hyunjin [özel bölüm]

227 24 9
                                    

"anneciğim! hoş geldin!" hyunjin, jeongin'in annesini karşıladı kapıda. içeriye davet etti, sarılmalarının ardından yemek masasına oturdular. "işte böyle anne, hyunjin sürekli en iyisini yapacağım diye kendisini unutuyor." tam bu sırada jeongin, hyunjin'in annesine dert yakıyordu. "ay, beni mi şikayet ediyorsun annene?" hyunjin saçlarını savura savura jeongin'e baktı. "annem bana hak veriyor, sus."

birbirlerinin aileleriyle oldukça yakınlardı, ikisinin de ailesi evlenmeleri konusunda fazlasıyla mutlulardı.

"sonra beyefendi gelmiş bana diyor ki; 'ama hepsi senin içindi unum.' ya un ne demek anne, sen söyler misin? çok kırıcı senin oğlan." kıkırdadı jeongin'in annesi. "jeong gerçekten duygularını saklayamıyor."

"oĝluma hiçbir şey söylemeyin, o kusursuz ve asla hata yapmaz tamam mı?" diyerek jeongin'i savundu, hyunjin'in annesi. "benim oğlum haksız mı sanki? jeongin de pastayı yüzüne geçirmeseymiş, böyle doğum günü mü kutlanır?"

jeongin ve hyunjin'in annesi kahkahalarını tutamazken jeongin'in annesi ise hyunjin'i kollarına çekip sarılmıştı. "harika kutlamış, keske ben de görseydim." jeongin kahkahalarının arasından konuştu. "videosu var annecim, izletirim akşama."

ailecek yedikleri yemekten sonra hyunjin ve jeongin masayı toplamış, ardından anneleriyle birlikte uzunca bir sohbetten sonra vedalaşıp annelerini yolcu etmişlerdi.

"ben dedim ama haklıyım diye." burun kıvırdı hyunjin. "tamam aşkım, gözünü seveyim konuyu kapatalım." gözlerini devirdi hyunjin. "keşke seni sevdiğim kadar beni sevsen." gözleri kocaman oldu jeongin'in. "ne demek bu şimdi?"

"her zaman bana haksızmışım gibi davranıyorsun." dudaklarını büzdüğünde amacını anladığından sitem edercesine baktı jeongin eşine. "bir an gerçekten öyle düşünüyorsun sandım." kıkırdayarak burnunu burnuna sürttü hyunjin. "olur mu hiç öyle şey bebeğim!" son hecesini uzattı. "beni ne kadar sevdiğini ben çok iyi biliyorum." dudaklarının üzerine bıraktığı öpücükle dizlerine yattı. "annemler iyi ki geldi, çok güzel oldu böyle." başını salladı jeongin. "kesinlikle, sık sık gelin diyoruz da gelmiyorlar işte." gülümsedi hyunjin. telefonunun çalmasıyla başını kaldırdı. "kim arıyor aşkım?"

"ararsa açma yazıy-" kim olduğunu anlamasıyla kahkahasını tutamadı jeongin. "of hyun, şapşalsın." telefonu açarak hoparlöre aldı. "efendim ji?" gülümsemesini zorla tutmaya çalışıyordu. "lan, jeongin. mal hyun nerede? bana bir sözü vardı." dudağını dişleyerek telefonu sevgilisine uzattı. "ay ne var be? hyun da hyun, evli bir adamım ben, kocacığımla özel anlarım olmalı, rahat bırakın beni!" telefonu kapatmak üzereydi ki jisung bağırdı. "sözün vardı, yardım et ne olur?" hatırlamasıyla gözlerini kocaman açarak ayağa kalktı hyunjin. "buyur canım."

"birkaç saate minho gelecek ve ben ne yapacağım bilmiyorum, ona yaptığım sürprizi nasıl saklayacağım?" boğazını temizledi hyunjin. "sürprizi halletmişsin bakıyorum." kıkırdadi jisung. "hımhım, beğenecekmiş gibi hissediyorum. onun yaptıklarının yanında belki hiçbir şey ama-" lafını böldü jeongin. "işte burada yanılıyorsun. minho ile olan ilişkin en başından beri farklıydı ji ve neleri atlatarak birlikte oldunuz siz. o senin için neler yaptıysa sen de onun için bir o kadar şey yaptın. sıkma canını bunları düşünerek, yanılıyorsun çünkü."

"teşekkür ederim, iyi ki aramışım sizi. biraz önce lix ve seung aramıştı zaten, onlar da çok rahatlattı ama ben hyun ile anlaştık diye özellikle aramak istedim." hyunjin duyduklarından tatmin olurmuşçasına başını eşinin omzuna yasladı. "salaksın ya," dedi kıkırdayarak. "konumuza dönelim. aranız bozuk gibi olduğundan gelince hemen görsün istemiyorsun ama büyük bir şey ve salona kurmuşsun ki nasıl saklayacağına da karar veremedin. doğru muyum?"

"lan ben aramadan önce müneccim boku mu yedin?" yüzünü buruşturdu hyunjin. "salak salak konuşma ya. ne yaptığını o kadar merak ediyorum ki." kısa süren sessizliğin arkasından jisung utana sıkıla konuştu. "tüm odaya fotoğraflarımızı astım." hyunjin ve jeongin birkaç saniye birbirlerine baktıktan sonra kahkaha atarak gülmeye başladılar. "ya gülmesenize of." onlar gülmeye devam ederken telefondan bir ses duymalarıyla odaklarını tekrar telefona verdiler. "imdat!" diye bağırmıştı jisung. "minho geldi kapatın telefonu." suçlu gözlerle birbirlerine baktıktan sonra telefonu kenara bıraktı hyunjin, dudaklarını birbirine bastırdı. "çözerler çözerler." jeongin'in umursamaz tesellisiyle başını salladı hyunjin.

jisung'la olan konuşmalarından sonra film izlemeye başlamışlardı. uzun zamandır ikisinin de bir film izleyecek kadar vakti olmamıştı. birlikte yapacakları en basit aktiviteye bile ihtiyaç duyuyorlardı. "jeong?" gözlerini televizyondan ayırmadan konuştu hyunjin, jeongin de onun gibi televizyona kilitlenmişti.

"mümkün olsaydı bir çocuğumuz olsun ister miydin?" on bir senelik birlikteliklerinde ilk kez konusu geçiyordu bunun. jeongin duyduklarıyla filmi durdurarak hyunjin'e döndü. "ne?" omzunu silkti hyunjin. "öylesine soruyorum, duygusal bir şey anlama. mümkün olabilseydi ister miydin?" kaşlarını çatarak bakışını sürdürdü jeongin. "bu mümkün hyunjin zaten, evlat edinebiliriz emin olduktan sonra." başını salladı hyunjin iki yana. "kendi çocuğumuz olmasından bahsediyorum."

"bunu hiçbir koşulda isteyeceğimizi sanmıyorum aşkım, büyük bir sorumluluk." hyunjin aldığı hiçbir cevaptan tatmin olmuyordu. "mantıksal yaklaşmadan düşün." hyunjin'in istediği cevabı biliyordu jeongin fakat bu cevabı vermesi onu umutlandırması demekti ve bunu yapamayacaklarını ikisinin de bildiğini biliyordu. "hyun," kelimelerini ne kadar seçerse seçsin sevgilisini kıracağını tahmin ettiğinden kafasında kurduklarından vazgeçti jeongin. "elbette isterdim ama detaylıca düşünerek. ki eminim aşırı tatlı olurdu, hayali bile heyecanlandırıcı." hyunjin'in gözleri parlamıştı. "değil mi? mükemmel bir çocuk olurdu ama çok zor bir süreç işte, epey düşünmek lazım." duydukları jeongin'i çok rahatlatmıştı, tuttuğu nefesini vererek eşinin dizlerine yattı. "bu bakışların bana liseyi hatırlatıyor." gülümsedi jeongin. "anlatsana."

"bebeğim dediğimde kızarıyordun ve utanmadığını kanıtlamak için tokat atıyordun." güldü hyunjin. "sevgililiği kabul edip ısrarla bana karşı hiçbir şey hissetmediğini söylemen o kadar tatlıydı ki, seni içime saklayasım geliyordu. kıskanmana rağmen asla kabul etmeyişlerin... birini çok güzel benzetmiştin. peki sana sorduğumda ne demiştin hatırlıyor musun? yerçekimi ve suyun kaldırma kuvveti benim suçum değil, onu cezalandıran tanrı." ikisi de karşılıklı gülerken hyunjin devam etti. "beni bu gözlerle seyredip sonra da sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum bu sadece deneme amaçlı bir sevgililik diye azarlıyordun beni." başını eşinin dizlerinden kaldırıp dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı jeongin.

"ben sana çok hayrandım." dedi jeongin, itiraf ediyormuş gibi. "o kadar güzel bir hayaldin ki beni sevebileceğine kendimi inandıramadım, bu yüzden sürekli kendimi geri çektim. gerçekten seviyor musun bilemezdim, eğer senden vazgeçmem gerekiyorsa bunu görmem gerekiyordu." hyunjin, dizlerinde yatan eşinin tüm düşüncelerini uzaklaştırmak istercesine eğilerek dudakları üzerine kapanmış, ikisini de derin ve duygulu bir öpücüğün içine çekmişti.

"seni tahmin ettiğinden, bildiğinden, göründüğünden daha çok seviyorum ve her geçen dakika bu katlarca artıyor." dudaklarına fısıldanan cümlelere gülümsedi jeongin. "ben de seni çok seviyorum."

tüm geceyi birlikte geçirip sabahlamışlardı. birbirlerini sevmek dışında, güzel eşinin ona aldığı boyalar ve fırçalarla yeni bir tabloya başlamıştı hyunjin. şimdiden bu tabloya koyacağı ismi bulmuştu, bu isim ona sonsuz sevgiyi hatırlatacak ve asla unutturmayacaktı.

bu isim onların sonsuzu, sonsuz ise onların aşkı olacaktı.

"huzuru getiren bahar."

💫

selam selammm
iyi gecelerrrr

hyunjinimizin dogum gunune tr saatiyle
yetistirmis bulunmaktayim cok mutluyum
ahahgaahsgshahaj
ama yayimlayamadm lanet olsun kyk

cok kontrol edemeden atiyorum duzenlemeleri
sonra yapacagim
okudugunuz icin tesekkur ed3rim

umarim begenirsiniz
kendinize iyi bakin ve kocaman sarilin
hosca kalinn🧡

i know i hate u ||seungchan [✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin