bir kırmızı kurdele...
hayat çizgimi değiştirebilecek , her şeyimi elimden alabilecek o şeyin hep ölüm olduğunu düşünmüştüm. defalarca kez yüz yüze gelmiştim belki de.Babamın beni kitlediği kilerde,ben okumak istiyorum dediğim her anda hatta kırmızı boya kalemimi korurken bile ama bir yüzük ve bir kurdele de yeterli olabiliyormuş bazen ölümün soğukluğunu kalbinde hissetmeye.Elimdeki alyansı parmağımın etrafında döndürürken bunları düşünüyordum. İstemsizce dolan gözlerim aklıma gelen anılarla daha fazla buğulanınca göz yaşlarım yanaklarımdan süzülüp alyansın üzerine damlıyordu.düşen her damlanın yüzük üzerindeki yansımasında hep aynı şeyi görüyordum: Ferit'i.
Onu tanımadığım adını dahi bilmediğim o günlerde alkış sesleri arasında "İşte yine çıktım karşına,pişman etsene beni." diyen Ferit'i.Her şeyin kabus gibi başladığı Antep sokaklarının renk bulmaya başladığı Vakkas ustanın dükkanını,seni bu akşam kaçıracağım dediği köprüyü ve kanat seslerinin karanlığa boyadığı o sokağı... İşte yine olmuştu. en başa dönmüştük. Feriti yeniden kaybetmenin eşiğinde olduğum sabahlara yeniden uyanmıştım. İçli bir of çektikten sonra kapının tıklatılmasıyla ellerimi yanaklarıma bastırmış gözlerimi hızlı hızlı açıp kapayarak gözlerimdeki buğuyu dağıtmaya çalışıyordum. "Gelll" diyerek seslenmemin üzerine Ece buruk bir gülümsemeyle kapıdan adımlayarak yanıma oturdu.İkimizde sessizliğe bürünmüş karşı duvardaki altın kafesi incelerken "Babam beni evlendirdirmek istediğinde bir sevgilim vardı.Yusuftu adı."diyerek söze girmiştim "Tabi ben evlenince ayrıldım ondan.Bir gün Antep'te benim Ferit'le Vakkas ustanın dükkanında karşılaştığımızı duymuş. Ablama da "Seyran seni kandırdı o çocukla başından beri tanışıyorlarmış."demiş.O gün ablamın yanına gittiğimde "Sen ne de olsa yalıya gelin gittin yalılarda yaşıyorsun." deyip serzenişte bulunduğunda ona söylemiştim bunları. O yalı altın kafes diye." dedi buruk bir şekilde gülümserken. "Şu kafesi her gördüğümde aklıma o yalıdaki ilk günlerim geliyor. Zehir olan yemekler,herkesin birbirinin ardından çevirdiği dolaplar.Sonra..." dedi seyran yutkunarak "Her kapının arkasında yaşanan o iğrenç şeyler. Ben bugün o kapının arkasında kirli işler çeviren insanlara yardım etmek için sevmediğim hatta tanımadığım biriyle nişanlandım Ece. Düşenebiliyor musun? Akıl karı değil!" dedi Seyran dudaklarına alaycı bir gülümseme bırakarak. Ece seyranın önüne düşen saçlarının arasından onun halini anlamaya çalışan bir ifadeyle baktı yüzüne. "Neden yapıyorsun bunu Seyran?" dedi kısa süren sessizliği bozmak için. "Seviyorum çünkü Ece.Feriti çok seviyorum.O yalıdakiler mutlu olmadıkça onun da mutlu olamayacağını bildiğim için yapıyorum belki de. Ferit'e üzüntünün,çaresizliğin hiçbir şeklini yakıştıramıyorum. Gözleri Ece... gözleri gülünce o kadar güzel oluyor ki...Biliyor musun mutlu olunca çocuk gibi yerinde zıplayıp el çırpmaya başlıyor bir anda.Çocuk çünkü o. Hayatının her evresine karalar çalınmış bir çocuk..."Ece seyranı pür dikkat dinlerken bu sefer sessizliği bozan telefon olmuştu. Seyran masada duran telefonundaki ablam yazısını görünce anlık bir panikle Ökkeşin bir şeyler karıştırma ihtimaline karşı titreyerek elini uzattı.Hıçkırık sesiyle karşılaşmayı aklına getirse de kulaklarına dolması iyice irkilmesine sebep olmuştu.
"Alo.Abla bir şey mi oldu?İyi misin abla?"
Suna art arda sıralanmış sorular arasına bir kaç hıçkırık daha bırakırken konuşmak için sakinleşmeye çalıştı. "S-Seyran, b-ben ne yapacağımı bilmiyorum.Seyran beni alır mısın burdan bir an önce.Lütfennn." dedi Suna yalvarırcasına. "Abla noldu birine bir şey mi oldu bir şey mi yaptılar sana?" dedi Seyran paniklemiş bir şekilde ayağa kalkarak. "Kaya...Kaya bana el kaldırdı Seyran.Korkuyorum babam gibi beni dövmesinden"dedi Suna daha da şiddetlenen ağlaması ona eşlik ederken. Seyran ablasına onu oradan alacağını sakin olmasını temkinleyen sözleri söylerken onu merakla izleyen Ece'ye dönüp olan biteni bir çırpıda anlatarak babasının günün büyük vaktini geçirdiği salona doğru ilerledi.Eskiden olsa babasının karşısına ablasını bu durumdan kurtarmak için çıkmaya binbir düşünceyle ve başına geleceklerin hesabını yaparak gideceği gerçeği gözlerinin önüne serilmişken bir hışımla girdi koca salona.Kızını bu halde gören Kazım hafif dikleşerek kızının ağzından dökülecek sözleri beklercesine sessizliğe büründü Akın'ın karşısında. Seyran olan biteni anlatmaya koyulmuştu ki baston sesinin kulaklarında yankılanmasıyla yalıda dedesinin Ferit'e ve evdekilere defalarca kez bastonu yalının ahşap döşemelerine vurup saldığı korku, o an yere doğru eğilen başlar kenetlenen eller geçti bir bir gözlerinin önünden. Kazım son kez elindeki bastonu yere vurduğunda Korhanları yerecek tonlarca söz mırıldanıyor hızlı hızlı adımlamaya çalışıyordu. Akın ayaklanmış Kazıma ayak uydurarak gelecek emri bekliyordu. Emir basitti.Suna gidilip yalıdan alınacak Halise Kazımın gücü gösterilecekti.Herkes hızlı hızlı arabaya adımlarken Seyran bir yandan annesine ablasının iyi olduğunu sadece ufak bir pürüz çıktığını bir süreliğine onu eve getirmek için gittiklerini anlatıyordu lakin Esme Seyranın onu endişelendirip üzmemek için böyle konuştuğunu daha Seyran 6 yaşındayken konakta ablasının elinden kaçarken yaraladığı dizini annesi saniyelikte olsa endişelenmesin diye kuytu köşede ablasıyla Esmenin bu konuşmaya şahit olduğunu bilmeden ağlayıp pansuman yapmaya çalışırkenki konuşmalarıyla deneyimlenmişti. Seyran annesinin yanağına bir öpücük bırakıp arabaya bindikten sonra yola koyulmuştu.Daha yarım saat önce Ece'ye o yalının altın bir kafes olduğu hakkında ablasıyla konuşmalarını anlatırken ablasının o yalıdan yaralı bir kuş olarak çıkması gerçeği onu ablasının inadıyla bir kez daha yüzleştirmişti. Halbuki defalarca kez ablasına anlatmaya çalışmış lakin ablasının onu o yalıya gelin olabilmek için babasının önüne atmasından fazlasını almamıştı.
İşte şimdi aklına gelen başına gelmiş arabadan inerken bir yandan her sabah uyandığı manzaraya açılan terasa bir yandan da ablasının odasının penceresine bakıyordu. Kapıdakiler haber vermiş olacak ki Latif Efendi yalının kapısında babamı görmekten hoşlanmadığını gayet belli ettiği bir ifadeyle belirmişti.