2. BÖLÜM

22 3 46
                                    

Bu mesaj da neyin nesiydi? Yanındaki insanlar derken kimden bahsediyordu? Hem zaten Kenan amcamdan başka kimsem yoktu.
Kapı gıcırdama sesini duyunca, telefonumu hemen arka cebime koyup bahçe kapısına yöneldim. Gelen Kenan amcaydı ve meraklı gözlerle beni inceliyordu.
"Burada uyuduğunu söyleme bana." Derken hayret etmiş gibiydi. Niye babalı oğullu sanki dışarda uyumaya bu kadar meraklıymışım gibi muamele yapıyorlar? Yani insanlar uyuyakalmış olabilir.

"Yani, dolaylı yoldan burada uyumuş bulundum." Kerem'in geç saatte eve geldiğini söylemekte kararsız kalsam da "Kerem'i bekliyordum ben, konuşmak için. Ama oğlunuz sabah gelince sabaha kadar beklemiş oldum."
Kerem'in eve geç geldiğine şaşırmamış ve kızmamıştı. Aslına bakılırsa bu cevabı vereceğimi biliyormuş gibiydi. Kerem nasıl geceleri uyumuyorya? Baykuş mu bu çocuk?
"Tamam kızım, bir sıcak duş al üşümüşsündür. Kahvaltı sekiz gibi hazır olur. Benim şirkette işlerim var kahvaltıya katılamayacağım, Kerem sorarsa söylersin." sormayacagını oda biliyordu. Kahvaltıya iner miydi o bile şüpheli.
Tam garaj kapısına yöneleceği esnada "Bugün okula seni yine şoför bıraksın, Kerem'le ben ilgileneceğim."

~~

Sıcak bir duş çok iyi gelmişti, gece fazlasıyla üşütmüş olmalıyım. Dolaptan kırmızı crop ve siyah kargo pantolonumu çıkardım ve hemen üstüme geçirdim. Kıyafetlerimden bana ait olanlarda vardı, Kenan amcanın aldıklarıda vardı.
Aynanın karşısına geçip, kumral orta boylarda ki saçlarımı taradım, toplamaya uğraşamadığım için salık bıraktım ve çantamın içini son kez kontrol ederek şarjdaki telefonumu alıp odadan çıktım.

Görmeyi beklediğim son kişi, tam karşımdaki odadan çıkmıştı. Harika, odalarımız karşılıklı. Fazla sinirli ve telaşlı görünüyordu. Gözleri gözlerimi bulduğunda, sinirli bakışlarla yanıma yaklaşması bir adım geriye gitmeme sebep olmuştu.
"Sen mi aldın?" Evin içinde sesi defalarca yankılandı. Bodrumdaki farelerin bile duyduğuna eminim.
"Neyi ben mi aldım?" Sesimin titremesine engel olamadığım için şuan aynı zamanda kendimle de kavga ediyordum.
Yine alaycı bir gülümseme savurmuştu, gözlerimin dudaklarına kaymasına engel olamadım. "Arabamın anahtarını diyorum gerizekalı! Sen mi aldın?"

Gerizekalı mı? Gözlerine aynı onun bana baktığı gibi nefretle baktım.
"Ne yapacağım be senin götü kırık arabanı. Emin ol senden birşey alacak olsam o şey arabanın anahtarı olmazdı!"
Deyip onun cevap vermesine izin vermeden hızlıca merdivenlerden indim.
Aşağı indiğimde gözüm duvardaki saate takıldı ve geç kaldığımı fark ettim. Hep o aptal Kerem yüzünden.
Mutfaktaki mis gibi yemek kokularına elveda diyip kapıdan dışarı çıktığım sırada anahtarını hangi ara bulduğunu ve hangi ara aşağı indiğini düşündüğüm Kerem'i arabanın şoför koltuğunda gördüm. Muhtemelen ben yemek kokularına biraz fazla daldım.
Kenan amcanın ayarladığı şoförde ortalıkta olmadığına göre, daha fazla geç kalmayalım ama dimi?

Arabanın kapısı açtığım gibi ön koltuğa oturdum. Kerem'in bakışlarını üzerimde hissederken aynı zamanda emniyet kemerini taktım. Başımı kaldırdığımda boş gözlerle bana baktığını gördüm.
"Ne var, emniyet kemeri önemli. Eh sana da güvenmediğimi hesaba katarsak, kaza falan olursa başıma birşey gelmesin," dedim ve bu söylediğim yine yüzünde piç gülüşünü oluşturdu.
"Anahtarı arabanın üstünde unutmuşum. Kusura bakma dün biraz kötü bir gündü benim için. Birde babam, sana koruma olacağımı söyleyince kudurdum," dedi.

Açıklama yapması beklediğim son şeydi. Ayrıca mal mı bu çocuk ya, anahtarı arabada nasıl unutabiliyor?
"Sende her sinirlendiğinde sinirini benden çıkartm-" demeye kalmadan arabanın içinde kükredi resmen.
"Tamam sana da iyi ki bir kusura bakma dedik. Ayrıca arabaya binmeler falan ne ayaksın kızım sen?" Demesiyle neye uğradığımı şaşırdım. Sözümü kesmesine mi sinirleneyim yoksa az önceki konuşmasından sonraki dengesizliğine mi?
"Ne diyorsun sen gerizekalı alt tarafı okulun önüne bırakacaksın, hem bundan sonrası için alış bence sen buna. Okulun yolunu falan ezberle, zaten sen ezberlemesende sürekli beni getirip götüreceğin için mecbur öğreneceksin yolu." Dediğimde boş gözlerle bana bakıyordu. Sanki 'sen anlatıyorsun ya' dermiş gibi.
Gözlerini gözlerime kilitlemişti. Gözlerini asla ayırmadan bana doğru yaklaşmaya başlamıştı. Aramızdaki mesafeleri yavaş yavaş kapatıyordu. O yaklaştıkça burnuma gelen ferahlatıcı ve keskin nane kokusu da aklımı başımdan almaya yetmişti. Ve bana iyice yaklaştığında dudaklarımızın arasında bir parmak boşluk vardı.
"Onu aklından bile geçirme güzelim, ben kimsenin ne şoförü olurum ne de koruması," dedi. Önce kemeri açtı ve daha sonrasında kafasını yanımdan geçirerek aynı eliyle arabanın kapısını açtı. Tekrar doğrulduğun da afallamış gibi inmem için açtığı kapıya bakıyordum.
Durumu idrak etmeye başlayınca sinirli bakışlarımı ona çevirdim ve onun bana gülüşünü gördüm.
"Ne oldu bebeğim, etkilendin mi?" Deyişi artık sabrımı taşırmıştı. Çantamın yanında duran su şişemi kaptığım gibi kapağını açtım ve bütün suyu yüzüne doğru çarptım. Artık sinirle bakan o, eğlenen bendim.
"Ne oldu hayatım, fazla ıslak görünüyorsun. Ay yoksa bana sırılsıklam aşık mı oldun?" Dedim ve arkamdan homurdanmasını umursamayaraktan arabadan indim. Arabanın kapısını bile kapatmaya tenezzül etmedim.

YÖRÜNGE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin