inceleyebilirdim.

"Çok güzel olmuş. Bu konuda gerçekten çok başarılısın."

"Teşekkür ederim, yani aslında her gün resim çizerim ama bugün çizecek bir şey bulamamıştım. Şuradaki masa da oturup çizecek bir şey ararken sizi gördüm. Aslında kızmanızdan korkuyordum ve size göstermeyi düşünmüyordum ama sonra vicdanım rahat etmedi ve size gösterdim"

Voah, bunların hepsini tek nefeste söylemişti. Rap falan mı yapıyordu acaba?

"İyi yapmışsın. Merak etme, öyle kolay kolay sinirlenen birisi değilim.
İsmin... ismin neydi bu arada?"

"Jungkook, aslında Jeongguk ama o dedemin ismi. Yani dedem ölünce onun ismini bana vermişler. Ailem küçüklüğümden beri bana Jungkook der. Sizin isminiz?"

Tanrım, ismi bile güzeldi. Bir insanın her şeyi güzel olabilir miydi ya.

"Taehyung, pek bir açıklaması yok. Ülkenin yarısının ismi Taehyung zaten. Bu arada bana siz demene gerek yok rahat olabilirsin.

"Peki o zaman, hyung mu demeliyim? Kaç yaşındasın?"

"28 yaşındayım, ya sen?"

Duyduğu kelimelerle gözlerini büyüttü, yüzüne bakarak, şaşırdığını 10 metre öteden bile anlayabilirdim.

"Vay canına, kesinlikle hyung demeliyim. 19 yaşındayım. Benden tam 9 yaş büyüksün hyung!!"

Tahmin etmiştim küçük olduğunu. Umarım büyük olduğum için benimle konuşmaktan çekinmezdi. Tek temennim buydu şuan.
Yine bir şeyler sormaya hazırlanıyordu ki, başlamadan sözünü kestim.

"Yanıma oturmak ister misin? Hem sohbet ederiz hemde ben işlerimi halletmiş olurum."

Diyerek teklifimi sundum. Hızlıca kafasını salladı ve cevap verdi.

"Eşyalarımı alıp geliyorum hemen."

O masasına dönünce bende yüksek bar taburelerinden almak için mutfağa yönelmiştim. Yönelmez olaydım. Jimin ve Yoongi Hyungun burada olduğunu unutup kapıyı çalmadan açınca, karşılaştığım manzara tahmin edilebilirdi.

Jimin, Yoongi Hyungun kucağına yan bir şekilde kurulmuş, Yoongi Hyung ise Jiminin boynunda nefeslenerek minik öpücükler bırakıyordu. Benim kapıyı açtığımı görür görmez Jimin ayaklandı ve çemkirmeye başladı.

"Bok mu var da kapıyı çalmadan giriyorsun hayvan?"

Onun bu sinirli haline tezat, Yoongi Hyung sırıtarak, koltuğa dahada yayılmış bir şekilde oturuyordu. Jiminin bu haline ikimizde kıkırdadık.
Sanki onları ilk defa görmüşüm gibi davranıyordu. Gülerek cevap verdim.

"Yalnızca tabure almaya gelmiştim Jimin, ne bileyim senin Yoongi Hyunga yamandığını?"

"Of aptal mısın Tae, tabureni al ve git. Hah! Yamanmakmış, yamanmıyorum ben kimseye!"

Gülerek taburemi alıp çıktım. Kafamı çevirdiğim de Jungkook çoktan gelmiş beni bekliyordu. Yanına ulaştığımda tabureyi hemen yanına koydum ve oturmasını işaret ettim gözlerimle.
Oturur oturmaz yine bir şeyler anlatmaya başladı. Bende hayran bakışlar eşliğinde onu izledim. Hâlâ inanamıyordum. Benim yapamadığımı yapmış, benden önce o gelmişti bana. Bundan sonrası benim görevimdi.

Onu kaybetmemek.

*******************

Bölümü attigimi zannediyordum ama wattpad bölümü silmis?!?!?!?!
Bende üzülüyordum hic kimse okumuyor diye kajdhddhdhs

O degilde bok gibi oldu bolum yaa aglicam bi tik neyse gorusuruk arkadaslar


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 25, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Nepenthe-TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin