Şuan bu hikayeyi yazarken dershanede öğrenim görüyorum, Aşk ve ihanet ile Dost kazığı bölümünde yazdığım anılarda beni ayakta tutan arkadaşımdan ve anılarımızdan bahsedeceğim.
(Bu hikayede "Burak" ve "Mami" hariç diğer tüm karakterlerin isimleri değiştirilmiştir.)
Pandemi zamanı 9. Sınıfın yarısı ve 10. Sınıfın tamamı evde geçmişti benim için. 11. Sınıfın başlarında adaşım olan Burak diye biriyle tanıştım, ilk başlarda sadece onunla yakınlığım varken onun arkadaşı yani şuan ki dostum mami ile tanıştım. O zamanlar üç kişilik normal arkadaşlardık. Her şey 11.Sınıf bittiği zaman yazın Maminin bana instagramdan yazması ve valorant indirtmesi ile başladı. Yaz boyu oynayıp sohbet edip bağımızı kuvvetlendirdik. Yaz tatili bittiğinde ve 12. Sınıf başladığında Mamiyi bahçede istiklal marşından önce sırada beklerken gördüm ve gidip sarıldım, onu yüz yüze görmek hoşuma gitmişti. Burak ise okulu bırakmıştı, benle Mami iki kişi kaldık. Biz böyle böyle bağımızı kuvvetlendirip çok sağlam bir dostluk kurduk aramızda. O bana sadece dost olmadı; abi oldu, kardeş oldu, kara günlerimde sığındığım kale oldu. 12. Sınıf zamanı yaşayıp geçirdiğim acılara onun sayesinde katlanabildim.
Lisemiz imamhatipti ve 12'nin başlarında sınıfımız en üst kata taşınınca (5. kattaki konferans salonunu saymıyorum) 4. katta, mescidin yanında, asansörün olduğu yerde, pencerenin dibinde durup sohbet eder, valoranttan ve silah desenlerinden bahsederdik. Ben önceden saçma bulsam da valoranta para yatırmaya başlamıştım ve zaman zaman harçlığım yetmediğinde dostumdan borç alırdım. Teneffüslerde hep bahçeye inerdik, ben normalde pek düşünmemiş olsam da Maminin dikkatini benim yalnız olmam çekti. Özellikle 11 de beni çokça kesen bir kız vardı, uzun süre onun hakkında konuştuk ama ben onun yanına gitme cesareti toplayamadım. En son gittiğimde ise korkum yüzümden belli oluyordu. Bu kız; isminden dolayı Ağaç lakabını taktığımız, arkadaşı pick me olduğu için söyleniş bakımından benzeyen pigman lakabını taktığımız, iki kişi bahçede gezen, bizden yaşça küçük, klasik, düz ve pek özelliği olmayan sıradan bir lise kızıydı. En nihayetinde kızla konuşmaya çalıştığımda ve "konuşabilir miyiz" dediğimde olumsuz yanıt aldım ve arkadaşı çok komikmiş gibi sesli kahkahalar attı, aslında onun bana gönlü varken korkak davranıp salaklık ettim ve salak arkadaşı yanındayken gitmemeliydim. Ama geçip gitti işte, o an o kahkahalar, kızın yüzüme bakıp hayır demesi ve herkesin bana bakması... Utanç verici ve travmatikti o zaman ki hassas kalbim için, arkadaşım teselli etti, o an yalnızlığı iliklerime kadar hissetsem de olayın ardından arkadaşımın tesellileri olmadan ayakta duramazdım. Zaman geçti bana yeni kızları hedefledik ve hiçbirinden de yanıt alamadık, ortaokullu iki eleman tutmuştuk, kızların sevgilisi olup olmadığını öğrenip instagramlarını öğreniyorlardı para karşılığında, ama hiç bir şey bende ki yalnızlığı gideremedi. Mami de yalnızdı ama benim gerçekten yalnızlıktan çok kötü etkilendiğimi görüp görüp üzülüyor ve benim için her şeyi yapıyordu, çıkarı yokken yanımda duruyor ve bana arka çıkıyordu her konuda, ben ondan razıydım ve hep kalıcam, Allah da ondan razı olsun inşallah.
Aşk ve ihanet serimin ilk kısmında 11 de ki aşkımı ve yediğim kazığı hatırlatan ve bu konuda ki acımı daha da kötüleştiren bir olay yaşadım; o zamanlar normalde kız yanıma gelip benimle konuştuğunda bana gönlü var zannediyordum, ama arkamdan konuşup dalga geçtiklerini dil sınıfımda ki bir arkadaşımdan tamda Mami yanımdayken öğrendim, buna da bahsettiğim hikayede değindim. Utanç ve yerin dibine girmişlik hissi ile otistiklere dönmüştüm duyduklarımdan sonra, salak salak gülmeye mal mal konuşmaya başladım, arkadaşım yanımda durmasa kaldıramazdım. Şimdiki değişimime göre o zamanlar çirkin olduğumu düşünsem de yine gayet iyi bir yüzüm vardı ama yaşadıklarım artık bana tipimi sorgulatıyordu, Mami ise iyi bir tipim olduğuna beni ikna etmeye çalışıyordu. Ben, o otistik ve kafayı yemiş halimde iken Maminin "10 üzerinden kaç olduğunu düşünüyorsun" demesi, benim "31" demem, Maminin "10 üzerinden dedim" demesi ve benimde "3,1" demem komik anılarımızdan.
Bazı acıları atlattıktan sonra yalnızlığım yine bizi yeni birini bulmaya itti ve burada tam olarak Aşk ve ihanet serimin 2. kısmında anlattığım hikayeye girdik. Otobüs lakabını taktığımız bir kızı sevmeye başladım, yüzü güzeldi ve gerçekten sevmiştim onu. Ama en nihayetinde adım atmaya çalıştığımda yine olumsuz sonuç elde ettim. Yıkılmak üzereydim ama arkadaşım yine beni ayakta tuttu. Tabi asıl fırtına daha kopmamıştı. Mami, Recainin bana tıpkı Berkant gibi ihanet edeceğini önceden hissetmişti, üzülmiyim diye alıştıra alıştıra söylüyordu ama ben kabullenemiyordum. O hep benim mutluluğumu istiyordu, daha çok kırılıp döküleceğimi biliyordu ama ne kadar da istese de elinden gelen tek şey uyarmak, hazırlamak, yatıştırmak ve teselli etmekti. Fırtınayı önlemenin bir yolu yoktu ve o gün geldi çattı. Recainin ihaneti ile yıkılışım ve otobüs ile recaiyi el ele yan yana gördüğüm zor günler... Nasıl atlattım şuan bile bilmiyorum ama Mami olmasa atlatamazdım, onunla çocuklaştım, onunla gezdim dolaştım, o yanımdayken dertlerimi unuttum.
Son yılımızda biz 12'lere devamsızlık affı çıkmıştı ve Mami ile derslere girmeyip okulda geziyor, akşama kadar konuşuyor, eğleniyordum. Okul çıkışında da gezip zaman zaman hatay usulü zurna dürüm gömüyorduk, zaman zaman sabahtan gelince daha güvenlik gelmemişken dışarı çıkıp öğlene kadar okula girmiyor geziyorduk. Onunla çok güzel anılarım geçti, okulda değişik hareketler yapıp eğleniyorduk, farklı farklı insanlara takılıyorduk, bir takım ilişki bulma bazlı sosyal mecralara girip insanlarla takılıyorduk. Bir görüntülü flört uygulamasında sadece siyahi kadınların beni beğenip, geçmeyip, iltifat etmesinden sonra benim "bundan sonra siyahi ırkçılarını ta g.tten s.kim" demem komik anılarımızdan. Valorantta insanları trollememiz, saçımı geçici boya ile yeşile boyayıp geçici dövmeler yapıp birlikte bahçede gezmemiz, okulda ki öğrencilere açtırtılmış dijidemi hesaplarını şifreleri ile bulup troll pp'ler ile donatmamız ve yırtılarak gülmemiz, AVM'ye gidip gokarta binmemiz, lisede bize takan bir müdür yardımcısı ile cebelleş olmamız ve dahası unutamadığım güzel anılarımızdan, bu aralar da birlikte korku evine gitmeyi planlıyoruz, dostluğumuz her daim devam edecek ve birlikte kazandığımız anılar artmayı sürdürecek.
12'nin sonlarına doğru benim acılarım yeni yeni geçerken bir aşk kıvılcımı da can dostumun kalbinde belirdi, teneffüslerde üç kişilik arkadaş grubu ile bahçede gezen Eliz diye bir kızı sevmişti benim can dostum. O gerçekten öyle böyle sevmemişti, hatırlayınca duygulandım. Instagramdan takipleştikleri zaman Mami zaman zaman Elizin pp'sine dakikalarca bakakalıyordu, o gerçekten sevgisizliği hak edecek son insan benim nazarımda. Bir gün yine sabahtan okula girmedik, Mami hazırlandı, saçına fön çektirtti, en güzel parfümünü de almıştı yanına, büyük bir gündü, ama bilmiyorduk ki büyük olduğu kadar kötü bir gün olacaktı. Bir çiçekçiye girdik, Mami, Elize instagramdan gülümü yoksa papatyayı mı daha çok sevdiğini sormuştu, Eliz papatya demişti. Mami bir buket hazırlattı, içerisinde bir miktar papatya ve papatyaların ortasında kırmızı bir gül vardı. Bu çiçek buketinin anlamı büyüktü, papatya diğer kızları, gül ise onlardan farklı ve güzel olanı, yani Mami için Elizi temsil ediyordu. Okul öğle arasında iken girdik bahçeye, arkadaşımın tek başına gidip çiçeği verecek gücü yoktu, ben ters bir durumda onun yanında dimdik durmak için yanında durdum. Elizin yanında yan sanayi vardı, zamanında benim için ortaokullulara sevgilisi olup olmadığını sorduğumuz bir kızdı, sevgilisi var diye yanaşmamıştım, belirli bir sebepten yan sanayi lakabını takmıştık ona. Diğer arkadaşları Seda yoktu, bankta oturuyordu ikisi, Mami çiçeği uzattı, kız önceden de dediği gibi konuştuğu olduğu için çiçeği alırsa çöpe atmak zorunda kalacağını belirtti, Mami ise tamam al at dedi. O an utanç doğmasın diye hızlı bir şekilde arkamızı dönüp okulun binasına girecektik, bende binaya girerken kızlara baktım, işte film o sırada koptu, Maminin benim şahit olduklarıma şahit olmamış olmasına şükrediyorum, gördüklerim resmen insanlık dışı bir vahşetti; Elizin arkadaşı yan sanayi çiçeği Elizin elinden aldı ve bankın yan kısımlarına hunharca vurmaya ve çiçeği parçalamaya başladı, yetmediği gibi yere atıp üstünde tepindi ve zıpladı. O sırada Elizle birlikte oradan oraya kendilerini atıp gülüyolardı, o saf ve masum duygularla harmanlanmış çiçeği parçalarken. Arkadaşımın bunları görmemesine cidden şükrettim çünkü ben betimleyip anlattığımda bile hayattan koptu, çöktü ve rüzgarda kopan bir dal gibi savruldu. Teneffüs bitince bahçeye tekrar çıkıp oraya gittik, bahçe papatya ve gül yaprakları ile doluydu, yerde her bir yaprağı teker teker ezilmiş gülün akan boyası vardı, kimi papatya yaprakları havada uçuşuyordu. Kendimi atom bombası atıldıktan hemen sonra hiroşimayı geziyor gibi hissettim, arkadaşım ise donuktu, dünyası başına yıkılmıştı, önce aşk acısı çekti, şimdide en saf duyguları ve gururu incinmişti. O zamanında beni nasıl teselli ettiyse bende onu teselli ettim, acılarımızı ve yalnızlığımı paylaşıp kol kola sırt sırta birbirimize kale olduk. Arkadaşım Elizi sevmeye ve çabalamaya hep devam etti, o gerçekten çok ama çok aşık olmuştu, ve o yaşadığı insanlık dışı çiçek olayını hiç hak etmemişti, kimse hak etmezdi. Şimdi hatırlayıp yazarken gözlerimden yaşlar süzülüyor. Okul bittiğinde ve dershaneye başladığımda onun arkadaşı Sedaya da ben aşık olmuştum, onunla olabilirsem Elizi de arkadaşım Mamiye yapabilirdim, umudumuz çok yüksekti ama adım attığım zaman tek aldığım yanıt "ya bi sg" ile beraber atılmış bir engeldi, mezun olmadan önce hassas kalbimin zor atlatacağı türden bir şeydi bu, ama kendimden çok Mami için üzüldüm, onunla Elizin olma ihtimali neredeyse sıfıra inmişti. Şimdi düşününce şunu fark ediyorum, şimdi neden mental olarak daha sağlam olduğumu; Çünkü hissizleştim acı çeke çeke, artık ne sevinebiliyorum ne üzülebiliyorum. Korku evine gidince bile o hissizliğin etkisi ile korkamıyorum, ağzımdan en ufak bir irkilme belirtisi çıkmıyor, ölüyüm ama bedenim nefes alıyor, tıpkı dostum Maminin içerisinde bulunduğu durum gibi...
Lisenin bitmesine az kaldığı dönemdeydik, en nihayetinde ikimizde çekilecek acıları çekmiştik, geriye iki kırık kalp, iki yapayalnız gönül ve iki sağlam dost kalmıştı. En azından içimizde ki çocuk hala hayattaydı mezun olmadan önce, bir gün sabah okula girmeyip okulun yakınında bir parka gittik, erken vakitte parkta kimsecikler yoktu. İşte o vakit ikimizin de tekrar çocuk olduğu vakitti, birlikte kaydıraktan kaydık, parkta oynadık, birbirimizi salıncakta salladık, güldük ve eğlendik. O zamanlar içimde ki çocuk ile hareket ettiğim için tüm anılarımı rüyaymış gibi hatırlıyorum, çok büyülü ve farklı gözüküyorlar gözüme. Aslında çok acı çektiğim anılarımı görüşüm çerçeveli şekilde rüya gibi hatırlamamın sebebi de işin özünde içimdeki çocuğun hasar alması sanırım. Mami ile lise bitmeden çok gezdik, Mami başka bir kızdan hoşlanır gibi oldu ve onun hangi evde oturduğunu bulmak için yolumuz keçikırana düşmüştü. Keçikıranda gezdiğimiz dolaştığımız zamanlarda çok güzeldi, duvar yazılarının önünde poz verip nice fotoğraflar çekinmiştik, şimdi isterim ki bir daha gidelim, keçikıran da öylece yürüyelim dolaşalım. Şimdi içimde kaygı var, ikimizde mezunuz ve ünileri farklı şehirlerde okumamız hiç iyi olmaz. Bana ihanet etmeyen, hep yanımda duran tek gerçek dostumu kaybetmek istemiyorum, üniversite döneminde onunla daha güzel anıları biriktirmek istiyorum.
Bunu okuyorsan dostum; Ankara da kal ve birlikte sonsuz dostluğumuzu devam ettirelim...
*SON*
YOU ARE READING
Anı Defterim
RandomAcı, üzüntü, aşk ve dahasını içeren birbiriyle bağlantılı anılarımı ele aldığım hikayeler bütünüdür.