1. Bölüm

23 6 3
                                    

Gerçeklik sanıldığının aksine çok daha karmaşık bir tür... Yaşam alanıydı. İçerisinde sonsuz sayıda evren ve evren boyutları bulunur. Tüm yaşam formlarının, varlıkların ve mekanların ortak yeri. Tabi bura o kadar büyüktür ki ne kadar tanrısal bir güce sahip olun, kendi alanınıza hükmetseniz bile diğer bölgeleri keşfetmeniz belki de milyonlarca yıl ister. Gerçeklik, her şeyin koca bir bütünüdür. Eğer yapısını bozacak bir tehdit ortaya çıkarsa bu tüm varlıklar için bir tehdit olur. O tehdit ortaya çıktığı vakit tüm varlıklar ona düşman olur, birleşip tehditi Hiçlik'ten silmeyi bile hedeflerler. Bilinmeyen zaman dilimlerinde sayısız kere yaşanmıştı bu durum. Kiminin sonu oldu, kimisinin durumu meçhul. Ancak bazı tehditler var ki, diğerlerine nazaran apayrı bir durumdalar.

Özellikle Genel Zaman'da -yani daha anlaşılacağı bir dilde günümüzde- birçok evren ve boyutta görünen bazı sıradışı olayların kaynağı buna çok iyi bir örnek olmaya başladı. Olayların yaşandığı yerler hem fiziksel hem de ruhsal olarak zarar görmesine rağmen garip bir şekilde negatif enerjilerden arınıyordu. Gerçeklik üzerinde buna benzer spesifik durumlar genelde sadece ufak yaşam alanlarında, çeşitli tuhaf inanışların ritüellerinde görülen bir durumken kısa zaman dilimlerinde on binlerce mekanda bu durumun yaşanması anormal bir durumdu. Olay hızlıca Yöneticilerin ilgisini çekmeye başladı. Yöneticiler, Gerçeklik üzerinde bulunan en gelişmiş yaşam formlarındandı. Irkları, formları birbirlerinden son derece farklı olabiliyordu. Hepsi farklı evren veya boyutta yaratılmış, doğmuş yaşam formlarıydı. Kimisi varlığı oluştuğu gündeki gibi aynı formunu korurken kimisi çeşitli sebeplerden kendini tamamen farklı bir varlığa dönüştürebilir. İnsan formu, Gerçeklik üzerinde bulunan en elverişli fiziksel formdur. Bu yüzden genellikle İnsan formlarında görülürler. İki temel kavramda da -Fiziksel ve Zihinsel, Ruhsal- ustalıkta olan, duyuları son derecede açık kimselerdir. Güç bakımından kısaca bahsetmek gerekirse tanrısal bir seviyededirler. İlimleri üstün, saygı duyulası varlıklardır, tabi her Yönetici aynı olmayabilir.

İki yöneticinin de şu anki zamanda bulunduğu yeryüzü şekli oldukça biçimsizdi. Gri, sert topraktan ibaretti. Toprakta yaşam yoktu. Etrafta yıkılmış sayısız yapılar, kargaşa vardı. Gökyüzü diyebileceğimiz kısımda gri bir gökyüzü ve beyaz bir aydınlık vardı. Beyaz aydınlık yüzünden ortamın renk paleti fazla siyahın ve beyazın tonlarını içeriyordu. Renkler bile ölü bir durumdaydı. Önlerinde bulunan devasa yaratığın cansız varlığı etrafta yaşanan onca vahşeti özetler nitelikteydi. Yaratığın boyutu belki de kilometrelerce uzunluktaydı, fiziksel formu bir ejderhanın görünüşüne benziyordu. Ejderha sık görülen bir form olsa da bu cansız bedenin sahibi onlardan daha farklıydı. Yöneticilerden tepkisiz gibi görünen fakat sesinde içindeki buruk hislerini yansıtan bir ses tonuyla ölüm sessizliğini bozdu.

"Sence de Denge'yi temsil eden ilahi bir varlığın katledilmesi... Biraz aşırıya kaçmak olmamış mı?" Yanında bulunan diğer yöneticinin ifadesi ondan daha farklıydı. Yüzünde kendisine uyan hoş bir tebessüm vardı, her zaman olduğu gibi.

"Sana hak vermiyor değilim, fakat doğrusu bu son yaşanan olayla beraber bu Kaos sahibi daha çok ilgimi çekmeye başladı."

"Durumun ciddileşmeye başladığını hissediyorum Rozi. Bu katilin sıradan bir isyancı olmadığı apacık ortada." Rozi tebessümünü hiç bozmadan başını yanındakine doğru çevirdi, aralarındaki boy farkından biraz başını kaldırmak zorunda kalmıştı.

"Ya ne peki, Pierre?" yönetici bir süre sessiz kaldı.

"...Bilmiyorum. Tek düşündüğüm karşımızdaki varlığın basit bir sebepten dolayı kargaşa çıkarmadığı." Pierre donuk bakışlarını Rozi'ye doğru çevirdi. "Sen ne düşünüyorsun? Bir rehberin sahip olduğu bilgiler eminim daha açıklayıcı olur." Rozi'nin yüzündeki tebessüm biraz uzayıp gülümsemeye dönmüştü. Başını çevirip önüne döndü, karşısındaki ejderha cesedini izliyordu.

"Varlığın epey zevk sahibi olduğunu düşünüyorum. Başka kim bu kadar kötücül bir şeyi sanata çevirebilir ki?"

. . .

"Sanırım bu yaptığım en berbat cinayetti." diye içinden geçiriyordu Denge'nin katili. Onun için tek güvenli mekanda, kendi yaratmış olduğu boyutundaydı. Boyutun neredeyse tamamı koskoca bir malikane gibiydi. Fakat hiçbir eşyası olmayan, uğursuzluğu ile dadandığı diğer evrenlerdeki gibi ölüydü. Gri tonları hakim olsa da etrafta duvarların üzerine çizilmiş soyut resimler vardı. Yapının tavanı gözler görülemeyecek kadar yukarıdaydı, en tepesinde bir delik vardı. Delikten binbir çeşit renkte ışık yayılıyordu, ama bu ışıklar katille hiçbir zaman buluşmuyordu. Yapının tek mobilya işlevinde olan, siyah ve dikenli bir şekli olan tahtın bulunduğu katman son derecede karanlıktı. Gerçi taht sadece dinlenmek için yapılmıştı. Sanki özel olarak böyle inşa edilmiş gibiydi, ışıklar gibi pozitif hisler taşıyan diğer varlıklar kendisinden uzakta kalacak şekildeydi. Kendi eseri olan mekan adeta vicdan azabının bir çeşit görsel örneğiydi.

"Daha ne kadar devam ettireceğim..."

Tahttan yavaşça kalkıp boş alanda dümdüz yürümeye başladı. Her adımı boş, yuvarlağa benzer alanda yankılanıyordu. Adımlarını attıkça simsiyah kıyafetlerinden ve pelerininden ufak tefek, farklı renklerde sıvılar akıyordu. Şüphesiz ki sıvılar başka birinin kanlarıydı. Yürümeye devam ederken kafasından sayısız anı bir bir tekrar geçiyordu, en son vermiş olduğu savaş onu fazla yıpratmıştı. İlerledikçe koridor benzeri alanlardan geçti, koridorlar da en az ana alan kadar karanlıktı. Çeşitli bazı ışıklar yine ortamı azıcık görülebilecek kadar aydınlatsa da boyutun sahibine hiçbir şekilde uğramıyordu. Uzun ve iç karartan bir yürüyüş sonunda yine büyük bir odaya geçmişti. Odanın uzun duvarlarında bazı aynalar asılıydı. Çerçeveleri yoktu, daha çok duvarlarla bütünleşmiş gibiydiler. Aynalardan görüldüğü kadarıyla katilimiz sanılanın aksine hoş bir kadına benziyordu, tabii yaşanılmışlığın verdikleriyle zarafeti epey yozlaşmıştı. Güzel ve biraz keskin, sert yüz hatlarına sahipti. Cildi oldukça açık, beyaza yakındı. Yarım at kuyruğu şeklinde toplanmış saçlarının üst kısımları kahverengiyken iç kısımları ve kahverengi olan kısmın bulunan tek tük teller beyazdı, biraz pembemsi bir krem rengine de kaçıyordu. Eğik başını kaldırıp aynalardan birine doğru baktı. Aynadaki kendisi ona epey donuk bakışlarla bakıyordu. Sol gözünün rengi beyazdı, epey mat bir beyaz. Fakat sağ gözü tamamen simsiyahtı. Göz akı yoktu, veya gözün kendisi. Tamamen siyah bir perde kapamıştı gözünü. Siyahla kapanmış gözünün altında ise yatay, kırmızı bir çizik vardı. Çizik karanlığın içinde ufak, kırmızı renkte parlıyordu.

"O kadar zararın sonucunda... Hiç mi açlığın dinmedi?" sesi bitkin çıkmıştı. Normalde sesi en az güzelliği kadar hoş çıkardı, ancak o da anlaşılan güzelliğiyle beraber giderek kötüye gidiyordu. Aynadaki kendisinde bir şey değişmiyordu tabi, sadece kendini taklit ediyordu. Elini kalbinin olduğu yere götürüp boğazlı tişörtünü sıktı. Çene kasları gerilmişti. "Onca soykırım hiç mi fayda etmedi?" içindeki Saf Kaos sessiz kalmayı tercih ediyordu. Kalbindeki baskının varlığı Kylie'yi iyice sinirlenirini bozuyordu. Normalde kalın tona sahip ses tonu ağlamaklı çıkıyordu. "Daha ne kadar bu saçma kefaleti ödeyeceğim ben?!" kalbini biraz daha sıktığında vücudu titredi. Kaos bundan keyif alıyor olacak ki baskı biraz daha arttı. Kylie bir süre hiçbir ses çıkarmadan göz yaşlarının akmasına izin verdi. Göz yaşları duvardaki resimlerinin renkleri gibi renkliydi. Hem kısa süre önce aldığı can ve uzun süre önce aldığı canlar için, hem de kendi benliği için bir kez daha yas tuttu. Sonra başını geri kaldırıp tekrar aynada kendine baktı, bakışları eskisi gibi donuklaşmıştı. Tepkisiz ifadesini koruyordu, en azından çalışıyordu. Kalbindeki ağrının geçmesi için dinlenmesi gerektiğini anladı. Aynaya arkasını dönüp ana alana doğru yürümeye başladı. Elini kalbinden çekmiyordu, umursamamaya çalışsa da sonuç itibariyle canı yanıyordu. Tahta doğru ilerlerken kafasında yine bir sürü canlının acı feryadı, ağıtlarını duyuyordu. Bağırışların içinde sayısız kötücül söz vardı. Bazıları yaşam alanını yıktığı için kızgındı, bazıları tanrılarını katlettiği için, bazıları ise benzer sebeplerden. Bazıları ise... Etkileniyordu. Hepsinin bir olup söylediği sadece tek bir söz vardı.

"Sinister."

SinisterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin