"Bu arada, adın neydi?"
"Olivia. Seninde Jennie, biliyorum."
"Oh, evet."
"Oda numaran 98. Benimkiyle aynı. Ne şans ama."
"Harika."
Bir süre yürüdükten sonra sonunda durdu ve karşısındaki kapıyı açtı. Birlikte içeri girdik.
"Düşündüğümden çok daha lüksmüş."
"Lüks mü? Burası altı kişi için minicik. Buraya lüks diyorsan birde lider odasını gör."
"Oraya girmek yasak, değil mi?"
"Sadece oraya değil. Kalmadığın bütün odalara girmen yasak."
"Anladım."
"Bavullarını yatağının yanına bırak. Ders bittikten sonra dolabına yerleştirirsin."
"Tamam."
Bavullarımı dediği gibi yatağımın kenarına bıraktım.
"Hadi derse gidelim. Geç kalacağız."
Odadan çıktık ve birlikte sınıfa gitmeye başladık.
Bende etrafı ve insanları inceliyordum. Herkes... Farklı? Evet farklı.
Ellerinden su çıkaranlar, buz üfleyenler var. Birbirlerini şakasına ıslatanlar ve sonrada kurutanlar...
"Bak, o Jisoo. Şu anlık en güçlümüz."
"Şu anlık?"
"Ateş bulunana kadar."
Jisoo yürürken etrafındaki herkes ona yol veriyordu. Uzaktan bile onun ne kadar güçlü olduğunu hissedebiliyordum.
Hatta etrafındaki insanların bilinçle mi, yoksa Jisoo'nun gücünün altında kalarak mı kenara çekildiğini anlamamıştım.
Ben onu büyüsüne kapılırken önümde durup kenara çekilmemi beklediğini geç fark etmiştim. Hemde baya geç.
Ben yüzüne bakarken, o kaşlarını çatmıştı. Çekilmeyeceğimi anladığında beni gücüyle duvara yapıştırmış, yolunu açmıştı.
O an etrafındakilerin kendi istekleriyle çekildiğini anladım.
Sırtım sert bir şekilde duvarla buluştu ve yere düştüm.
Jisoo beni umursamadan ilerlerken biri ayağa kalkmam için elini uzattı.
"İyi misin?"
Elini tutup ayağa kalktım.
"İyiyim. Teşekkür ederim."
"Lütfen Jisoo'nun kusuruna bakma. Kafası karışmış olmalı."
"Bu çok utanç vericiydi. Lütfen bunu unut."
"Merak etme."
"Teşekkürler, ama... Sen kimsin?"
Şaşırdı.
"Oh, beni tanımıyor musun?"
Gülümsememi hiç soldurmadan sordum.
"Hayır. Kimsin?"
"Ben Chaeyoung. Eminim beni duymuşsundur."
"Evet duydum. Ama hiç görmemiştim seni. Burda yeniyimde."
"Aa, yeni misin? Seni neden hiç görmediğimi açıklıyor. Pekala, iyi şanslar."
"Hm, teşekkürler."
Chaeyoung gittiğinde Olivia heyecanla kolumu çekiştirdi.
"Az önce Chaeyoung'la konuştun! İlk defa birine bu kadar kibar davrandığını görüyorum."
"Kibar mı? Onu tanıyamadığım için bozulmuş gibiydi."
"Hey, kendine gel. Sana kızmadı yada bağırmadı. Hemde resmen Jisoo adına özür diledi senden."
"Abartma. Kaba biri değilmiş o kadar. Jisoo'nun aksine."
"Daha ilk gününden liderlerin biri tarafından itildin, diğeri ile konuştun."
"Onlara tanrı gibi davranmayı bırakır mısın? Diğerlerini bilmem ama özellikle Jisoo bunu hiç hak etmiyor."
"Onlar yarı tanrı sayılır zaten. O üçü olmasa bizim varlığımızın bir anlamı bile yok."
"Neyse ne. Bana böyle davranmaya hakkı yoktu. Yani koluyla falan kenara çeksede olurdu."
"Jisoo sana dokunmaz bile. Gerekmediği sürece temastan hep kaçınır. Her neyse. Burası sınıfımız."
"Burada ne kadar kalacağız?"
"Hmm, yaklaşık... İki hafta."
"Toprakla başlıyoruz değil mi?"
"Evet. Hadi gel."
Birlikte içeri girdik. Bir kaç kişi bizim yeni, yani elementsiz olduğumuzu anlayıp bize alay edercesine bakıp gülüyorlardı.
"Onlara aldırış etme. Elementini bulduğunda sana normal davranacaklar."
"Umarım bir an önce bulurum."
Olivia'nın yanına oturdum ve dersi dinlemeye başladım.