"heeseung, çok ciddiyim kapıyı açar mısın artık? soğuk dışarısı."
"yarın konuşalım demiştim... ne diye geldin ki zaten..."
"çünkü ne olduğunu bilmek istiyorum. ben mi bir şey yaptım bilmiyorum, moralin neden bozuk bilmiyorum. eğer seni üzecek bir şey yaptıysam da telafi etmek zorundayım. o yüzden seni görmem gerekiyor."
"inatçı ve huysuzsun yani..."
"daha ne kadar kapıda bekleyeceğiz? sen içeride ben dışarıda bekliyoruz 20 dakikadır farkındaysan."
"evet, doğru." ve heeseung inat etmeyi bırakarak kapıyı açmıştı. içeri geçmesini söylemedi, kapıyı açtı ve kendisi içeri ilerledi. jaeyun da peşinden giderek kapıyı kapattı.
oturma odasındaki koltuklara oturdular. heeseung konuşmuyor ve yere bakıyordu. konuşmak istemediği için yüzüme bakmamaya çalışıyordu. jaeyun heeseung'ın nesi olduğunu anlamaya çalışıyordu. kendisi ona bir şey yaptığını sanmıyordu, çünkü buna bir süredir kendisiyle ilgili her şeyden daha çok dikkat ediyordu. ama işte, heeseung'ın bir sorunu olduğu da ortadaydı.
"direkt soracağım, böyle korkunç görünmenin nedeni ben miyim? sana seni üzecek bir şey yapıp da fark etmedim mi?"
heeseung gülümsedi "hayır, seninle ilgisi yok aslında... sadece bütün sinirimi senden çıkarttım sanırım."
jaeyun'un içi biraz rahatlamış, ancak hala sevgilisinin neyi olduğunu öğrenememişti. dünyanın en umursamaz kişisinden düşünceli birine dönüşmek... bu shim jaeyun için büyük bir gelişmeydi. ve o değişebildiği için heeseung da şanslı biriydi.
"o halde neyin var? sorun bana anlatmaksa, yani ne bileyim benimle konuşmak istemediğin bir şey varsa jay'i buraya getireyim... sadece neyin olduğunu birine anlat istiyorum. ben olmak zorunda değilim. ama anlatamadığın sürece daha kötü olmuyor mu?"
"hey, bu kadar düşünceli olmayı bırakmazsan şu anda ağlamaya başlarım... hiç alışık değilim sen zorbalık falan yapar mısın lütfen?"
ikisi de güldüler, acı bir gülüş. "dalga geçme... ciddiyim, neyin var?"
"anlatmazsam jay'i gerçekten başıma yollayacaksın, değil mi?"
"evet, kesinlikle."
heeseung derin bir nefes verdi, pes edişinin simgesiydi. "biraz toparlamak gerekecek nasıl söyleyeceğimi.."
"korkutucu."
"büyük bir şey değil, korkulacak bir şey yok yani... sadece benim kafam fazla karışık o kadar."
"anladım, beklerim."
heeseung 'teşekkürler' der gibi gülümsedi. heeseung aklındakileri toparlayana kadar birkaç dakika sessizce oturdular.
"tamam, şimdi... sana daha önce pek bahsetmedim ama annemle aramın pek iyi olmadığını biliyorsun, değil mi?"
"evet, direkt olarak söylemedin ama anlaşılıyordu."
"evet. şöyle ki, annemle anlaşamıyorduk çünkü babam... yani, ay sikerim böyle işi dilim bozuldu konuşamıyorum."
"su ister misin?"
"hayır... annem babam öldükten 1 yıl sonra tekrar evlendi. bu yüzden anlaşamıyoruz. istemiyordum, yani... belki bunu daha sonra yapmış olsa böyle tepki vermez ve böyle hissetmiyor olurdum. ama her şey hala çok yeniydi, benim için hızlıydı. daha onun yokluğuna alışamamışken gelip herifin biriyle yaşayayacağımızı söylediğinde ona çok sinirlenmiştim. o yüzden elime geçen ilk fırsatta kaçıp gitmiştim."
jaeyun sadece başını salladı ve heeseung'ın koltuğun üzerinde duran elini tuttu. "şimdi de bir anda beni arıyor, yıllardır doğum günlerim haricinde konuşmuyoruz biliyor musun... aradığı için sinirlenmiştim aslında, çünkü hala onunla konuşmak istemiyorum. ama..."
devam etmedi. boş gözlerle bir süre odanın diğer tarafına baktı.
"hastaymış, öyle söyledi. yani tedavi olmak için hastaneye yatacak, ama iyileşme ihtimalinin fazla yüksek olmadığını söyledi. onu görmeye gelip gelemeyeceğimi sordu. bilmiyorum dedim. gerçekten bilmiyorum. ne yapmak istediğimi anlamıyorum. onu görmek istiyor muyum? ondan nefret ediyorken neden şimdi böyle aptal gibi hissediyorum? bilmiyorum. bilmemek daha çok sinirimi bozuyor. ne için bu kadar sinirlendiğimi anlamadığım için herkese ve her şeye sinirli hissediyorum. kazayla da bütün sinirimi senden çıkarttım çünkü içimden atmazsam patlayabilirim gibi geliyor..."
ağlıyor muydu? ne zaman ağlamaya başlamıştı? ağladığının farkına jaeyun ona sarıldığında varmıştı, iyi hissetmişti. içindekileri dışarı vurabildiği ve yalnız olmadığı için. bir süre sevgilisinin omzunda öylece ağladı, daha iyi hissedene kadar.
"teşekkür ederim, gelip sorduğun ve yanımda olduğun için."
"rica ederim..."
"sen yarın yazardın normalde? ne oldu taş mı düştü başına?"
"jay düştü... yani neyin olduğunu anlamadığım için jungwon ve riki'ye ben mi bir şey demişim diye mesajlarımı gösteriyordum. jungwon da jay'e göstermiş o da gelip seninle konuşmamı söyledi... seni benden iyi tanıyor sonuçta."
"evet, beni benden de iyi tanıyor o zaten..."
"peki ne yapacaksın, annenle ilgili?"
"gidip onu görmeliyim, sanırım..."
"eğer yalnız gitmek istemezsen seninle gelirim."
"evet, iyi olur aslında. yarın benimle gelir misin?"
"evet, evet gelirim."
"teşekkür ederim, bir de... bu gece burada kalır mısın?"
"anlamadım uygunsuz teklifler mi alıyorum."
"döverim şimdi seni görürsün teklifi, gece babam rüyama falan giriyor yalnız olunca sakinleşemiyorum. seni kullanırım sakinleşmek için diyordum."
"olur canım, ben tapulu malınım istediğini yap."
ikisi de gülüştüler ve o gece birbirlerine sarılıp uyudular.
_______
13.03.24huseyine dert yuklemesi yaparkene oyle cok egleniyorum ki... sebebi yok sadece keyif veriyo
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✓ blogger manita yapicam gorursunuz ⌗ heeseung × jake
Fanfictionlee heeseung, instagram'da blog hesabi olan sim jaeyun'a goz koyar. [ig au, texting, story] ©jadedstilll - 2023/24