Hayat, bir otobüsünün bir camından baktığımızda diğer tarafından kaçırdıklarımızdan ibaret derlerdi.
Peki bizim baktığımız taraf, bakamadıklarımıza değer miydi?
Umarım değerdi.
Otobüs camından dışarı izlerken, aniden birinin kolumu dürttüğünü hissettim ve oturduğum yerden o tarafa doğru dönerek kafamı kaldırdım. Birşeyler söyleyen yaşlı teyzeyle karşılaştım. Kulaklığımı çıkarmamla yaşlı teyzenin, "Ha bir de dinlemiyor. Saygısız." demesi bir oldu.
Anlamayarak yaşlı teyzeye baktım. "Bir sorun mu var teyzeciğim ?" diye sordum.
Yüzünü buruşturup, " Bir de soruyor. Ah nerde eskiler? Eskiden olsa yaşlı görür görmez yer verirlerdi. Şimdi öyle mi?" dedi. Teyzenin karın ağrısı belli olmuştu. Yanındaki birkaç kişi de ona destek vermek amacıyla, kafalarını salladılar.
Derin bir nefes aldım. İfadesiz bir suratla yavaş yavaş yerimden kalkarken, "Buyur gel teyze."dedim, kalktığım yeri gösterirken. Yüzünü buruşturup, kendi kendine söylenip, kalktığım yere oturdu. Otobüsün demirine tutunup, yolculuğumun bitmesini bekledim.
Nihayet otobüs varacağım durağa yaklaşırken düğmeye bastım. Otobüsten indiğim an kulaklığımı tekrar taktım. Birkaç dakika yürüdükten sonra, evime gelmiştim.
Kitaplarımı ve çantamı odama bıraktım. Üzerimdekileri çıkarma gereği duymadan mutfağa yöneldim. Telefonumu masanın üzerine bırakıp elimi yıkadım ve atıştırmalık birşeyler hazırlayıp masaya geçtim. Hazırladıklarımı yemeye devam ederken telefonum çalmaya başladı. Kim olduğuna bakmak için elime aldığımda, arayanın teyzem olduğunu gördüm.
Aramayı cevapladım ve teyzem konuşmaya başladı, "Aslım," dedi. Yediklerimi toplamaya başlarken,
"Efendim teyzeciğim? " diye karşılık verdim.Teyzem, olmayan ailem yerine geçen tek insan. Babamın vefatından sonra yanlarına almışlardı beni. Eniştem ile beraber bana bulamadığım aile sıcaklığını yaşatmaya çalışmışlardı. Çocuklarına yaptıklarını birebir bana da yapmış, eksiğimi bırakmamışlardı.
"Nasılsın, kuzum" derken, telefondan gelen gürültüyü umursamamaya çalıştım. "İyiyim teyzecim, sen nasılsın? O arkadaki gürültüde ne öyle?" diye söylenmeden edemedim.
"Pazara geldim kuzum. Birkaç eksik vardı tamamlayayım dedim." biraz nefeslenip, "Sen ne yapıyorsun? Konuşamadık kaç gün enişten hastalandı onunla ilgilenmekten fırsat bulamadım. Eksiğin falan, var mı bir ihtiyacın güzelim?"
"Hayır, sultanım. Eksiğim yok, hallediyorum ben. Sen beni merak etme. Eniştemin nesi var?" dedim.
"Sence? Tabiki burnu akıyor. Aman, hemen atar kendini yataklara, İlgi göster Sultan, der. Bilmiyor musun enişteni?" diye söylenmeye başladı.
Gülümsedim söylenmelerine. Özlemiştim onları. "Biliyorum biliyorum" dedim hala gülümserken. O sırada masamı toparlamıştım.
Teyzem ile olan telefon konuşmamı sonlandırıp, odama ilerledim. Çantamı aldım ve üzerime çeki düzen verip, ayakkabılarımı giydim. Evden çıkıp kapımı kilitledim. Kulaklığımı takıp, çalıştığım kafeye doğru yürümeye başladım.
Sınav sonuçlarım belli olduktan sonra üniversite için, teyzemlerden ayrılmak zorunda kalmıştım. Hatta onların yuvalarında çok bile kalmıştım. En azından ben böyle düşünüyordum. Neredeyse üç yıldır kendi, ayrı evimde yaşıyordum. Her ne kadar beni kendi kızları gibi görseler de, ben kendimi o evde hep bir yük olarak görmüştüm. İkiz çocukları vardı teyzemin. Çınar ve Defne. Kuzenden çok bana kardeş olmuşlardı. Birlikte büyümüştük.
Eniştem her ne kadar ısrar etse de ben, hem çalışıp hem okumayı tercih etmiştim.