{ 1 } | Pain Is: A Mindblown

1.8K 100 75
                                    

she burns like the sun
and I can't look away
she burns our horizons
make no mistakes

×

Eğer uyuyamıyorsan muhtemelen uyanmak istediğin yerde değilsindir.

Fakat Nico'nun Yeraltı'ndan başka gidecek yeri de yoktu.

Üzerinde sadece iç çamaşırı varken kral boy yatağında uzanıyordu, gözleri tavanda dikiliydi. Tıpkı Küçük Ayı Takımyıldızına benzeyen şu çatlak son bir haftadır Nico'nun geceleri en çok gördüğü şey olmuştu. Uyuyamıyordu. Göz altındaki morluklar yanaklarını öpecekti neredeyse ama Hypnos ona merhamet etmiyordu.

Ardında bıraktığı bir haftada toplam dört saat uyuyabilmişti. Bu dört saati de zaten Hades'in Sarayı'nda geçirmişti. Yedi uykusuz gün. Yedi uykusuz, göz altı morluklu, sararmış tenli ve kızarmış gözlü gün. Gerçekten hayalet olmaya başlamasının belirtileri miydi yoksa Hypnos cidden onunla dalga mı geçiyordu?

Eh, öğrenmeden bilemezdi.

Pantolonunu çabucak üzerine geçirdi ve siyah gömleğinin düğmelerini tek eliyle iliklerken bir yandan da yüzüğünü bulmak için çekmeceleri karıştırdı. Yatağının yanındaki çekmecede onu bulduğunda ise gömleğini yanlış iliklediğini fark etmiş, onları düzeltmeye çalışıyordu.

Odasından -sonunda- çıktı, koridorlarda klasik tarz meşaleler yerine büyülü mor ışık yayan floresanlar vardı -Nico neden peri tozu gibi her yere sim yaydıklarını anlamıyordu, babasının zevkini hiç anlamamıştı zaten. Ya da henüz onun kadar karanlık değildi. Persephone'un hizmetçilerinden biri ne demişti, "Bazen Lord Hades o kadar karanlık olur ki, tıpkı bir ying-yang gibi içindeki minik beyaza ulaşır." Bu hizmetçinin yatak odasından sorumlu olması işi daha ilginç kılıyordu tabii.

Yeraltı son yıllarda fazlaca değişmişti. Zaten katı kuralları olan sistem iyice sistematik ve kontrolcü bir şekil almış, bu da ruh kaçaklarını önlemişti. Fakat bu sadece Chiron'u ve belki de Hades'i memnun ediyordu. Ortada aylak aylak dolanan hayaletler olmayınca kafa dinlenebilirdi tabii ama kasvetli Yeraltı'nda kim bu şekilde durmak isterdi ki? Elektrik de bağlanmıyordu buraya ve hiçbir operatörün interneti yerin yedi kat dibinde çekmiyordu. Peki o zaman Nico tüm gün ne yapıyordu?

Çok hareketlilik sevmeyen ve DEHB sahibi olmayan bir melez olabilirdi ama Nico'nun bile ara sıra canı sıkılıyordu. Üstelik yaşı 19'a dayanmıştı, hangi ergeni penceresi bile olmayan bir odada tutabilirdiniz ki? Günlerce hem de. Nico'nun depresyona girmemiş olması sevindiriciydi. (Yersen.)

Hayaletler olmasa da melez güçlerini kullanarak birkaç hayvan iskeletine canlılık verebiliyordu, tercihen kedi ve dinazor. Kedilerin iskelet yapıları daha canlı durduğundan, oyun arkadaşı olarak ideallerdi ama dinazorlar oyun arkadaşı tanımına elbette uymuyordu. O daha çok dinazorun kedi yavrusunu korkutmasını ve onu yemeye çalışmasını izliyordu. Sadistçe falan değildi, küçük fakat daha birkaç hafta ölmüş olan güçlü iskeletli kedinin, antika bir dinazor kemiği yığınını yerle bir edişiydi Nico'nun hoşuna giden. Zavallı dinazorcuk... Ya da şöyle düşünürdü bazen, Zavallı müze müdürleri... İskelet çalmak legal değildi ama toprağın olan toprağa dönmeliydi sonuçta.

Hem Bayan O'Leary de vardı... Son üç yıldır ilişki yaşadığı tek dişi olmasına rağmen Nico onun ilişkisinde pek de sadık bir partner olduğunu hissedemiyordu. Bayan O'Leary onu Kerberos ile aldatıyor olabilir miydi? İki başlı enikleri rüyalarında görmeye başladığı sırada aşk hayatından endişe etti. Cehennem Tazısı da son üç aydır ortalarda yoktu zaten.

Zaman ilahi mekanlarda daha hızlı geçiyordu. Veya Nico'nun Zaman Baba'ya adadığı tüm o uçan kayıp kol saatleri sonunda bir işe yaramıştı. Tanrılar demişken... Gidip bir yarı-kardeşi Melinoe'ya baksa mıydı? Çay saatinden çok gece atıştırması vaktiydi ama Melinoe bu saatte evde olmalıydı. Katı sistemden nasibini o da 'gece dışarı çıkma yasağı' olarak almıştı. Hades bu aralar baba rolüne kendini fazla kaptırdığındandı bu da, iyi ki Nico'ya bulaşmıyordu.

Dead Inside { Nico di Angelo }Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin