shut up kiss me - angel olsen :]
--
ne kadar olduğunu bilmediğim bir süredir tavana bakıyordum. hava aydınlanmaya başlayıp gözüm renkleri ayırt edebilmeye başlayınca odağımı tavandan çevirip renklerin farklı olduğu, duvarla tavanın ayrışma noktasına çevirmiştim.
uyku gözlerimi tekrar ele geçirmeye başlayınca alarm çalana kadar uyuyayım dedim. zaten bu gece de düşünmekten uykuya uzak olacağımı bildiğim için kısa bir süre dahi olsa uyumaya çalışmak istedim fakat gözlerimi kapatır kapatmaz kapıdan çekingen olduğu belli olan bir tık tık sesi geldi.
soobin'in uykusu derin, kolay kolay uyanmaz diye rahatça kalkıp kapıyı açtım. karşımda hafif korkmuş gözüken bir yeonjun görmeyi beklemiyordum ama kapıya ürkek vurması onun gelmiş olabileceğine dair bir his vermişti.
"uyandırdım mı?"
"hayır hayır, uyanıktım. iyi misin, bir şey mi oldu?"
bunu sorduktan sonra yüzünün yavaşça kızardığını fark ettim. herhalde bir şey olmuştu ve söylemeye utanıyordu diye varsaydım. dudaklarını gergince ısırdığını fark edince emin oldum ve kapının önünde dikilmesin diye kolundan tutup odanın içine çektim.
"konuş bakalım, ne oldu?"
"ya aslında bir şey olmadı. oldu, ama söylemeye utanıyorum."
kızarmış yanaklarını iyice belli edecek şekilde utangaç ama sevimlice bir gülümseme yüzüne yerleşince içime su serpildi. hem gülümsemesini görmek hem de ciddi bir durum olmadığını anlamak rahatlatmıştı beni.
"utanmasana. yabancı değilim ki ben, bi tanenim ya, öyle demiştin."
"iyice utanayım, utançtan yok olayım diye böyle şeyler diyorsun sanırım."
"hayır, alakası yok, olduğum şeyi söyledim sadece. hadi söyle, ne oldu?"
"ya tamam, gece lambasının ampulü patlamış sanırım, karanlıkta tek başıma duramıyorum. o yüzden seni rahatsız etmem gerekti, birkaç saatliğine yanında uyusam olur mu?"
soobin'in uyanmaması için sessiz olmasına çok çaba gösterdiğim bir şekilde güldüm. o da ben güldüğüm için gülümsemesini genişletip koluma hafifçe yaslandı.
"
gülmesene, bu kararı alana kadar ne zorluklar yaşadım bilemezsin. direkt çıkıp gelseydim ne olurdu sanki, overthinking yüzünden her şey işte."
"hmm, olsun, gelebildin yine de. saat neredeyse yedi olacak, iki saat daha uyuyalım, olur mu?"
"tamam olur. duvar kenarına mı yatacaksın diğer tarafa mı?"
"misafir sensin, sen seç."
"hayır burada düzeni olan sensin, ben sana uyarım."
"tamam o zaman, ben duvar kenarına yatayım."
kafasıyla onayladıktan sonra ikimiz de yerleştik. beraber uyuduğumuz gün duvar kenarında yatmıştım ve ikimiz de rahattık, bundan dolayı yine aynı şekilde yatmayı mantıklı buldum.
gözlerimizi kapamadan önce ikimiz de birbirimize baktık. gözlerinde hâlâ o ürkek bakış vardı, hafif de olsa gerginlik içerisinde olduğunu anlayabiliyordum. gözlerimizi çekmeyi ikimizin de düşünmediği belliydi ama uyumamız lazımdı.
hafifçe gülümseyip yanağını öptüm, bu yaptığımdan dolayı ikimiz de uykuyu gözden çıkaracaktık belki ama öpülmesi gereken biri gibi görünüyordu. özellikle de benim tarafımdan öpülmesi gereken biri gibi.
"uyuyalım hadi, iyi uykular."
"uyumaya çalışalım artık, iyi uykular bi tanem."
--
tüm günü uyumadan önce yaptığım şeyin tatlı utangaçlığıyla geçirdik ve gerçekten yeonjun'un dediği gibi iyi bir iş çıkardık. gerekli belgeler neredeyse hazırdı, sadece düzenlenip dosyalanması lazımdı. sadece iki hafta beraber çalışmıştık fakat ödevi teslim tarihinden önce bitirecektik, bu da fazlasıyla pratik demekti.
kütüphanedeki rahatsız edici sandalyelerde oturup evrakları toparlarken ikimiz de yorgun düşmüştük. birbirimize baktıkça yanağına bıraktığım minik sırrı hatırlayarak gülmüştü ve bu bile bütün yorgunluğumu gidermeye yetmişti.
"bence her şey tamamdır. gidelim mi?"
"evet evet gidelim. bugün soobin kai'de kalacakmış, odamda takılabiliriz istersen. yine gece lambasız kalıp korkma bide."
"olur, odamdan kıyafet alıp gelirim o zaman."
içimde büyüyen heyecanı görmezden gelmeye çalışarak merdivenleri ikişer ikişer indim. kısa bir süreliğine veda edip odama girdim. üstümü değiştirdim, tişörtümü üstüme geçirir geçirmez kapıdan bu sefer daha kesin olan bir tık tık sesi geldi, beş adımlık mesafedeki kapıyı koşarak açtım.
"hoşgeldin, üstünü değiştirmişsin sen de."
"evet, yanımda taşımayayım dedim. içeri almayacak mısın beni?"
bunu demesiyle kızararak kapının önünden çekildim. rahatça yatağıma oturdu, ben kapının önünde garipçe dikilmeyi sürdürürken eliyle 'otursana' anlamına gelen bir şeyler yaptı. ikimizin de yanakları pembenin güzel tonlarından biriydi ancak görmezden gelmeye çalışıyorduk.
"istediğin bir şey var mı? su, kahve, bitki çayı?"
"hayır iyiyim böyle, yorulduk ayrıca, uğraşma bir şey yapmaya."
"tamam o zaman."
gergince birbirimize bakarken biraz daha yanına kaydım ve kendimi tamamen ona doğru çevirdim. şimdi yüzyüzeydik ve utanç katsayım ona baktıkça artıyor gibiydi.
"bir şey sormalıyım. sabah yanağını öptüm ya, o öpücüğü dudaklarına doğru götürsem mesela, olur mu?"
cevap vermeden utancını gizlemeye çalışan bir gülümseme verdi bana, ardından yatağa yaslamadığı eliyle beni kendine doğru çekti ve cevabı almış oldum. sözlü olarak olmasa bile cevabı yine dudaklarından almıştım, üstelik olabilecek en güzel şekilde.
--
nasildi diye sormaya utaniyorum literally
🌑💗💗

ŞİMDİ OKUDUĞUN
7days, beomjun
Fanfictionrakip olma işini azaltalım gençler. fazla da azaltmayalım işler başka yerlere kayıyor sonra 🌑