Sabah uyandığımda saat 12.00 a geliyordu. Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra aşağıya indim. Aşağıda Alpay'ı görmeyi beklerken tüm çocuklar bizdeydi. Engin koltuğun birinde uyukluyor Savaş ve Barış PlayStation oynuyor, Alpay ise masada dosyalara boğulmuştu.
"Günaydın ahali. " diyip tüm dikkatleri üzerime çektiğimde Savaş
"Ooo bizim prenses güzellik uykusundan uyanmış. Hiç uyanmasaydın abi." Diye laf söylenmişti. Ona göz devirip mutfağa geçmiş bir bardak su alıp boşta olan koltuğa kuruldum.
Çocuklar oyunlarını bitirip konsolları ellerinden bıraktığında Barış "Abi tamam anladık işkolik manyağın tekisin de bir hafta sonumuz var, iş yapmayı bırak be" Diye söylendiğinde Alpay konunun muhatabının kendisi olduğunu anlamıştı.
"Şuan elimdeki dosya emin olun hayatımın belki de en önemli dosyası ve takıntılı bir işkolik olarak bu davayı kazanmazsam eğer cidden takarım birader haberiniz olsun. "
"Ne dosyasıymış bu anlat da biz de bilelim" Gözleri kapalı Engin ilk defa konuya dahil olmuştu.
Alpay'ın davayı anlatması ve herkesin birer birer olaya yorum yapmasının üzerine karar vererek hep beraber kahvaltı yapmaya çıktık. Alpay ve benim arabama binerek hepimiz Sarıyer'de ki kahvaltı mekanına doğru yola çıktık. Normalde her zaman gittiğimiz bir kafe vardı ancak Savaş'ın uzun ve sinir bozucu ısrarları üzerine Çisem ve arkadaşlarının işlettiği kafeye gitmeye karar verdik.
20 dakikalık bir sürüşün ardından geldiğimiz kafe, denizin kenarında ufak ama insanın içini ısıtan bir cinstendi. Arabaları park edip kafeye doğru ilerledik ve içeriye girdik.
Çisem bizi gördüğünde ilk önce bir şaşırmış sonra da hoş geldiniz diyerek bizi deniz manzaralı bir masaya buyur etmişti.
"Habersiz geldik ama... Sürpriz yapmak istedim. " Demişti Savaş. Bu cümlesi hepimizi şaşırtmıştı. Çünkü Savaş ciddi anlanma dürüst davranıyordu.
"Ne iyi yapmışsınız. Ne alırdınız, sanırım kahvaltı yapmaya geldiniz. " Çisem 'in sorusu üzerine hepimiz kafa salladığımızda
"Tamamdır o zaman ben size güzel bir serpme kahvaltı ayarlayayım. Hazırlanana kadar bir şeyler içmek ister misiniz? " Dedi.
Çay istediğimizi belirttiğimizde Çisem gülümseyerek yanımızdan ayrılmıştı. Biz muhabbet ederken ileride sahil boyunda bir kız dikkatimi çekti. Kucağında minik bir kedi vardı ve sanki onu bir oyuncakmış gibi seviyordu. Alpay'ın "Gökhan nereye daldın gittin? " Sorusu üzerine hiç diyerek cevap verip çocuklara dönmüştüm.
Çisem ve Berfu kahvaltılıkları masaya yerleştirip afiyet olsun diyerek yanımızdan ayrıldılar. Gerçekten bu Savaş belki de ilk defa kedi olalı bir fare yakalamıştı. Çisem gözlemlerime göre iyi ve kendini bilen birisiydi.
Biz sohbet eşliğinde kahvaltımızı yaparken içeriye söylene söylene giren birisini duyunca hepimiz dönüp ona bakmıştık. Ama o hiç kimseyi fark etmeyecek kadar sinirliydi. Hışımla söylenmeye devam ede ede Çisem, Berfu ve Hazal'ın yanına gelmişti.
Kıza daha dikkatli baktığımda demin sahil kenarında gördüğüm kız olduğunu anlamıştım. Çok da ilgilenmeyerek kahvaltıma devam ettim. Aradan vakit geçtiğinde Çisem ve içeriye yeni gelen kız masamıza doğru geldiler.
"Sizleri dün bahsettiğim arkadaşımla tanıştırayım Aydan. "
Hepimiz tokalaşırken bu kızın bir yerden daha tanıdık geldiğini hissetmeye başladım. Barış "Sakıncası yoksa neden o kadar sinirliydin acaba? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
- LAHZA -
Teen Fiction©Tüm hakları saklıdır. Ne kadar da güzel bir yaşantım vardı benim ta ki o güne kadar. O gün benim ölüm yıl dönümüm oldu. Ben ne kötü çocuğum ne de baba parası yiyen bir zengin züppe. Ben kendi halinde orta halli bir ailenin tek oğluyum. Artık...