ÜÇ AY SONRA...
BELÇİM
Sude ile dershanenin bahçesinden ayrıldığımızda sola dönüp kaldırıma çıktık. Yürümeye devam ettiğimiz sırada, "Karakola gidiyoruz değil mi?" dedim yorulmuş bir sesle.
"Evet. Bir haftadır gitmiyoruz. Gelişme kaydedilmiş olabilir."
Başımı salladım. Kaldırımın sonundaki durağa doğru yürümeye başladık. Başımı kaldırıp karşıya baktığımda otobüsün geldiğini gördüm. "Sude koş, otobüs gidiyor!" diyerek Sude'nin kolunu tutup koşmaya başladım. Sude'nin şaşkın bir şekilde karşıya baktı ve bana ayak uydurdu. Onun da koştuğunu fark ettiğimde kolunu bırakıp daha hızlı koştum. Neyse ki durağa çok uzak değildik. Otobüsün kapısı kapanmak üzereyken kapıyı yaşlı teyzeler gibi yumrukladım ve anında tekrar açıldı. Kapı ağzına kadar insanla doluydu.
Kendimi zorlukla içeri attım. Sude de arkamdan bindi. İnsanları iterek ilerlemeye çalıştık. Çok dolu olmasına rağmen boş bir yer bulmaya çalıştım. O an sağımda iki kişinin kalktığını gördüm. Nefes nefese oturup yanımı Sude için ayırdım. Sude parayı verdikten sonra yanıma oturdu. O da hızlı hızlı nefesler alıyordu. Başımı pencereye çevirdiğim sırada "Karakoldan çıktıktan sonra Hazal'ın yanına gidecek miyiz?" diye sordu.
Biraz düşündükten sonra, "Gerek yok dün gittik zaten," dedim.
Başını sallayıp telefonuyla uğraşmaya başladı. Ben de başımı pencereye yasladım.
Hazal üç aydır komadaydı. Sağlığı az da olsa daha iyiydi. Ama ben pek iyi değildim. Eskisi gibi olmasa da hâlâ yorgundum. Yüreğimdeki özlem git gide daha da ağırlaşıyordu. Hazal uyanmıyordu ve bu duruma dayanamadığımı hissediyordum.
Hatta öyle ki içimdeki korku da kendini hissettiriyordu. Hazal'ı kaybedeceğimizi, onu bir daha göremeyeceğimizi düşünmek aklımı kaçırmama neden oluyordu. Ama yine de yıkılmamıştım. Hâlâ sabrediyordum. Bunun sebebi de Hazal'ın yavaşta olsa iyiye giden sağlığıydı.
Yirmi dakikanın ardından, kolumun dürtülmesiyle düşüncelerim bölündü. Kafamı çevirip Sude'ye baktım. "Birazdan ineceğiz. Kapıya doğru ilerleyelim," dedi telefonunu tekrar çantasının içine koyarak. Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlerken ben de onu takip ettim. Demirlere tutunduğum sırada otobüs durağın önünde yavaşladı. Kapı açıldığında kendimizi dışarı attık. Otobüsü arkamızda bırakarak yürümeye başladık. İndiğimiz durak karakolun hemen önündeydi. Sırtımızda çantalarla yürümeye başladık.
Aramızda huzursuz bir sessizlik vardı. Ve bu da beni can sıkan düşüncelerime itiyordu. "Sence bir gelişme olmuş olabilir mi?" diye sordum. Gelişme kaydedilmediğini biliyordum. Amacım sessizliği bozmaktı.
Sude de bunu anlamıştı ancak bana ayak uydurarak sorumu yanıtladı. "Sanmıyorum. Babam haber verirdi."
Üç aydır bir diğer sıkıntımızda buydu. Baskını yapanları bulamıyorduk. O kadar iyi gizlenmişlerdi ki minik bir ipucu bile bulamamıştık. Bu da canımızı daha da sıkıyordu. Kendimi Hazal'a karşı mahcup hissediyordum. Ona bunu yapanları bulamamak, ziyaretine gittiğimde yüzüne bakamayacak hale getiriyordu.
Derin, sıkıntılı bir nefes aldım. Sude moralimin bozulduğunu anlamıştı ancak bir şey demedi. İkimizde birbirimizin bu hallerine alışmıştık.
Karakolun bahçesine girdik. Binaya doğru yürürken Sude bahçedeki polislere selam veriyordu. Binadan içeri girdik. Hüseyin amcanın odasına doğru ilerlerken, "Kızlar," diye bir ses duyduk. Başımızı sesin geldiği yöne çevirdik. Hüseyin amca bize doğru geliyordu. "Siz yine mi geldiniz? Ben zaten gelişme olduğunda sizi bilgilendiririm," dedi klasik konuşmasını yaparak. Her geldiğimizde bunu söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATLİAM
Action12.Sınıf'ın son haftasından bir onceki hafta yaşanılan bir katliam,kardeş gibi olan üç arkadaş,beklenmedik kişiler ve duygular. Hazal,Sude ve Belçim 12.Sınıfın son haftasında eğlenmek için okula gelirler.Ama birden okulu basan adamlar büyük bir katl...