acının ilacı

64 4 38
                                    

Sonraki gün uyandığımda saat öğleden sonra 3'tü.Bu saate kadar uyuduğum hiç olmamıştı.

Sol yanımda büyük bir sızı ve boyun ağrısıyla uyanmıştım. Telefonum yüzlerce kez çalmıştı. Neden çaldığını merak bile etmemiştim.

Kapı hala kilitliydi. O kilidi açıp da evin diğer bölümlerine gitmek istemiyordum. Onu görmek, duymak, varlığını bilmek istemiyordum. Onu hala çok seviyordum ama bundan sonra güvenemezdim. Bir daha böyle bir şey yapmayacağından asla emin olamazdım.

Belki de artık o beni sevmiyordur. Bilmiyordum.

Telefonumdaki cevapsız çağrılarla yüzleşmeye karar vermiştim ama öncesinde biraz magazin sitelerine bakacaktım. Eğer bu durum öğrenildiği için aranmışsam tüm teknolojik aletleri camdan aşağı atmak en mantıklısıydı. Kimseye açıklayabilecek bir durumum yoktu.

Aldatıldığım henüz medyaya düşmemişti. Arayanlara baktım, hepsi Lewis'in ailesiydi. Bugünün önemi neydi diye takvime baktığımda 'hay anasını sikeyim' demekten kendimi alamamıştım.

Bugün Nicolas'ın düğün günüydü.

İstemeyerek de olsa giyinme odasına gitmek zorundaydım. Nic benim için çok önemliydi, bu büyük ailenin en sevdiğim ferdiydi. Onun düğünü için özel tasarım bir elbise seçmiştim. Takılarım, ayakkabılarım çok özenliydi. Düğüne dair şık detayları beraber düşünmüştük, görkemli bir düğünle evlendiğim için benden fikir istemişlerdi.

Yatak odasından çıkmayı erteleyecek ne yapabilirim diye düşündüğümde duş almaya karar vermiştim. Vaktim çok kısıtlıydı. 7'de yapılacak tören için geç kalma lüksüm yoktu.

Hızlandırılmış bir şekilde duş alıp odanın kapısını açtıktan çok kısa bir süre sonra o yanıma gelmişti. Hem de alt kattan üst kata. Kapıyı açtığımı nasıl fark ettiğini anlamamıştım, köpekbalığı gibi kanın kokusunu alıyor herhalde.

"Merhaba bebe... neyse. Nicolas'ı arayıp düğüne gelemeyeceğimizi söyledim. Daha doğrusu senin çok hasta olduğunu ve katılamayacağını belirttim. Gelmek istemeyeceğini düşündüm. Ben de sadece nikaha kalacağım, eğlenmeye niyetim yok."

Yüzüne bile bakmaya cesaretim yoktu. Sanki burada değilmiş gibi onu görmezden gelip bugün için seçtiğim kıyafetlerimi hazırlıyordum. İşim bitince cevap vermiştim:

"Nic'i ara ve geleceğimi söyle. Bizim eksikliğimizi hissetmelerini istemiyorum."

Hiçbir şey söylemeden giyinme odasını terk etti ve ben de elbisemi ve ayakkabılarımı taşıma çantasına nazikçe yerleştirdim. Sophie'yle giyinirdim, orada olan ekip saçımı ve makyajımı yapardı. 

Hızlıca günlük kıyafetlerimi giyip aşağı indiğimde onu hazır halde bulmuştum. Saçlarını örmüştü ve arkadan toplamayı ihmal etmemişti. Saçının toplu olması sebebiyle yüz hatları belirgin bir şekildeydi, bana bakıyordu. Tüm vücudunu saran Stuart Huges imzası taşıyan takım elbisesi ve ayakkabılarıyla çok seksi görünüyordu. Ceketinin üst cebine beyaz bir gül yerleştirmişti. Kolunda ise yeni olduğunu fark ettiğim şık bir saat vardı. Ona yaklaştıkça parfümünün kokusu başımı döndürmeye başlamıştı. Afrodizyaktan bayılmak üzereydim.

Bir an için düğünü siktir edip dudaklarına yapışarak onu yukarı çıkartmayı düşünsem de buna engel olmak zorundaydım. Çok büyük bir problemimiz ve yetişmek zorunda olduğumuz bir düğün vardı.

Güneş gözlüğümü takıp arabaya bindim, arabada onunla konuşmamak için ailemi ve arkadaşlarımı aramıştım. Saraya geldiğimizde ise tüm basın oradaydı, sanki herkes gelmemizi bekliyormuş gibiydi ve benim üstümde jordan eşofman takımı vardı.

the worst mistakeDonde viven las historias. Descúbrelo ahora