2.2

1.1K 124 131
                                    

"yarın mezun oluyorlar." chan'in cümlesi üzerine hepimiz başımızı salladık. "hyunjin senin hiçbir şeyden haberin yok anlaştık mı?" minho'nun tembihlemesi üzerine istemeyerek de olsa başını salladı hyunjin.

minho'nun davranışları hepimize karşı farklıydı, sanırım herkesin birbiriyle anlaşma şekli iste de aynı olmuyordu. minho, hyunjin'e dışarıdan bakıldığında her ne kadar 'kaba' davranıyor gözükse de içten içe önemsiyordu ve bu açıkça belli oluyordu. "sen de uzak duruyorsun bay yang, üzmesinler seni." dedi minho ve başını okşadı jeongin'in.

"chan ve seungmin bizden bağımsız olacak. öğretmenlerin gözlerindeki o iyi imajı bir sene daha korumak zorundalar ama yine de bizi desteklediklerini belli edecekler ki öğretmenler de bizim yanımızda olsun." minho lider gibi takılmayı seviyordu. "sonra da ne yaparsanız yapın, umrumda değil. jisung'umla randevumuz var." hafifçe gülümsedim,

minho'nun, ona değer verdiğimi bilmesine gerek yoktu.

"chan'in uzak kalabileceğini sanmıyorum." dedi changbin. "kimsenin anlamayacağı şekilde elimden geldiğince yardımcı olacağım." chan kararlıydı. yakalanmak, bilinmek umrunda değildi. özellikle de sevdiği insanların iyiliği için her şeyi yapmaya hazır birisiydi.

"brownie zamanı." salondaki kara bulutlu, dumanlı hava felix sayesinde aydınlanmıştı.

brownie'den bir çatal aldım ve başımı jisung'un omzuna bıraktım. gözlerim chan'deydi, istesem de istemesem de her zaman onu seçiyordu gözlerim. "oli artık delirmiyor." güldü chan, tam karşımda güldü. gamzelerini izledim, onu öptüğüm zaman geçti aklımdan.

doyumsuz olan sen değilsin channie.

"gözlerinle chan'i yemen bittiyse brownieyi de ye yoksa alacağım önünden." jisung'un sesiyle kendime geldim, başımı omzundan kaldırdım ve brownieyi yedim. felix'in browniesini chan'e bile bırakmazdım.

"burada hep birlikte yaşayalım." felix'in önerisi üzerine hyunjin çığlık attı ve jeongin elindeki çatalı düşürdü. "komşular baskına gelir, kovarlar bizi." dedi chan. başımı salladım. "ji ve hyun gibi iki drama queenin olduğu evde yaşamak epey zor olurdu. bir de minho ve changbin'in sesini düşünürsek."

"duymaya katlanamıyorsan neden yanımızdasın hâlâ?" gözlerimi devirdim minho'ya, özellikle uğraşacaktı benle, huyu buydu. "duymaya katlanamıyor değilim minho, laflarımı özellikle tersinden anlamakta üzerine tanımıyorum." dudaklarını yukarı doğru kıvırdı ve kaşlarını kaldırdı.

"americano!" hyunjin'in bağırmasıyla hepimiz ona döndük, chan tabağını yere düşürmüştü. içinde bir çatallık kalan brownie yere yapıştı. "lan! hyun kaç bence." changbin'in oldukça komik gülüşüne karşı ben de güldüm ve tabağımda daha dokunmadığım ikinci dilim brownieyi chan'e götürdüm.

tamam, evet. chan istisnaydı belli ki.

gülümsedi. "gerek yok, bitmişti zaten. teşekkür ederim." yanına oturdum, evet bahanem de brownieydi. parmaklarımı gamzesinin üzerinde oynattım. "felix'in brownielerini reddetmek... alınma chan ama biraz salaklık." dedim işaret parmağım ve baş parmağım arasında boşluk bırakarak. dudaklarını büzdü. "aşk olsun seungmo, chan'e salak denir mi?" changbin'in dediğine gülerken jeongin konuştu. "olmuş belli ki." yutkundum.

"ay siz sevgili gibisiniz, mükemmel bir arkadaşlık." dedi hyunjin ellerini çırpıp yeni yaptığı americano'sunu içerken. biz onun gibi tepki veremedik. chan öksürmeye başladı, bense çatalı ısırıyordum.

"sinema kuruluşunu sonunda tamamladık kate'le, bir gün bize de gelin." geriye doğru yaslandım ve çatalı bıraktım. "niye haber vermedin lan, biz de yardıma gelirdik." güldü chan. "biliyorum chang ama kate harikalar yarattığı için gerek kalmadı. o da olmasa tek başıma yapamazdım." telefonunu cebinden çıkarırken eli bacağıma çarptı. gözleri kısa bir süreliğine üzerimdeydi sonraysa telefonuna baktı.

i know i hate u ||seungchan [✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin