Herkesin bana bir çöp gibi bakmasını geçiyorum, burası kendimi hiç iyi hissetmiyor.
Bizim gelip gelmememizin hiçbir anlamı yok. Anlamadığım şeylerden bahsediyor.
Yinede odaklanmaya çalışıyorum.
"Şimdi gözlerinizi kapatın. Ellerinizin ortasında bir top tuttuğunuzu düşünün."
Söylediğini yaptım. Sanki avcumun içinde bir top varmış gibi çalıştım.
"Şimdi, o topu bir bitki yapın. Yemyeşil bir bitki. Hangisi olacağı size kalmış."
Hayal gücümü zorlamaya çalıştım. Ellerimde sıcaklıktan başka bir şey hissetmesemde sanki bitki varmış gibi düşündüm. Evet, bir bitki var.
"O bitki uzuyor, büyüyor. Avcunuza sığmıyor."
Ama hayır, bitki büyümedi. Ben yinede sanki büyümüş gibi hissetmeye çalıştım.
"Yeterince büyüdü. Şimdi onu masanın üstüne bırakın. Ve gözlerinizi açın."
Gözlerimi açtığımda elimde hiçbir şey yoktu. Olivia'nında öyle.
Sınıfın geri kalanı alaycı bir yüz ifadesiyle bana bakıyorlardı.
Utancımdan kafamı eğdim.
"Adın ne senin?"
"Jennie"
"Jennie. Endişelenme. Sende elementini bulacaksın."
"Umarım."
"Pekala çocuklar, önünüze dönün. Elementini bulamayanlara ters davranmak yok."
"Tamam öğretmenim."
Herkes önüne döndüğünde birazda olsa rahatlamıştım.
^^
"Benim bir yere uğramam gerekiyor. Odayı kendin bulabilirsin, değil mi?"
"Bulurum."
"Tamam, görüşürüz."
"Görüşürüz."
Olivia dolabımı göstermişti. Odamı bulup eşyalarımı yerleştirmem gerek.
Burada ikinci günüm. Ve anladığım kadarıyla, insanlar elementimin olmadığını anlayabiliyorlar.
Elementimi bir an önce bulmak, onlar gibi olmak istiyorum.
Olivia'nın aksine, ben fazlasıyla dışlanıyorum. Neden ikimize farklı davranıyorlar onuda anlamıyorum. Yani onunda elementi yok, benimde. Neden ona farklı davranıyorlar?
Odamızda elementi olmayan tek kişi olivia ve ben. Ama daha adını bile ezberleyemediğim oda arkadaşlarımız beni hiç sevmiyor.
Olivia'yı aralarına alıyorlar. Mesela dün akşam birlikte, aldıkları atıştırmalıkları ortaya koymuş, sohbet ediyorlardı. Olivia benide çağırdı. Ama hepsi açıkça beni istemediklerini söyledi. Yani direkt öyle söylediler, hiç yumuşatmadan.
Üzüntüden çok sinir var içimde. Hepsinin boğazına yapışmak istiyorum.
Kafamı bunlarla meşgul etmekten yanlış odaya girdiğimi fark etmemiştim bile.
Burası kimin odası? Dört kişilik. Ayrıca bizimkine kıyasla kocaman.
Yasak olduğunu biliyorum. Çıkmam gerekiyor ama bir yatak dikkatimi çekti. Çok güzel. Sanki benim için yapılmış gibi.
Orada yatmak istesemde kafamı salladım. Geri dönüp çıkmam gerekiyor.
Ama odadan çıkmak için arkamı döndüğümde birine çarptım.
Geriye doğru bir adım attığımda karşımdaki kişi beni şaşırttı.
"Jisoo?"
Liderlerin odasına mı geldim ben? Demek Olivia bu lüksten bahsediyormuş.
"Ne işin var burda? Yasak olduğunu bilmiyor musun?"
Paniğe kapılıp kekeleyerek konuşacakken durdum. Bu kızın benden üstünlüğü ne? Daha güçlü olması mı?
Hayır. Kimsenin bana böyle davranmasına izin vermem.
Duruşumu dikleştirdim ve kollarımı bağladım.
"Karıştırmışım."
"Karıştırmışsın? Buraya öyle bahanelerle giremezsin."
"Bahane? Boşversene. Seni inandırmakla uğraşamam. Yeniyim, ve odaları karıştırdım. Şimdi izninle,"
Çekilmesi için omzuna dokunduğum anda hızla beni ittirdi. Bu büyük odanın sonuna kadar uçtum ve yine duvara yapıştım.
Canım öncekinden daha çok acımıştı.
"İnsanları duvara çarpmak hobin mi yoksa bana mı özel?" Dedim ayağa kalkarken.
Ona doğru ilerledim ve karşısında durdum. Önümden çekilmeye niyeti yoktu.
"Sen... Kimsin?"
Gülümsedim.
"Bilmem. Kimim ben?"
Sinirle nefesini verdi ve kenara çekildi.
"Seni bir daha burada görmeyeceğim."
"Umarım."
Oradan hemen çıktım ve kendi odama gittim.
Her gün olaylı geçmek zorunda mıydı?