4

128 11 2
                                    

100 OKUNMAYI GEÇMİŞ OLMAM ŞAKA MI ?  AĞLAYACAĞIM ŞİMDİ... OKUYAN VE OY VEREN HERKESE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. ANCAK BİRAZ DA YORUM GELSE VALLAHİ TADINDAN YENMEZ DİYE DÜŞÜNÜYORUM. SUSUYORUM VE DEVAM EDİYORUM.


Şaka gibi.. Ben bu sabah Kerem Aktürkoğlu'yla kahve içtim. Galatasaray'ın ikinci kaptanı, asist kralı, milli futbolcu yani bildiğimiz Harry Potter Kerem. Tamam, bunu sindirmeliyim çünkü iş vakti artık. Düşüncelerimden sıyrılıp odaya girdim. Aylin Hanım başını ellerinin arasına almış öylece duruyordu. ''Aylin Hanım?'' diye seslendim. Kafasını kaldırdı ''Hah ! Günaydın Yeşimciğim. Sana bir konuda ihtiyacım var. Ben dergi içeriğine çalışıyorum. Webaslan içeriğini yazan arkadaşımızın cenazesi var, yıllık izne çıktı. CV'ni incelerken blog geçmişin olduğunu gördüm. İçeriği sen çıkarır mısın?'' diye sordu. Gülümseyerek ''Normalde hayır derdim. İş konusunda alan ihlaline karşıyım ama ortada bir kayıp varsa tamam.'' dedim. Kafasını salladı ''Emin ol, yazını beğenirlerse seni direkt Webaslan'ın başına bile alabilirler. Grafikten daha iyi olduğu kesin.'' dedi ve ekledi ''Bu arada bana hanımlı konuşmasan olur mu? Sevmiyorum resmiyet. İstersen abla de, istersen adımla seslen.'' dedi. Kafamı salladım ve sandalyeye oturdum.  Erkan bey yerinden kalkmadan ''Günaydın Yeşim.'' dedi. ''Günaydın Erkan Bey.'' dedim. Eliyle masasının önündeki sandalyeyi gösterdi ben de kafamı sallayıp hemen oturdum. 

Yaklaşık 2 saat kadar içerik yazıp, sitedeki haber akışı düzenini ayarladım. Bugünün içeriği çıkmıştı ve yayına yollamıştım. Masadan kalkıp ''Benim iş tamam. Başka bir şey yoksa çıkıyorum.'' dedim. Aylin kafasını kaldırıp ''Okey canım. İyi akşamlar.'' dedi. ''İyi akşamlar.'' deyip ofis binasından çıktım. Tam tesisten çıkarken arkamdan birinin bana seslendiğini duydum. Arkamı döndüğümde seslenen kişinin Kerem olduğunu gördüm. Nefes nefese kalmıştı.

Benim durup ona baktığımı görünce ellerini dizine koyup hızlı bir şekilde nefes alarak ''Yeşim...Bekle...Of...Yoruldum...''  dedi. Gülmeden edemedim. Daha sonra gülmeyi bırakıp ''Bir sorun mu var?'' diye sordum. ''Bu akşam yemek yiyelim mi?'' diye sordu ve ekledi ''Yanlış anlama bu iki kişilik yenen romantik yemeklerden değil.''

Tekrar güldüm. ''Neden olmasın? Ben zaten romantik yemeklerden nefret ederim.'' dedim. Gülümsedi ve ''O zaman seni 7'de alayım mı?'' dedi. Sadece kafa salladım. ''O zaman akşam görüşürüz.'' dedi. ''Görüşürüz.'' dedim ve yürümeye devam ettim. Süper. Adama olur dedin de giyecek bir şeyin var sanki. Neyse, eve gidip uyduracağız artık bir şeyler. 

Allah'ın sevgili kuluymuşum sanki trafiksiz bir yolda geldim, inanılmaz. Eve gelince hızlı bir duş, kısa bir cilt bakımı, alındığından beri yalnızca 1 defa kullanılan Dyson ile saç yapma, hızlı ama etkili bir makyaj ve hazırım. Bej rengi keten görünümlü bir palazzo pantolon, beyaz bir gömlek, bej rengi topuklu ayakkabılar, ton sür ton etkisi yaratmak için kahverengi bir blazer ceket, yine aynı etki için acı kahve bir çanta ve üzerime elbette ki bir kaban giydim ve aynaya baktım. Ay şu blazer ceket ne güzel bir şey ya. Blazer bir kültürdür, ben bir blazer kadınıyım. Sen giyersin, giymezsin beni ilgilendirmez. Ben blazer severim. Tam aynada kendimi överken annem içeri girdi ve beni görüp ''Yuh Yeşim. Hayırdır kabine toplantısına mı gidiyorsun? Çıkar şu ceketi üzerinden.'' dedi. ''Ya anne..'' derken sözümü kesip ''Kızım. Dümdüz bir yemeğe gidiyorsun. Ya şık giyin ya da tak takıştır biraz bu ne hal? Meral Akşener misin sen?'' diye sitemlendi. Tekrar aynaya dönüp kendime baktım aslında haklıydı. Bir yemek için çok resmiydim ve bir tane bile takı takmamıştım. Üzerimdeki ceketi çıkarıp takı dolabıma yürüdüm. Gömleğimin üstten 2-3 düğmesi açık kalıyordu çünkü hepsini kapatınca boğuluyordum. Bu açıklığı bir kolye ile tamamladım. Gold bir halka küpe, birkaç yüzük, bir bileklik taktım ve tekrar anneme döndüm. Annem ''İşte bu yahu. Gençsin kızım sen, yaşına göre davran.'' dedi. Zil çaldığında Kerem'in geldiğini anlayıp hemen çantamı aldım. Anneme babama öpücük yollayıp hızlıca asansörün yolunu tuttum. Aşağı indiğimde Kerem aynı sabah durduğu gibi arabanın önünde duruyordu. Siyah bir kumaş pantolon, siyah şık ama spor olan bir ayakkabı, beyaz bir gömlek giymişti. Kabanını kuvvetle muhtemel araba kullandığı için çıkarıp arka koltuğa koymuştur diye düşündüm. Elimi uzatıp ''Merhaba.'' dedim. Elimi sıktı ve gülümseyerek ''Merhaba. Çok şık olmuşsun.'' dedi. ''Teşekkür ederim.'' dedim. O sırada Kerem yaslandığı arabadan doğruldu ve ''Hadi gidelim.'' diyerek benim kapımı açtı. Ben bindikten sonra kapıyı kapatıp kendisi de şoför koltuğuna geçti. ''Bu sefer merak ettim. Nereye gidiyoruz?'' diye sordum. ''Şık bir restorana.'' dedi ve gülümsedi. ''Bu gülümsemeden şüphelenmeli miyim?'' diye sordum. ''Hayır ya... Aslında bu bizim takımın yemeği. Herkes eşini, sevgilisini veya kardeşini getiriyordu. Benim kardeşimin yaşı küçük biliyorsun. Ben de benimle gelirsin diye düşündüm.'' dedi. ''Çok... Çok iyi düşünmüşsün.'' dedim. Gülümsedi ve yola döndü. Anlamakta zorlandığım için tekrar bir gözden geçirdim. Takımın yemeği var. Herkes eşini, sevgilisini veya kardeşini götürürken, Kerem götürmek için beni seçiyor. Tamam ! Bunu kendi içimde sindirerek halledebilirim. Sakinleş Yeşim. Müziğin sesiyle kendime geldim. Kerem müzik açmıştı. ''Ay çok severim bu şarkıyı !'' dedim sevinçle. Gülümsedi. ''Ben de çok severim. Müzik şart oldu ya yoksa bu yol Ortaköy'e kadar müziksiz bitmezdi.'' dedi. Açtığı şarkı ise Melike Şahin - Sarıl Banaydı. Bakalım beni o yemekte neler bekliyor... Heyecandan ölmezsem göreceğiz...

𝐀𝐒̧𝐊 𝐒𝐀𝐇𝐀𝐒𝐈 || Kerem AktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin