dört

313 32 22
                                    

"Şimdi olduğum yere bayılacağım amına koyayım," diye söylenen Berat'ın yanağını okşadım gülerek. Küçük bebek gibi omuzumda yatıyordu. Ben ise onun saçlarıyla oynuyordum. "Her şeye söyleniyorsun Berat.."

Okul çıkışı çoktan olmuştu. Yaklaşık on, on beş dakika geçmişti ama biz hâlâ çantalarımızla burada oturuyorduk. Mahallede sıkılıyorduk, sanki burası çok eğlenceliymiş gibi.

"Kerem, sen çok mükemmel birisin." ani gelen iltifatla kaşlarımı çattım. "Her şeyi mükemmelleştiriyorsun. Her şeye karşı pozitifsin. Herkesin hayatına bir Kerem Aktürkoğlu lazım." bıyık altından gülüp saçlarını karıştırdığım Berat doğrulup yanağımdan öptü.

Tekrar gülümsedim ama gülümsemem bir anda solmuştu. Aklıma gelen Altay ile kaşlarım da eski hâlini almıştı.

Birkaç gündür onu hiç görmüyordum. Daha doğrusu o günden beridir hiç karşılaşmamıştık. Çok gitmiştim markete, çok geçmiştim o sokağın önünden. Ama hiç karşılaşmadık.

Çenemde hissettiğim elle kafam yan tarafa döndürülmüştü. "Kerem, iyi misin canım? Birkaç gündür bir şeye sıkılmış gibisin." Evet, Altay'ı göremediğim için çok sıkılıyordum.

Ama bunu Berat'ın bilmesine gerek yoktu.

"Hayır, bir şeye sıkılmıyorum." diye kestirip attım. Kaşlarını çatmış, önümde bağdaş kurmuş bana bakıyordu. Sorgulayacaktı, belliydi. "Hayır, olmuş bir şey. Benden mi saklıyorsun?" aynen öyle yapıyorum.

Kafamı iki yana salladım. Ama benim bildiğim Berat Ayberk Özdemir, öğrenene kadar beni zorlardı.

"Yok bir şey diyorum Berat, zorlama beni." son kelimemi uzatırken Berat göz devirip elleriyle yüzünü sıvazladı. "Tamam be, ne kızıyorsun?"

Normalde ona tatlılık yapar gönlünü alırdım ama şuan gönül alacak durumda değildim. Eve gitmek istiyordum.

Eve gitmek mi istiyordun yoksa Altay'ı görebilmek mi?

İkisi de.

Ani ayaklanmamla Berat'ın gözleri bana kaymıştı. "Ben gidiyorum, sen burada mısın?" az önceki tatlı halimden şuan eser yoktu biliyorum ama elimde değildi.

"Buradayım, Uğurcan gelecek." hiçbir şey demeden kafa salladım ve yere koyduğum çantamı sırtıma alarak el salladım ve oradan uzaklaşmaya başladım.

Son birkaç gündür aklımda sadece Altay ve Cenk'in söyledikleri vardı. O gün oradan ayrıldıktan sonra bir daha ne Cenk ile, ne Talha ile ne de en önemlisi Altay ile görüşmemiştim.

Altay'ı bir nebze de olsa görme şansım vardı ama Talha'yı bir daha göreceğimi zannetmiyordum. Anlattığına göre Cenk de Altay da psikolojik olarak iyi değillerdi.

Ne olursa olsun Cenk'in bir kurtarıcısı vardı, Talha. Talha onu sakinleştirebilirdi, onu mutlu edebilirdi. Ve muhtemelen Cenk, Talha ile ayrılırsa eski hâline geri dönerdi.

Ama duyduğum ve öğrendiğim kadarıyla Altay'ın böyle bir seçeneği yoktu. O mutlu olmayı fazlasıyla hak ediyordu ve ben onun için üzülüyordum. Her ne kadar çok fazla tanımıyor olsak da üzülmeyi Altay gibiler hak etmezdi.

Düşünürken neredeyse çarpacak olduğum direkten kolumdan çekilmesiyle kurtulmuştum. Ayrıca kolumdan çeken kişi hafifçe inlemişti sanki.

"Dikkat etsen de ikimizin de canı yanmasa," tam hırçın olmam gereken vakitte duyduğum bu söz ile kafamı hızlıca kaldırarak sağımdaki kişiye verdim. Fakat gördüğüm ve duyduğum sima bana tanıdık geliyordu.

sevsene beni, kerem & altayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin