Zehra
Uyandığım anda kendi yatak odamda olmadığımı anladım. Çarşaflar bana tanıdık gelmiyordu, oda kötü kokuyordu ve güneş yanlış açıdan parlıyordu. Saçlarımı yüzümden çekerek doğruldum ardından örümcek ağlarının tozunu almaya çalıştım. Tamam... burası kesinlikle benim odam değildi. Bronz olması gereken mavi duvarlar ve masamın olduğu yerde büyük bir sandalye.
Sandalyede her tarafa savrulmuş kıyafetlerle dolu olmasaydı, kıvrılıp yatmak için oldukça rahat olacakmış gibi bir kıyafet öbeği görünüyordu. Kıyafetler de benim giyeceğim bir şeye benzemiyordu. Bir sonraki gözlemim buydu. Her zaman giydiğim siyah ve mavi pantolon takımlarım yerine, jean pantolonlar ve pastel renkli kıyafetler vardı.
Kıyafetler bana onları dolduracak kadını düşündürdü ama duşun sesini duyana kadar dün gece aklıma gelmemişti bile.
Öpüşmeler, konuşmalar, dokunmalar... Onunla tanışmanın ne kadar 'güzel' olduğunu hatırladığımda vücudum ısınırken bile ağzımdan bir inleme çıktı.
En korkutucu kısmı ise dün gece muhtemelen kazadan bu yana en çok hislerimin doruğa çıktığı geceydi. Buna daha dün kız kardeşimle yaptığım ve beni duygusuz bir robot olmakla suçladığı kavga da dahil.
Buradan gitmeliyim diye düşündüm kendi kendime. Hande hoş, oldukça ateşliydi. Ayrıca sevişmeden sonra gelen sabahın üstesinden çok iyi geleceğinden emindim. Öte yandan ben, bunu yapamazdım.
Gergin bir şekilde ne yapacağımı bilemez gibi hissedecektim bunu düşünmek bile avuçlarımı terletiyordu.
Aceleyle dün geceden kalma kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Neden dışarı çıktığımı ayrıca neden bu yatakta olduğumu düşünmemeye çalıştım. Ayakkabılarımı giymeyi bitirdikten hemen sonra suyun kapandığını duydum ve zamanımın az olduğunu anladım.
Yatak odasından çıktığımda ceketimle çantamı ön kapının yanında buldum. Ben ön kapıyı kapatmadan birkaç saniye önce banyo kapısı açıldı.
Apartmandand çıkıp eve doğru yürürken, kendime tüm bunları geçmişte bırakacağıma ve hiç olmamış gibi davranacağıma söz verdim.
Kolay sanıyordum, değil mi?
Hande
O sabah duştan çıktığımda ön kapının tıkırdayarak kapandığını duyduğumda şaşırmamalıydım ancak yine de şüphelerimi doğrulamak için dışarı çıktığımda kalbim yerinden çıkacak gibi oldu.
Aslında dün gece oldukça sert sorunları olduğu ortaya çıktığında çekip gitmeliydim ama kendime engel olamamıştım. Yemyeşil gözleri ruhumun derinliklerine akıyordu. Ne zaman gülümsemesini sağlasam oda bir şekilde daha da aydınlık hissettiriyordu. Tanrım, onun içinde kaybolmuştum.
Fakat gitmeyi tercih ettiğine göre, gerçek hayatıma geri dönmeliydim. Sadece bir gecelik sevişmeydi. Yani, gerçekten harika bir sevişmeydi. Ama sadece bir gece. Açıkçası, onun istediği buydu ve benim de istemem gereken buydu.
Peki neden bu kadar hayal kırıklığına uğramıştım? Kendimden iğrenerek, o gün için pantolonumu gereğinden fazla agresif bir şekilde yukarı doğru çektim.
Kollarımı gömleğimin kollarından geçirme sürecindeyken telefonum çaldı. Arayan ortağım Simge'ydi ancak ben kulağa şirin geldiği için genelde Singe demeyi tercih ederdim. Aramayı kabul etmeden önce saçlarımı at kuyruğu şeklinde topladım.
"Naber Singe?" Hazırlanmaya devam edebilmek için telefonu hoparlöre ayarlayarak sordum.
"Selam Baladın. Umarım izin günün için bir şey planlamıyorsundur." Ses tonundan bunun kişisel bir görüşme değil iş görüşmesi olduğunu anlayabiliyordum çünkü bana soyadımla hitap ediyordu.
Normalde hafta sonlarımın işle ilgili şeylerle bölünmesinden nefret ederdim, neyse ki çok sık olmuyordu. Ama bugün bunu memnuniyetle karşıladım. Her ne için arıyorsa, yeşil gözlü güzel ve şu anda kesinlikle çarşaflarımın üzerinde buram buram kokan gül kokusu yerine işe odaklanmamı sağlayacak kadar büyük bir şey olmalıydı. Lanet olsun ona.
"Üvey annem ve babamla Ağva'daki evlerine takılmaya gidecektim. Ama şimdi iptal etmem gerekecekmiş gibi bir his var içimde. Neler oluyor?"
"Bu hafta başında bize verilen banka soygunu davasını hatırlıyor musun?" Diye sordu. Duymak istediğim şey bu değildi. Dikkat dağıtmak mı? Evet. Soyguncuları yakalamak için koşmak mı? Hayır.
Son birkaç haftadır şehrin altını üstüne getiriyorlardı. Dava iki hafta önce, üçüncü işlerinin bir cesetle sonuçlanmasının ardından "büyük" bir suç olarak kabul edilerek üst seviye birimlere yani bana ve Singe'ye devredildi. Bu nedenle bizim departmanımızın bir dosyası olmuştu.
Henüz çok fazla ilerleme kaydedememiştik ama olayın üç kişi tarafından yapıldığını biliyorduk. Bankalardaki rehinelerin görgü tanıklarının ifadelerine dayanarak büyük olasılıkla iki erkek ve bir kadındı.
"Tabii ki, o kadar da balık hafızalı değilim." diye karşılık verdim. Dilimi ısırdım ve başımı salladım. Bugün bununla uğraşmadan önce duygularımı kontrol altına almam gerekiyordu. "Özür dilerim, sadede gel artık."
"Görünüşe göre bugünkü planın yatağa geri dönmek ve doğru tarafta uyanmak olmalıydı." Gözlerimi devirdim, hiçbir fikrin yok. Ne yazık ki bu, beni kıvrılıp yatmakla yatağımı pencereden dışarı fırlatmak arasında bırakan sarhoş edici bir koku yüzünden mümkün değildi diyemedim.
Ben bir şey söylemeyince devam etti: "Maalesef vaktin yok. Devam eden bir soygun var, olay yerindeki memurlar bizim her an müsait olduğumuzu düşünüyor. En kısa zamanda oraya gitmemizi istiyorlar."
"Nerede?"
"164. caddenin köşesindeki banka."
"Şanslısın ki kapıdan çıkmaya hazırım. Yürürsem on dakika içinde orada olurum. Bunu düşünürsek taksiye binmekten daha hızlı olur. Cumartesi trafiği en kötüsü." Eşyalarımı alıp kapıya yönelirken son kısmı homurdanarak söyledim.
"Bana mı söylüyorsun. Orada görüşürüz." Ben daha vedalaşamadan telefonu kapattı, her zamanki hareketleri artist ortağım... Gözlerimi devirdim ve kapıdan çıktım. Lütfen Tanrım, bu sefer kimsenin vurulmasına izin verme.
Okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Catch me, Police Chief!
Fanfiction"Hande--" Zehra'nın sözünü kestim. "Hiç yorucu olmuyor mu?" Gözlerimde hayal kırıklığı açıkça görülüyor olmalıydı. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü, "Ne yorucu olmuyor mu?" "Kaçmak. Her şeyden kaçıyorsun. Herkesten. Düpedüz tükenmiş olmalısın." İşte bu, b...