3. Bölüm

453 6 0
                                    

   Sanırım biraz farklı olduğumu birden kavradım. Aslında düşünmekte ve hatırlamakta hiçbir zaman zorluk yaşamadığım için bazı şeyleri yapamıyor olmam beni şaşırtıyordu. Ve kızdırıyordu.

   Ben henüz çok küçükken, bir yaşında bile değildim, babam benim için eve pelüş bir kedi getirmişti. Beyaz ve yumuşaktı. Ve tombul bebek parmaklarının kavrayabilmesi için ideal boyutlardaydı. Yerde şu ana kucaklarından birinde kemerim bağlı oturmuş, tüylü yeşil halı ve onunla uyumlu kanepeyi inceliyordum. Annem oyuncak kediyi ellerime yerleştirdi ve güldüm.

   "Bak Melody. Babacık sana sevimli bir oyuncakçık almış," diye yetişkinlerin çocuklarla konuşurken kullandığı tiz tonda mırıldandı.

   Oyuncakçık da ne demekti? Gerçek şeyleri keşfetmek yeterince zor değilmiş gibi bir de uydurma kelimeleri çözmem gerekiyordu!

   Ama minik kedinin kürkünün, yumuşak serinliğini sevmiştim. Sonra yere düştü. Babam ikinci kez kediyi ellerime verdi. Onu tutup kucaklamak istiyordum ama bir kez daha yere düştü. Kızıp ağlamaya başladığımı hatırlıyorum.

   Babam, "Tekrar dene tatlım," dedi. Kelimelerinden üzüntü akıyordu. "Yapabilirsin!" Annemle babam kediyi tekrar tekrar ellerime bırakıp durdu. Fakat her seferinde küçük parmaklarım onu kavrayamıyor ve kedicik halıya geri yuvarlanıyordu.

   O halıya ben de çok yuvarlanıp düştüm. Sanırım halıyı bu kadar iyi hatırlamamın sebebi de bu. Yakından bakınca yeşil ve çirkindi. Bu tüylü halıların modası ben doğmadan çok önce geçmişti. Birinin gelip beni yattığım yerden kaldırmasını beklerken halı ipliklerinin nasıl dokunduğunu keşfetmek için epey şansım oldu. Yuvarlanamıyordum bu yüzden de bir kurtarıcı gelene kadar tüylü halı ve yüzüme bulaşmış ekşi soya süt kokusu ile baş başaydım.

   Ana kucağında oturmadığım zamanlar annemler her yanıma yastıklarla destek yapıp beni yere oturtuyorlardı. Fakat pencereden giren giren güneş ışığında süzülen toz zerrelerini seyretmek için kafamı çevirdiğimde güm! Yüzüstü yerdeydim. Biri beni kaldırıp sakinleştirene ve tekrar yastıklarla destekleyene kadar, avazım çıktığı kadar ağlıyordum. Ve birkaç dakika sonra yine düşüyordum.

   Sonra babam komik bir şey yapıyor mesela Susam Sokağındaki²kurbağa gibi zıplamaya çalışıyor ve beni güldürüyordu. Ve yine düşüyordum. Düşmek istemiyordum, hatta bunu aklımdan bile geçiremiyordum. Ama yapamıyordum, dengem yoktu. Hem de hiç.

_______________________

² Susam Sokağı 1969 yılından beri Amerikan PBS kanalında yayınlanan eğitici çocuk programıdır. Türkiye'de TRT tarafından 80'li yılların sonunda iki sezon Türkçe uyarlaması yapılıp yayınlanmıştır.


   O zamanlar ben anlayamamıştım fakat babam biliyordu. İçini çekip beni kucağına alır ve küçük kediye ya da ilgimi çeken her ne ise ona yakınlaştırırdı böylece onlara dokunabilirdim.

   Babam benimle konuşurken bazen kendi kelimelerini kullansa da hiçbir zaman annemin yaptığı gibi bebek konuşmasını kullanmazdı. Her zaman bir yetişkinle konuşuyormuş gibi gerçek kelimelerle sanki onu anlıyormuşum gibi gibi konuşurdu. Haklıydı.

   Sessizce, "Hayatın hiç kolay olmayacak küçük Melody," demişti. "Eğer yer değiştirmemiz mümkün olsaydı, bunu anında yapardım. Biliyorsun değil mi?"

   Sadece gözlerimi kırpmıştım ama ne demek istediğini anlıyordum. Bazen babamın yüzü gözyaşlarıyla ıslanmış olurdu. Geceleri beni dışarı çıkarıp kulağıma yıldızlar, ay ve gece rüzgârına dair bir şeyler fısıldardı.

İçimdeki MüzikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin