"Asel, hadi kızım! Bak geç kalacağız senin yüzünden yemeğe." diye seslenen anneme aldırış etmeden yavaşça lip glossumu dudağıma sürdüm. Annemi daha fazla yormamak adına çantamı alıp aşağı indim.
İndim ki annemin hala hazırlandığını görmemle şok oldum. "Anne, inanamıyorum sana. E hani, yoksun sen de, bir de bana 'çık' diye bağırıyorsun! Hadi hadi anne, senin yüzünden yemeğe geç kalacağız!" Bu sefer benim sıram anneciğim.
Bir saat önceden dışarı çıkıp sanki kendisi erken çıkmamış gibi bizi hızlı hazırlanın diye darlayan babam arabada oturmuş hala bizi bekliyordu.
"Bu sefer ben annemden önce hazırlandım baba bak, vallahi beni beklemediniz annem suçu üzerime atmak için sesleniyormuş bana." diyerek hemen ispiyonladım annemi.
"Al birini vur ötekine, ikiniz de aynısınız kızım hiç üste çıkma." hiç de ezdirmez annemi.
Ah canım babam... Hep babam gibi biriyle tanışmak, annem ve babamın aşkı gibi bir aşk yaşamak istedim. Ama o aşkın gözü kör, ayağı topal, kulakları sağır olacak ki 19 yaşıma geldim aha da kokusunu dahi almadım şu lanet duygunun. Annem ve babam da 19 yaşındayken tanışmış. Öyle aşık olmuşlar ki birbirlerine aynı üniversitede okumuş, aynı işlerde çalışmışlar...
"Baba çok kalmasak olur mu? Önemli birkaç işim var da." dedim babama, detay sormamasını dileyerek çünkü henüz ona vereceğim cevabı düşünmemiştim.
"Ne işin var prensesim? Tatilin bitmesine daha 3 ay var, derslerini de bahane edemezsin." Aklımı mı okudu bu adam?
"Cilt bakımı yapıp, dizilerimi izlemem lazım. Ruhumu beslememin önemli bir iş olmadığını söylüyorsan, peki baba." dedim, yalandan yüzümü asıp.
"Tamam tamam hadi. Geçelim bi an önce de erken çıkarım. Hem kızım sen değil miydin makyaj yapmak istiyorum, bir yere mi gitsek diyen?" dedi annem bi yandan arabadan inerken. Varmıştık.
"Anne, iş toplantısına getirdiniz beni!" diyerek arabadan indim ben de mecburen.
Restorana girdikten sonra masaya oturmadan bir lavaboya gidip elimi yüzümü yıkamak istedim. Elimi yüzümü yıkayacağımdan değil de lip gloss tazeleme zamanımdı. Tuvaletlerin olduğu kısma geldiğimde bir saniye duraksadım. Hangisi kadın, hangisi erkek bunların acaba diye aklımdan geçirirken arkamdan bir ses "Sağdaki kadınlar tuvaleti, daha fazla düşünmene gönlüm elvermedi." dedi.
Arkama bile bakmadan yalnızca "Teşekkürler." diyerek tuvalete geçtim. Yer yarılsaydı da içine girip bir daha çıkmasaydım, aman aman ben nerelere gideyim ya! Rezil olduk ayak üstü, çıkmasam mı burdan sabaha kadar? Lip glossumu sürüp kendimi telkin ettim, hem bir daha nerede görecekti beni koskoca şehirde. Yüzüne bakmamakla iyi etmişim en azından utanmam derken benle aynı anda erkekler tuvaletinden biri çıktı. Allah'ım lütfen o olmasın, lütfen o olmasın, hayır hayır hayır! Yakışıklıymış da üstelik, o olmasın lütfen. Değildir değildir diye geçirdim aklımdan..
Koridorda yan yana yürümeye başladık masaların olduğu salona çıkmak için. İkimiz de sessiz sessiz yürüyorduk ki "Bir dahakine birinin içerden çıkmasını beklemek yerine birine sormayı dene, daha az zaman alır." dedi gülerek.
"Çok komikmişsin ya sen, ha ha! Stand-up gösterin var mı, gösterisine geleyim bu ender rastlanan büyük yeteneğin."
"Yok aslında ama senin için bir şeyler yapabilirim." dedi, yüzündeki o ukala gülümsemesiyle.
"Yok canım, ben seni bir daha görmek isteyeceğimi sanmıyorum." dedim ve ondan hızlı yürüyerek onu arkamda bıraktım.
Neyse ki oturduğumuz masa numarasını öğrenmiştim lavaboya gitmeden önce, bir de ayakta avel avel annemlere bakınmayacaktım. Bu bünye yeterince rezillik yaşadı son 30 dakikada. Masaya vardığımda babamın yeni ortağının ve karısının da masada olduğunu gördüm. Onlarla da selamlaşıp annemin yanına geçtim ki karşımdaki sandalye çekildi. Oturup bana gülümsedi ve "Sizinle tanışamadık sanırım lavabodaydınız, Çınar ben." diyerek göz kırpıp elini uzattı.
Hayır ya bu yaşanmıyor, hadi aç gözlerini Asel uyan bu bir rüya. Bu mendebura mı rezil olduk bi de, of! Neyse erkenden kalkar gideriz eve sakin kalmalıyım.
"Evet, lavabodaydım da ukalanın teki lafa tuttu biraz geciktim. Asel ben de, memnun oldum." diyip elimi uzattım. "Ben de, ben de memnun oldum Asel. Çok memnun oldum." diyip birbirimize kötü kötü bakışlar atıp sırıtarak el sıkışıyorduk ki "Biri seni rahatsız mı etti kızım?" diyen babamın sesiyle silkelenip hemen sandalyeme oturdum."Hayır, hayır babacığım. Kim rahatsız edebilir Asel Uğur'u?" dedim, iğrenç bir kahkahayla. Masadakiler de güldü neyse ki, benim sesimi bastırdılar. Sonraki bir saat ben telefonda, sosyal medyada gezdim. Annem ve babam ise yeni ortaklarımızla iş konuştu. Şirkette yüzde elli hissenin satılık olduğunu gördüklerinde hemen almaya karar vermişler, e tabii kar oranı yüksek şirketi görünce kaçırmak istememişler. Babamın eski ortağı sağ olsun, babamla kavga edip babama satmaktan vazgeçince hisseleri, biz de mecburen yeni bir ortak almak zorunda kaldık.
İş muhabbetlerinden canım sıkıldığından biraz hava almaya çıktım. Restoran bahçesinde yürürken Çınar'ın hiddetli bir şekilde telefonla konuştuğunu gördüm. Yavaşça yaklaşıp ne konuştuğunu anlamaya çalışırken birden telefonu "Söz dinle!" diye bağırarak kapatıp arkasına dönmesiyle irkildim. Üstüme doğru yürüyüp "Sen beni mi dinliyorsun?" dedi, ruh hastası edasıyla. Biraz korktuğumdan sesim ufaktan bir titreyerek "N-ne dinlicem be ben seni, hava almaya çıktım. Havayı da kirletmişsin beğenmedim, senle aynı havayı solumak istemiyorum hadi canım ben gittim bay." diyip sola döndüm ki kolumdan tutup gitmemi engelledi. "Asel korkma şaka yapıyorum." diyip gülmeye başladı. İçten içe bir oh çektim ama ona korktuğumu hiç çaktırmamak için "Ne korkması yahu, Asel Uğur'um ben! Senden mi korkacağım aslanım?" dedim ve elimi salladım hayırdır der gibi. "Heyt be! Yürü be Asel!" diyip omzuma koydu elini. "Sağ ol, sağ ol." diyip elini indirdim. "Yok cidden yürü be Asel içeri geçeceğim, deli midir nedir, ya sabır!" diyip omzuma çarparak içeri geçti. Ya ben kimlerle uğraşıyorum, dengesize bak. Ruh hastası, şizofren. Dolo modor nodor diyor bi de, asıl sensin be deli! Diye söylene söylene ben de içeri geçtim. Çok geçmeden annemler de kalkmaya karar verdi. !Masadan gergin bir şekilde erken kalkan Çınar haricinde herkese iyi akşamlar diledikten sonra, eve gelmiştik çok şükür.
Evim evim, güzel evim!
"Ben odamdayım, iyi geceler!" diyip annem ve babama öpücük atarak odama çıktım. Terapime yani cilt bakımıma başladım, bugün çok saçma bir akşam geçirmiştim. Bu bakım şimdi bana çok iyi gelecekti. Ne geceydi ama! Aptal çocuk ya, nasıl da ayarlarımla oynadı. Küçük düşürüp kötü hissettirdiği yetmemiş gibi bir de dalga geçiyor. Ah onu bi elime geçirip lime lime etsem keşke diyerek tam yüzüme maske yapmıştım ki annemin bana seslendiğini duyup odamdan çıktım. Merdivenlerden aşağı inerken annem "Kızım bilekliğini düşürmüşsün Çınar masada bulmuş kapıda seni bekliyor." dedi. Önce anlam veremeyerek "Ne?" diyip sonra merdivenin son basamağını da inip solumdaki açık kapıya döndüm ve kapının dışarısında duran Çınar'ın kahkahası yankılandı. "Deccale benzemişsin kızım. Bugün beni kimse korkutamaz derken haklıymışsın valla. Seni gören besmele çeker muhtemelen zaten."
"Bak vallahi parçalarım seni! Ne bilekliği, ne diyor annem?" diyip 1-2 adımda kapıya geldim. Bir ucundan tutup sallandırdığı bilekliği gözlerimi alayla sırıtan gözlerinden çekmeden alıp "Sağ ol." diyerek kapıyı suratına kapattım. "Kızım, zahmet etmiş çocuk bu nasıl bir tepki böyle!" diyen anneme aldırış etmeden doğru odama çıkıp kapımı kapattım. Kalbim çok hızlı atıyordu manasız bir şekilde. Kapının arkasına yaslanıp avucumun içinde tuttuğum bilekliğe baktım ki işte o an kafamdaki ampuller yandı, ben bugün bileklik takmadım ki.
Selamlar!!
Aklımdan nefis bir kurgu var. Umarım beğenmişsinizdir. Devamına heveslenmem için vote ve yorum yapmayı unutmayın💖💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zincir
Romance...Restorana girdikten sonra masaya oturmadan önce bir lavaboya gidip elimi yüzümü yıkamak istedim. Elimi yüzümü falan yıkayacağımdan değil de lip gloss tazeleme zamanımdı. Tuvaletlerin olduğu kısma geldiğimde bir saniye duraksadım. Hangisi kadın, h...