bir tedirginlik

137 4 0
                                    

"Bu ne beter acıymış, sen de hissettin mi?" 

"Tamam... sana bu sene için de kötü bir araba vermiş olabilirler. Ekibe ne kadar güvendiğini bildiğim için bu konuyu daha fazla uzatmayacağım..." cümlemi bitirip ağzıma bir çilek daha atmıştım. Saat geç olmuştu, mutfaktaki adanın etrafında dönüp dururken bir yandan bar sandalyesinin üstündeki Lewis'e omzumun üstünden bir bakış atmıştım. Eve yeni gelmişti. Hiçbir zaman eve bu kadar geç gelmezdi. Yaklaşık 5-6 dakikadır konuşup moral vermeye çalışıyordum. 

Ama bir şey vardı.

Sessizdi. Bu, yarışlarla alakalı değildi. Ekiple, kariyeriyle alakalı değildi. Konu neydi bilmiyorum ama farklı bir şey vardı. Söylediklerimi dinlememişti bile. Dalgındı. 

"Hey!" biraz yüksek sesle bağırmıştım.

"Efendim bebeğim?" 

Sonunda cevap vermişti. Yüzündeki endişeli ifade, hislerimi doğrulamıştı. Bir şeyleri söylemek istiyordu ama söyleyemedi. Yüzüme boş boş bakıp konuşmaya başladı:

"Biraz... biraz fazla yorgunum. Bu sene için hayallerim ve gerçeklerim çok farklı. Bunu düşünüyordum. Seni dinlemediğim için özür dilerim bebeğim."

Özründe samimiydi. Bunu biliyordum, 3 sene sevgilim, 1.5 senedir kocamdı. Çok ciddi bir şey olsa söylerdi, değil mi? 

İçimdeki sesi bastıramıyordum ama onu doğrulayacak kanıtım yoktu. Söyledikleri çok mantıklıydı ve doğruydu, şampiyon olmak istiyordu ve bunun için takım değiştirecek kadar gözünü karartmıştı. İdealleri ve hayalleri olan biriydi. Onun karısı, en yakın arkadaşı ve en önemlisi hayranıydım. Onun güzel yüzüne, azmine, kalbindeki büyük aşka... Her şeye hayrandım.

"Evet, haklısın. Söylediğim şeyleri son 2 senede ezberledin ama seni üzgün görmek istemiyorum. Bunu düzelteceğini biliyorum..." birden söylediklerimin çok anlamsız olduğunu fark edip konuyu değiştirmeye karar vermiştim; "Yorgunsan çıkıp uyuyabiliriz." 

Teklifimden sonra dudağını yalayıp beni süzmüştü. Bakışlarındaki değişimi fark etmemle bana daha da yaklaşıp, ani bir hareketle beni mutfak adasına oturtması bir olmuştu. 

Günün en güzel anı.

Bacaklarımı beline dolayıp aramızdaki mesafeyi yok etmiştim. Bedenlerimiz resmen yapışık haldeydi. Kollarımı da omzuna atıp başımı boynuna gömmüştüm. Sıcak nefesim boynuna vuruyordu. Sol işaret parmağım ensesinde gezmeye başladığında tüyleri diken diken olmuştu.

"Uyumak vereceğimiz en saçma karar olabilir bebeğim." diye tısladığında eli belimde gezmeye başlamıştı.

"Bebeğin seni çok özledi..." dememle sırtımın soğuk tezgahla buluşması bir olmuştu. Öpücüklerini vücudumun her yerindeydi, elleri göğüslerimden aşağı doğru inmeye başlamıştı. Ağzımdan kaçan inlemelere hakim olamıyordum bile. İçimde hissetmek istediğim şey parmakları değildi.

Ani bir hareketle kalkıp ona sırtımı döndüm. Kalçamı ona bastırdığımda ağzından kaçan 'siktir' kelimesi beni daha da azdırmıştı. İçime girmek yerine sürtünmeye başlamıştı ve bu en nefret ettiğim şeydi. Beni yalvartana kadar sürtünecekti.

Eliyle belimi tutup kendine sertçe bastırdığında mutfakta çığlığım yankılanmıştı.

"Bunu mu istiyorsun içinde?" Bu dominantlığı başımı döndürüyordu. 

"Lewis... lütfen..." kesik kesik çıkan sesimle tam bir kedi yavrusu gibi miyavlıyordum. 

"Söyle... beni ne kadar arzuladığını söyle..." 

"Sikeyim, nefret ediyorum bu huyundan! Saçıma yapış ve sertçe gir artık, senin için deliriyorum! Günlerdir sana ve o eşsiz penisine hasretim!" 

Daha fazla bekletmedi ve içime girdiği an ikimiz de aynı anda derin bir ah çektik. Bana karşı sert davranmasını ve sınır tanımadan her yerde seks yapabilmemizi çok seviyordum. Söylediğim gibi saçıma yapışmıştı ve en yüksek notadan git gel yapmaya başlamıştı. Mutfak adasının tezgahı nefesimden buğulanmaya başladı ama umrumda değildi. Bir eli saçlarımdaydı ve sertçe seks yapıyorduk. Ayak üstü yapılan bu seksten daha iyisi olamazdı. 

"Bebeğim kusursuzsun... geliyorum..." daha sertçe git gel yapmaya başladı. Artık mutfakta sadece vücutlarımızın çarpışma sesi yankılanıyordu. Nefesim kesiliyordu ama bunun bir önemi yoktu. Zevkten bacaklarım titremeye başlamıştı ve gözlerimi açamıyordum. 

Birden sırtıma doğru uzanıp tüm nefesini sırtıma doğru vermeye başladı. Artık yavaşlamıştı. Her zamanki gibi aynı anda boşalmayı başarmıştık ve terden sırılsıklam olmuştum. En son durup içimden çıktığında kendimi tamamen tezgahın üstüne bıraktım. Sırtıma öpücükler kondurup beni ne kadar sevdiğini söylerken üst kattaki odaya nasıl çıkacağımı düşünmeye başlamıştım. 

"Odaya nasıl çıkacağını düşünme..." diyerek gülmeye başlamıştı.

Beynimi mi okumuştu? 

"Saçmalama! Kendi başıma çıkabilirim!" 

Tabi tezgahın üzerinden vücudumu kaldırmayı başarabilirsem.

O gücü bulup kendimi kaldırdığımda birden beni kucakladı. Güçlü, dövmeli kollarının arasında vücudum duruyordu ve yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Odanın kapısını açıp beni narince yatağa bıraktığında yüzündeki yorgunluğu bir kez daha fark ettim. 

"Seni binlerce kez seviyorum." diyebilmiştim. Duşa girecek halim bile yoktu, bu kadar yorulduğumu fark etmemiştim. 

Eğildi ve burnuma küçük bir öpücük kondurdu, ardından gözlerini gözlerime kenetledi ve cevap verdi: "Seni dünyadaki her şeyden fazla seviyorum." 

Bu bizim iyi geceler mesajımızdı. Ardından yüzümde beliren tebessümle uykunun sonsuz kollarına teslim oldum. 

selam. aslında soran herkese hikayenin şekilleniş şeklini anlattım ama onu ikinci bölümde yazmak istedim. ikinci bölüm maalesef hepinizi üzecek. bu ilk bölümdü gece libidosu buna izin verdi. iyigeceler. yorumlarınızı ve "ŞÖYLE BÖYLE YAPALIMMM" diye görüşleriniz varsa bekliyorum.

the worst mistakeWhere stories live. Discover now