Abimin sorusu ile olduğum yerde kalakalmıştım. Kendimi o kadar kabul etmeyeceğine inandırmıştım ki,
kabul etmesi bana çok enteresan gelmişti.Abimden "orada mısın? Vazgeçtin sanırım. Dur tahmin edeyim, kabul etmeyeceğimden o kadar emindin ki
kabul etmem seni büyük bir yanılgıya uğrattı değil mi?" Sesi geldiBeni bu kadar iyi tanıması bir hayli canımı sıkıyordu.
ama biz bir zamanlar gerçek bir abi kardeştik.
Dört yıl önceye kadar...En sonun abimin benden bir cevap beklediğini fark edince, "Buradayım. Hayır, vazgeçmedim. yüzleşmemiz gerek artık bence. Ben oraya geliyorum. İlk anneme uğrayacağım, sonra ben seni arayacağım
yer ve saat için." dedim.Abim, " İyi, Peki. Bana yeri, saati mesaj olarak
gönderirsin. Yalnız araba ile geleceksen, biraz fazla sürmez mi? sen sevmezsin araba yolculuklarını pek" Evet. Sevmezdim. Onun bunu unutmamasını garipsemiştim."uçak ayarlatayım istiyorsan?" dediği zaman vücüdumu aniden tekrardan bir şaşkınlık duygusu sarmaladı.
Az önce Baran Kozanoğlu bana yardım mı etmek istemişti? Abime bir şey olmuş olabilir miydi?
Kafamdaki sorulardan bir an önce sıyırılıp abime cevap verdim, "Ayarlattım ben. Yine de sağ ol. "
Buradan sonra arabaya yerleşmiştim. Kemerimi takmaya çalışıyordum. Tek el ile zor olduğundan, telefonu boynum ve omuzum arasına sıkıştırıp konuşmaya devam ettim; "Uçak ile yaklaşık iki üç saat sonra İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'nda olurum. Oradan da Barlas'ı aradım almaya gelecek beni." diye cevap verdim.Onaylayan bir mırıltı çıkardı. Daha sonra, "tabii ki Barlas'ı arayacaksın! Beni arayacak halin yok! Değil mi?" Derin bir nefes verdikten sonra devam etti; " Neyse sen bana haber verirsin. Dediğin saatte ve mekanda orada olurum." dedi ve ardından telefonun kapanma sesi geldi.
Az önce abim beni onu aramadım diye kınamış mıydı? Yok, sanırım gerçekten iyi değildi.
En sonunda arabayı çalıştırıp karargahın çıkışına doğru dikkatlice sürmeye başlamıştım.
Arabalardan, otobüslerden ve araba sürmekten pek hoşlanmıyordum. Bu nedenden dolayı kendime ilk iş olarak bir uçak bileti ayarlatmiştim.
Karargahın çıkışına geldiğimde, nizamiye çavuşun kapıyı açması bir olmuştu. Nizamiye çavuşu başıyla küçük bir selam verdikten sonra tekrar kulubesinin içine yerleşmişti. Karargahtan çıktıktan sonra aslında ne kadar uzun süre sonra dışarı çıktığımı fark etmiştim.
Düşüncelerimden biraz dahi olsa uzaklaşabilmek için, arabaya takılı olan flashtan bir şarkı açtım. Şarkı beni daha çok düşüncelere sürüklemek istercesine çalıyordu. Şarkı dedüblüman'ın "Çözemezsin"
şarkısıydı.Karargahtan epey bir uzaklaşmıştım. Havalimanına son on dakikam kalmıştı. Dakik bir insandım. Uçağımın kalkmasına biraz daha vardı. Yetişebilirdim.
Bir anda arabanın içini müzik sesi aksine telefonumun zil sesi yankılanınca hemen yan koltuğa fırlattığım telefonumu elime aldım. Müziğin sesini kapattım.
Arayan Erdem komutan'dı.
Erden komutan'dan " Bade Mira, sana müjdeli bir
haberim var."Duyduğumla, keyfim az da olsa yerine gelmişti. Zira şuan zihnimin güzel düşüncelere bolca ihtiyacı vardı.
"Dinlemekteyim Komutanım. Buyurun." dedim.Erdem Komutanın sesi neşeli geliyordu. "Üsteğmen Bade Mira mı demeliyim? Yoksa sen mi gerçek şeyini söylemek istersin Kıdemli Üsteğmen Bade Mira?" Dedikten sonra arkadan devasa gülme sesleri geldi. Sesleri tam seçemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIKIM
General FictionHer zaman kendisi gibiydi. Lakin onu geç tanımak ve fark etmek sizin yanlışınızdı...