"𝘔𝘦𝘨𝘭𝘪𝘰 𝘵𝘢𝘳𝘥𝘪 𝘤𝘩𝘦 𝘮𝘢𝘪"

33 13 22
                                    

"Neden o kadın benim yerime seni seçti? Neden..." Vincenzo kendini zorlayan his ile boğuşmaya başladı. Boğazını sıkan ve onca anılara rağmen bir damla bile gözyaşı dökmeyen bedeni artık daha fazla dayanamıyordu.

Sözünü tutamamıştı. Ne Korece konuşmayacağına dair o sözünü, ne de geçmişe çektiği o perdeyi açmama sözünü... Boğazını sıkan o elleri yıllar sonra tekrardan göreceğine emindi. Hissedeceğini biliyordu, ancak o zamana hazırlık yapmamış ve bu düşünceyi sürekli ittirmişti. Şu an ise oldukça savunmasız bir durumdaydı. Özellikle Ji-Yeon'un karşısında yıllardır tuttuğu gözyaşlarını akıtmak istemiyordu. Üstelik o mafya lideriydi. Kötü şöhreti vardı, insanların gözlerinin içine baka baka öldürebilen kişiydi. Nasıl bir çocuk gibi ağlardı şimdi? Aklı almıyor ve ödü kopuyordu.

"Annemiz, seni vermek istememişti. Beni de."

"Ama sonunda vazgeçilen çocuk ben oldum!" Sinirle bağıran Vincenzo ve ateş saçılan gözlere bakarak gerileyen kardeşi olmuştu. Vincenzo haklıydı. Kardeşi, Ji-Hoon, bunca zamandır terk edilmişti. Şimdi elbette boynuna atlamasını beklemezdi, ancak bu kadar da sert olmaz diye düşünmüştü.

"Vincenzo Cassano..." Ji-Yeon ilk defa kardeşine ismiyle değilde, bu yabancı isimle seslenmişti. "Bu sensin. Şimdiki konumun ve olduğun liderlik sıfatı. Ancak içinde yatan Ji-Hoon... Onunla konuşmak istiyorum, onunla konuşmam gerek anlıyor musun?!"

Ji-Yeon daha fazla dayanamazken sesini hafifçe yükseltmişti. Bu onun için tehlike çanlarının çalması demekti. Karşısında duran kişi kardeşi değildi. O kötü şöhreti olan İtalyan mafyasıydı.

"Sana dedim. 23 sene önce o çocuk öldü! Annesinin ve ikizinin onu terk etmesiyle öldü diyoru-!"

"Annemiz Öldü!"

Dayanamayan Ji-Yeon, bu dar ve loş odada duvarların üzerine geldiğini hissediyordu. Hayatında sadece kardeşi kalmıştı ve o kendi benliğini kabul etmiyordu. Tek istediği kardeşiyle birlikte yaşamak ve hasret gidermekti. Yıllarca çektiği hüznünün son bulması ve annesinin vasiyet ettiği erkek kardeşini mutlu etmek için elinden geleni yapmalıydı.

Duyduğu, tokat gibi çarpan kelimeler sonrası Vincenzo'nun içinde oluşan şimşekler birden durgun yağmur bulutlarına yerini bıraktı. Oluşan duygu değişimi karşısında afallayan bir beyin ve bacaklarından başlayarak tüm vücudunu esir alan o titreme...

"Ne?" diyebildi sadece. Her ne kadar annesine düşman olsa da beş yaşına kadar bakmıştı. Yine de hatırlayabiliyordu onu. Geçmişte bir anı olarak bıraksa bile onu bu dünyaya getiren annesiydi. Öz be öz annesi...

"Senin için yıllarca yas tuttu. Ben de büyüyünce seni aradım. Ancak çoktan gittiğini seneler sonra öğrenebildim. Dahası param yoktu burada yaşamak için ve bende mesleğimi buraya getirmek için uğraştım. Annemiz çok hastaydı... Senin için üzülmekten çok hastalandı. Son günlerini senin ismini sayıklayarak geçirdi. Bir gün döneceğini umut ederek son nefesini verdi. Ve sen hala... Ji-Hoon öldü diyorsun!"

Tek nefeste söylenen kelimeler her ikisinin kalbinde aynı yaraya sebep olmuştu. Her ikisi de bu durum için oldukça üzülmüşlerdi. Kalplerinde ki yaralar bile aynıydı. Aynı anda kalpleri bir ağrıyla sarsılmıştı. Vincenzo bu acılara dayanıklı kalırken birden karşısındaki kardeşinin eğildiğini gördü.

Endişeyle eğilirken sordu. "İyi misin?"

Ji-Yeon oldukça bitkin ve sulanmış gözlerini kaldırdı. Gözlerindeki yaşlar düştü düşecekken konuştu. "Sen hala kendine Vincenzo diyorsun ancak içindeki Ji-Hoon'u görüyorum ben. İkizim olan Ji-Hoon'u..."

VincenzoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin