Zile basarken ayakkabılarını birbirine vurarak ayakkabılarında ki betonları dökmeye çalışıyordu Tuğse. Betonların dökülmediğini gördüğünde üstümdekiler çok temiz sanki diyerek temizlemeye çalışmaktan vazgeçti.
Sinirleri fazlasıyla gergindi. Şantiyede yaşanan iş kazası sonucun da bir işçi kalasların altında kalmıştı. Hemen dibinde yaşanan bu olaya hemen atılan Tuğse üstünü başını bu sırada mahvetmişti. Sonuçta üstü başı bir candan önemli değildi.
Adamı hemen hastaneye götürmüş ve son durumunun iyi olduğunu sadece kolunun kırıldığını birkaç da sıyrık olduğunu öğrendikten sonra kendi şirket çalışanlarından birini oraya dikip hastaneden ayrılmıştı.
Aslında yaşanan kazada hiçbir suçu olmamasına rağmen sinirleri fazlasıyla gerilmişti. Bir an için diğer insanlar gibi çabuk soğuyan duygularının olmasını istedi. Ama gerçek şu ki o Tuğseydi ve her şeyi dibine kadar yaşayan bir insandı.
Kapı en sonunda(!) açıldığında karşısın da Zehra vardı. Ayşe tontonun kızı Sevinç Kocaeliye üniversite için gittiğinde işleri çoğalmıştı. İlk başlarda yeni yardımcıya ılımlı bakmasa da Ayşe -Tuğsenin deyimiyle- tontonu sonradadn kabul etmişti ve Zehrayı işe almışlardı.
'Hoş geldiniz Tuğse Hanım.'
'Hoş bulduk da; kaç defa dedim Zehra bana Hanım, Efendim gibi şeylerle hitap etme diye?' eliyle kendini gösterirken yalandan kızmaya çalışıyordu.
'Hem benim nerem Hanım allasen.'
Üzerinde ki beton ve tozla kaplanmış kıyafetleriyle daha çok ustabaşı Hüsoya benziyordu.
'Peki, efen--- Tuğse.' Derken gülümsüyordu Zehra.
Aslında işe girerken ukala, şımarık zengin zübbeleriyle karşılaşacağını zannediyordu. Tereddütlüydü. Ama hiç de beklediği gibi bir tablo çıkmamıştı karşısına. Aksine sımsıcak ve candan bir aileyle karşılaşmıştı. Özellikle de Tuğse.
'Ben odamdayım Zehra. Bir şey olursa haber verirsin.'
Zehranın cevabını beklemeden merdivenlere yönelmişti bile. Akşama kadar olan iş temposuna bir de bu iş kazası ve gerginlik eklenince fazlasıyla yorulmuştu. Şöyle ılık bir duşa ihtiyacı vardı. Ardından da bir güzel uyku çekecekti.
Odasına geldiğinde direk banyosuna girdi. Üzerindekilerden kurtulduktan sonra kendini suyun altına bıraktı.
Yarım saatlik bir duştan sonra Tuğse iyice mayışmıştı. Pijamalarını giydikten sonra kendini yatağa bıraktı. Muhtemelen saçlarını kurutmadığı için pişman olacaktı ama şuan saçlarını düşünemeyecek kadar çok uykusu vardı.
'Tuğseee! Annem hadi uyan kızım.'
Tuğse kendine seslenen annesini sallamayarak yataktan diğer tarafına dönüp uyumaya devam etti. Selma Hanım kızının bu hallerine alışıktı. Normalde kimse çağırmadan direk kendi uyanan kızı sadece çok yorgun ve uykusuzsa böyle davranırdı.
Böyle zamanlarda Tuğseye yaklaşmaya cesaret isterdi.
Çünkü onu uyandırmaya gelen annesinden ve ya babasından başka birisi ise Tuğseden uykunun etkisiyle yeni yeni küfürler öğrenir ve gerisin geri giderdi. Tıpkı şuan Selma Hanımdan önce gelen Zehra, Sevinç ve abisi Efe gibi. Evet, abisine de aynı tepkiyi veriyordu.
Tabii uyandığı zaman bunların hiç birini hatırlamıyordu orası ayrı konu.
'Kuzum kalk hadi! Bak kahvaltıya misafirlerimiz var hem!'
Tuğse hafif hafif uyanmaya başlamıştı.
'Ya annem! Daha 15 dakika oldu uyuyalı ama ya! Hem bana ne misafirden? Bu gün Pazar Pazar!'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızımsı
Teen Fiction"Bunlar kızların giyeceği şeyler. Yani Kızımsı." "Kızsı olmasın o?" "Hah! Çok bilmiş. Kızımsı işte.!" "Kızımsıysa kızımsı. Sen kız değil misin?" Doğru ya o da kızdı. Ama Kızımsı olmayan bir kız.