::
sarı saç tellerinin uçlarını parmaklarının arasında çekiştirip dururken başında dikilen bedeni fark etmemişti bile. dudağından dolayı hissettiği acı ile gözlerini kapatmış, geçmesini bekliyordu. jungkook onun ne yapmaya çalıştığını kestiremediğinden dolayı yanına geçip oturmuştu. "bir şeyin mi var?"
siyah saçlının şefkat dolu sesini duyması ile kendine gelmiş, başını eğdiği önünden kaldırmıştı. bunu yapması bakışlarının buluşmasına sebep olmuştu. jungkook, taehyung'un dudağındaki kurumuş kan izlerini ve yarayı fark edince kaşlarını çattı. "taehyung, neden hiçbir şey söylemedin?" sesi biraz öncekine göre daha yüksek ve endişeliydi.
taehyung, dikkati üzerinden atmak üzere başını başka bir yöne çevirmişti. "önemli bir şey yok çünkü."
"taehyung, nasıl önemli bir şey yok? baban mı yaptı bunu?" sesi gittikçe hiddetleniyordu, fakat bu kızgınlığı tamamen taehyung'a karşı değildi elbette. taehyung'a yalnızca bunu sakladığı için kızgındı. nefretinin asıl sahibi, taehyung'un babasıydı.
sarışın çocuk cevap vermemekte olan kararlılığını belli edince kazağının kollarını sıyırmıştı. taehyung kol bileklerindeki kızarıkları ve morlukları gizlemek istercesine geriye çekilmiş, ayağa kalkmaya yeltenmişti. "jungkook, yapma."
jungkook, taehyung'un temastan çekindiği çok iyi biliyordu. bunun farkına yan yana oturduklarında varmıştı; kolları ya da dizleri birbirine değse, taehyung anında geri çekerdi kendini. fakat bazenleri, kendini rahat hissettiği anlarda gelip elini tutuyordu jungkook'un. bu çok sıradan bir olay gibi gözükse de, onun dokunuşunu hissetmek bile jungkook'u heyecanlandırıyor, sevindiriyordu.
sanırım temas konusundaki sıkıntılarının başlıca sebeplerinden biri de babasıydı. ama şu an, onu zor durumda bırakacak olsa bile bunu yapması gerekiyordu.
"taehyung, sana bir şey yapmayacağım, tamam mı? sadece bana olanları anlatmanı ve konuşmamızı istiyorum, hepsi bu kadar." taehyung'un bunu kabul ettiğini değişen bakışlarından ve dolan gözlerinden anlamıştı. ona sarılmayı ve yakınında tutmayı o kadar çok istiyordu ki jungkook, onu böyle gördükçe içi acıyordu.
birkaç dakika kadar daha, ikisi de öylece durmuştu. jungkook, taehyung istese saatlerce böylece, sessizce durmaya devam ederdi ve hiç yakınmazdı bundan. fakat eninde sonunda evlerine gitmeleri gerekeceğinden jungkook kendi evine gitmeyi teklif etmişti.
birkaç ısrarın üzerine taehyung bunu kabul etmiş, yürümeye başlamışlardı. sarışın olan suskunluğunu koruyordu, jungkook ise tam tersi, onun neşesini yerine getirmek istercesine aklına gelen en saçma, en gereksiz hikayeleri anlatıyordu. en sevdiği yemekten, ilkokul anılarına, izlediği filmlere kadar hakkında her şeyi anlatıyordu taehyung'a.
"jimin ile nasıl tanıştığımızı anlatmış mıydım? sanırım ortaokulun başlarındaydı, çok uzun zaman olmuş. aynı üniversitede okuyacağımızı hiç düşünmezdim." aklına bir saniyeliğine taehyung'un arkadaşlarını sormak gelmiş olsa da anında vazgeçmişti bu fikrinden. çünkü bu da onu üzecek, kötü şeyler düşündürecekti.
"jimin sanırım yoongi'yi seviyor. yoongi'yi hatırlıyor musun? sanırım ondan pek hoşlanmamıştın, çok takılmadık onunla sanırım." jungkook başını yana eğmiş, onunla en sonki görüşmelerini hatırına getirmeye çalışıyordu.
bu esnada taehyung dakikalar sonra ağzını açmaya karar vermiş, sessizce mırıldanmıştı;
"ondan hoşlanmadığımı nereden anladın?"jungkook, onu hazırlıksız yakalayan soru ile dudaklarını birbirine bastırmış ve verebilecek bir cevap düşünmüştü. "çünkü sevmediğin insanların yanındayken beden dilinin nasıl olduğunu çözdüm. normalden de sessiz oluyorsun, hep yere ya da başka yerlere bakıyorsun, bazen de eve gitmek istiyormuş gibi bana bakıyorsun. küçük çocukların yaptığı gibi."
jungkook kendi söylediklerinin gözüne tatlı gelmesi için sessizce gülmüş, taehyung'un çatık kaşlarını seyrediyordu.
"yani, yoongi o kadar da kötü biri değildi sanırım. sadece yeni insanlara alışmakta zorluk çekiyorum."
jungkook tebessüm etmiş ve önüne vardıkları evin kapısını açmıştı. "yine de rahat hissetmediğin kişilerin yanlarına gitmek zorunda değiliz, bunu bana her zaman söyleyebilirsin. jimin ya da hoseok, ya da başka bir arkadaşım olsa bile, o an rahatsız edersen gidebiliriz."
taehyung, tekrardan ağlayacakmış gibi hissetti. yıllardır tek başına taşıdığı yükleri jungkook onun omuzlarından bir bir alıyordu. jungkook ona daha önce annesi tarafından bile tanık olamadığı merhameti gösteriyordu ve bu sarışın için fazla ağır bir duyguydu, alışması zaman alacaktı.
eve girmişlerdi, jungkook'un ailesi daha gelmemişti ve onları karşılayan bam olmuştu. köpek, taehyung'un ayaklarının dibinde durup oturmuş ve kendini sevdirmek, oynamak istediğini belli etmek için başını bacaklarına sürtmüştü. taehyung yere eğilip köpeğin başını okşarken jungkook içeriye geçti.
taehyung, onun arkasından seslendi; "annen çok tatlı bir kadın, jungkook. geçen akşam sen çizim yaparken onunla balkonda oturduk biraz. başım ağrıdığı için bana bitki çayı yaptı ve tarçınlı kurabiye verdi." köpek yere yatmış, taehyung'un havada kalan eli ile oynamaya çalışıyordu.
taehyung bir süre sonra yerde oturmaktan sıkılmış, jungkook'un odasına doğru adımlamıştı. bam da onu takip ediyordu. jungkook üzerini değiştirmeyi yeni tamamlamış, giydiği tişörtü düzeltiyordu. taehyung'u görünce telaşlanmıştı biraz.
"jungkook, dudağım acıyor."
doğrusunu söyleyecek olsa, bütün vücudu acıyor ve ağrıyordu. ama jungkook'u daha fazla endişelendirmek ve yormak istemiyordu.
"tamam, sana krem getireceğim." odanın içinde dolanırken konuşmaya devam etti, "daha fazla o eve gitmeni istemiyorum taehyung, keşke hep burada kalsan. baban olduğunu biliyorum ama sana böyle davrandığı için onu boğmak istiyorum."
taehyung, konuşmak yerine kendini jungkook'un yatağına bırakmış ve yüzünü ona doğru dönmüştü. böyle meseleleri konuşmaktan hoşlanmıyordu, sadece yirmi yaşındaydılar ama kendi hayatlarıyla ilgili çok önemli kararlar almaları gerekiyordu. tüm bunlar ve yaşadıkları, taehyung'u yoruyordu.
bir an önce konuyu değiştirmek istedi. "jeongguk, baksana. tasarladığın kıyafetler çok güzel ama takı da istiyorum defile için. mesela birkaç küpe fena olmazdı, ya da yüzük. ve kesinlikle inci kolyeler, hatta ne istiyorum biliyor musun, şu vivien westwood tarzı kolyelerden."
jungkook gülmüş ve bulduğu krem ile birlikte taehyung'un yanına oturmuştu. "tamam taehyung, senin için onlardan bulacağım. şimdi biraz doğrul." taehyung onun bu dediğini ciddiye almayıp yatakta uzanmayı sürdüğünden, o da eğilmek mecburiyetinde kalmıştı.
yüzleri fazla yakındı. jungkook, parmağının ucuna aldığı kremi taehyung'un dudağının kenarına ve kolundaki diğer yaralara sürmüştü. bunu epeyce yavaş yapmıştı, canının yanmaması için.
"taehyung, lütfen bir daha böyle şeyleri bana daha erken söyle, tamam mı?"
sarışın çocuk, başını onu onaylarcasına sallamıştı. "jungkook ben sadece seni kendi sorunlarım ile sıkmak istemiyorum. anlıyor musun? benim için yeterince can sıkıcılar zaten, senin de uğraşmanı istemiyorum."
"anlıyorum ama bunun kararını bana bırakmalısın. ve ben, senin düşüncenin aksine, senin sorunlarınla uğraşmak istiyorum."
,,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mayday
Fanfictionbütün anılarına, en kötüsüne bile şahit olmak isterim. ölümden sonra bile seni unutmamak, yine aynı göğe bakabilmeyi isterim. : tae.kook