1900'lü yılların yine herhangi bir ilkyaz sabahıydı.Kızılören köyünde gün yine erken başlıyordu. Mahalleden birbirine selam edenler, hasbihaller, hayvanlarını otlatmaya çıkaranlar ve bir de olmazsa olmaz, kahvaltılarda vazgeçilmez mis gibi tarhana kokusu yerini çoktan almıştı.
(Akşam işler geç bitmişti. Öyle ki eve akşam üzeri dönebilmişlerdi. Akşam yemeğini de iş biter bitmez tarlada yemişlerdi. O yorgunluğun üstüne yufkanın arasına haşlanmış patates cenneti yaşamıştı desek yanlış olmazdı.)
Biraz vücudunu yorgun hissetse de yatağından yavaşça doğruldu, oturur pozisyona geldi. Kulağına çan sesleri, koyunların melemesi bir yandan kuşların cıvıltısı doluverdi. Havalar yeni yeni ısınıyordu, kış hala kendisini hissettiriyordu. Bir şekilde doğa yeniden canlanmaya başlamıştı.
Bir yandan gözlerini ovuşturarak bir yandan belini sağa sola esnetiyordu. Yatağı hasırdan olduğu için sert geliyordu beline. Yine de eve gelen üç kuruş parayı bunun için ayıramazdı. O da ailesi de...
İki abisi, bir de kız kardeşi vardı. Abileri evlenmişti ve kendi hayatlarını ayrı bir şekilde yaşıyorlardı. Gerçi.. bir tanesi hariç. Kardeşlerin en büyüklerinden olmasına rağmen neredeyse her ailede görülen 'hayırsız evlat' sıfatına sahip, sanki büyüten anne babası değilmiş de düşmanıymış gibi davranan ama yine de işi düşünce yerleri yağlayan işte o abi... İsmail.Annesi, Ayşe pek çalışkan bir kadındı. Evin bütün işlerini Hatice ile o çevirip düzenlerdi. Yemekler, hayvanların ihtiyaçları, evin ihtiyaçları... vs. Eşi, Remzi Bey sabah herkesten önce kalkıp Ayşe'nin yardımıyla hayvanlardan ürettikleri peyniri, sütü ve yoğurdu at arabasına yükleyip köy halkına dağıtırdı.
Bir de ufak tefek katkısı olsun diye tesbih cizerdi.( cizmek = Afyon ağzında 'dizmek', bir şeyi, bir nesneyi ipin içinden geçirmek, sıralamak anlamında kullanılır.) Kimisini köy ahalisinden arkadaşlarına verir kimisini kendine saklardı.
Yine de bu kadar emeğe karşılık ellerinde günün sonunda pek bir gelir olmazdı. Köyde yoksulluk yoktu aslında. Tek sorun herkesin kendi bağı, bahçesi,tarlası ve hayvanı olması bu yüzden dışarıdan bir şeye pek ihtiyaç duyulmamasıydı. Köyün hanımları beraber halı dokur, sac üzerinde yufka ekmeği yapar, birbirlerinin evlerine bolca ziyarete gider hatta bir ihtiyacı olana yardım etmekten çekinmezlerdi. Herkes birlik beraberlik içerisindeydi.
Remzi beyin bunların üstündeki çabası ise küçük kızı içindi.
İşte şimdi bu yüzden sağlık meslek lisesine giden kızı Keziban için para sağlamaya çalışıyordu. Keziban, ablası Hatice'ye yavaş yavaş okumayı ve matematik işlemlerini gösteriyordu. Eğitimin bir ihtiyaç olduğunun farkındaydı. Hatice de okula gidemediği için, içinde ukte kalmıştı. Vakit bulabilirlerse gider beraber çalışırlardı. O zamanlar kitapları, defterleri kendileri karşılamak zorundaydılar. Kılık kıyafet konusunda, okul müdürünün ve öğretmenlerinin de ailenin maddi durumdan haberi olduğu için bir baskı yoktu. Aile yine de bir ihtiyaç olursa takas usulü halletmeye çalışıyordu. Keziban'ın zaten son senesiydi. Mezun olduktan sonra hemşirelik yapmaya başlayacaktı. Böylece aileme de destek olurum düşüncesi aklından çıkmıyordu.Remzi bey'in iki çocuğunu bir anda okutacak gücü yoktu. Fakat bunu önce kızına söylemişti. Bir baba için ne kadar üzücü bir durumsa da elinden gelen bir şey değildi. İki kızından biri ancak okutabilecek maddiyata sahipti. Bu durumu Hatice'ye sorduğundaysa, haticenin içten kırıldığını belli ederek ama yine de babasının durumunu bildiği için saygı duyarak verdiği cevap ' kardeşim okusun' olmuştu.
*********
Yatağından kalkıp aceleyle giyindi. Mutfaktan gelen seslere bakılırsa annesi kahvaltı hazırlığı yapmaya başlamıştı bile. Odanın kapısını açıp fırladı hemen mutfağa.
Bu acele tavrını gören annesi şaşkınlık ve sevinç arası karşılık vererek baktı kızına.
-Uyudun kaldın değil mi yine?
+ Akşam pestilim çıkmış. Herhalde atılmış gitmişim yatağa anne. Babam çıkmadı mı yoksa daha?
- Bilmiyor musun çorbasını içmeden şuradan şuraya gönderemeyiz onu.
Bir yandan çorbayı karıştıran annesiyle konuşuyor bir yandan geçen hafta komşularla beraber yaptıkları yufkaları da alıp sofrayı hazırlamaya başlamıştı.
********
Remzi bey kahvaltıdan sonra ahbaplarının yanına kahvehaneye gideceğini söyleyerek evden çıkmıştı.
Hanımlar da evde sofrayı toplamış, Hatice bulaşıkları yıkamaya geçmişti. O sırada kapıdan komşuları Sevinç hanım'ın açık olan kapıyı tıklatıp girdiğini gördü. Köyde sabah akşam kapılar açık olurdu. Herkes birbirine o kadar güvenirdi. Normalin dışında mutluluğu gözünden kaçmamıştı.- Hoşgeldin hala
Diyerek selamladı girişte bekleyen kadını.
-Hoşbulduk kızım, annen evde mi?
+İçeride, geç buyur.
Lafını bitirdiği anda Ayşe hanım kapıda beliriverdi. Misafiri pek severdi. Evinden de eksik olmazdı.
-Hoşgeldin komşum.
Karşılıklı kucaklaşmadan sonra içeri geçerken Hatice'ye dönerek:
"Çay demleyiver Haticem". Dedi
Kafa sallayarak annesini onaylayan
Hatice, bulaşık yıkamayı bitirir bitirmez çay demlemeye başladı. Evin içinde gencecik yaşında neler yapmıyordu ki... ama diğer türlü nasıl yaşandığını da bilmiyordu. Küçük yaşlardan beridir ev işlerinde, tarlada, bahçede hatta hayvanlarla alakalı işlerinde de ailesine yardımcı oluyordu. Küçük bir kadın gibi hayata hazırlanmıştı.Elinde çay bardakları ile içeriye gittiği anda annesinin ve Sevinç hanımın fısıldaşarak konuştuklarını farketti. Aklına kötü bir şey gelmedi çünkü iki büyük insan arasındaki şeylere karışmak ayıptı. Belki birini çekiştiriyorlar belki de özel hayatları hakkında bir şey konuşuyorlardı.
Bunu takmayarak bardakları yere koydu ve yanlarına oturdu. Sobanın üzerinde duran çaydanlığa uzandı ve çayları kattı. Sonrasında önce misafire olacak şekilde çayları dağıtıp eski yerine geri oturdu. Ayaklarında annesinin ördüğü patikler, üzerinde yine el örmesi bir kazak, bir de yelek elindeyse sıcacık bir çay. Bu kadarcık şey bile onun için şükür sebebiydi. Böyle mutlu olabiliyordu, bu kadar küçük şeylerden bile..
-Ellerine sağlık kızım. Dedi annesi.
Annesinin suratına baktığındaysa kafasını yerlere gömmek istedi. Suratı buz gibi, ifadesizdi.En kötüsü de gözleri dolu dolu bakıyordu. İşte şimdi bir şeyin yolunda olmadığını anlamaya başlamıştı Hatice. İçinde büyük bir korku oluşmuştu nedensizce, sebebini bilmeden.
+Afiyet olsun..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA KIŞ
Teen Fiction.... Ben Hatice, herkesin iyiliğini istedim ama en çok da onlar beni sırtımdan bıçakladı. Ben yine de çocuklarım benim yaşadıklarımı yaşamasınlar diye çabaladım. Ben Biricik, annemin biriciği.. el üstünde tutulan bebeği, bir dileğim olsa O'na 'evet...