"Hayat, umulmadık karşılaşmaların, beklenmedik aşkların yolunu işler; bir sokak ressamı ve bir kütüphane çalışanının yolları kesiştiğinde, beklenmedik bir masalın kapıları ardına kadar aralanır."
Hayatı her zamanki seyrinde giden Deniz, kütüphaneye doğru yol alır. Hep gittiği yollardaki artık tanışık olduğu esnafla selamlaşır, fırından poğaçasını alır, kütüphanedeki solan çiçeği yerine aldığı bir buket papatyayla yoluna devam eder. Havanın güzelliğiyle büyülenen Deniz, sahilde kahvaltısını yapar, denizin tuzlu kokusuyla okuduğu kitabın son sayfalarını da bitirir. Evden erken çıkmayı ve kahvaltısını denize karşı yapmayı alışkanlık haline getirmiştir.
Keyfini bitirip kütüphaneye geldiğinde dikkatini yolun karşısında duran biri dikkatini çeker. Bu kişi elindeki çantaları kenara bırakmış, önünde durduğu duvarı izlemektedir. Çantalardan birinin açık olması içindeki boyaları göstermektedir. Deniz kütüphaneye doğru ilerlerken meraklı gözlerini bu kişinin üstünden alamaz. "Acaba ne yapıyor?" diye düşünürken önündeki kaldırımı fark etmez ve takılır. Tam düşecekken yandaki duvara son anda tutunan Deniz, sadece çiçek buketini düşürdüğü için şükreder. Bu esnada düşecekken attığı ufak çaplı çığlık, duvar önündeki genç adamın da dikkatini çeker. Üzerinde adamın gözlerini hisseden Deniz çiçeklerini yerden alır ve utançla koşar adım kütüphaneye girer. Kızın bu halini gören adam gülümsemesini saklamaz ve duvara bakıp düşünmeye devam eder.
"Nesrin Hanım, yeni gelen kitapları sisteme ekledim ve yerlerine yerleştirdim.". Deniz o günün işlerini yaptıktan sonra pencere önündeki masasına geçer. Asıl amacı bir süredir okumak istediği kitaba başlamaktır ama karşı kaldırımda sabahki adamı tekrar görünce dikkatini çeker. Adam bu sefer boş duvara bakmıyordur. Elindeki boyayla belli belirsiz çizgiler çekip, biraz uzaklaşıp inceledikten sonra çizgilere devam eder. Duvar büyüktür. "Acaba boyası yeter mi?" diye düşünen Deniz, bir süre daha izledikten sonra gözlerini adamdan çeker. "Aman ya, ne yapıyorum ben!"
Gün sonunda mesaisi biten Deniz herkesle vedalaşıp kütüphaneden çıkar. Bu sefer adam karşıda yoktur. Bu durum onu hayal kırıklığına uğratsa da yoluna devam eder. Havanın daha kararmayışı onu mutlu eder ve dönüş yolunda da sahile uğrar. Dalgaların sesi kulağını gıdıklarken başladığı kitaba devam eder. Okumaya kendini kaptırmışken yanına oturan birinin varlığıyla irkilir. "Bu sefer düşmemek için oturdun sanırım."
Sabahki adamdır yanına oturan kişi. Şaşkınlığını gizleyemez. "Sen, şu karşıdaki adam değil misin?"
"Ta kendisiyim ama adım Ufuk. Senin adın ne?"
"Deniz." der sadece ve devam eder; "Müsaadenle kitabıma devam edeceğim.". Heyecandan ölecektir. Ufuk kitaba şöyle bir bakar. "En sevdiğim kitaplardan biridir." der ve biraz sonra ekler; "Geçmişin sırları, yıldızların sessiz diliyle gizlidir.".
Ufuk'un kitaptan alıntıladığı cümle Deniz'in altını çizdiği cümlelerden biridir ve bu durum onu daha çok heyecanlandırmıştır. Bu yüzden cevap vermemeyi seçer ve kitabını okumaya devam eder. Ufuk bir süre daha sessiz kalıp denizi izler. İlerde batan güneş manzarayı şenlendirir. "Güneş batarken insanın içi bir tuhaf oluyor. Düzenli düzensiz renkler, sakinleşen sokaklar. Her yer bana kalıyor gibi.". Bu cümle ardına Deniz kafasını kaldırıp etrafa bakar. Evet, tam da Ufuk'un dediği gibi bir renk cümbüşü.
Manzaranın büyüsünden sıyrılıp gerçeğe dönen Deniz aceleyle kalkar. "Benim gitmem lazım, tanıştığıma memnun oldum Ufuk." Karanlık onu her zaman endişelenmiştir. "Dur nereye gidiyorsun?"
"Saat geç oldu, eve gidiyorum." Eşyalarını toparlarken iyice dağılan Deniz'i izlerken Ufuk söze girer; "İstersen bırakayım."
"Hayır teşekkür ederim. Hiç gerek yok. Yakın zaten." Deniz, Ufuk'u arkasında bırakırken koşar adım evin yolunu tutar. Ufuk sadece ardından bakmakla yetinir.
***
"Anneciğim tamam diyorum, giderim ziyaretine.... Tamam.... Tamam anne kapatıyorum, işe gideceğim.... Tamam hadi görüşürüz. Öpüyorum seni dikkat et." Deniz, annesiyle konuşmasını bitirdikten sonra hazırlanmaya başlar. Bugün içinde tuhaf bir his vardır. Ufuk'tan mıdır bilinmez, bugün daha erken kalkmış, hazırlanmaya biraz daha özenmiş, yüzündeki gülümsemeyle evin içinde kahvesini içmiştir. Yapılacak işlerini kontrol ettikten sonra planını yapıp evden çıkar.
Hava Deniz'in aksine keyifsizdir bugün. olası bir yağmura yakalanmamak için sahil sefasından vazgeçerek direkt kütüphaneye gider. Bu sefer kütüphanenin karşısında Ufuk yoktur. Nerede olduğunu merak etse de çakan şimşek onu kütüphane kapısında hızlandırmış ve içeri koşar adım girmesine sebep olmuştur.
Deniz kütüphaneye girer girmez kendini işe verir. Ancak aklı, sürekli olarak Ufuk'la olan son karşılaşmasına kayar. Ufuk'un sözleri, tavrı, ve özellikle kitabın cümlesini hatırlayışı Deniz'in zihninde dönüp durur. Onunla tekrar karşılaşmayı hem istiyor hem de bu isteğinden dolayı rahatsız oluyordur.
Günün ilerleyen saatlerinde Deniz kütüphanedeki işlerini bitirmiş, masasında otururken yarım kalan kitabına dalmıştır. Yağmur iyice hızlandığında ziyaretçiler çoğalmaya başlar. Yağan yağmur yüzünden kütüphaneye sığınan birkaç kişi arasında Ufuk da vardır. Üstü başı hafif ıslanmış olan Ufuk, elinde bir kahveyle Deniz'in masasına doğru yürür. "
Ufuk'u tekrar görmenin heyecanına kapılan Deniz, bunu gizlemeye çalışır. Ufuk gülümseyerek masaya yaklaşır. "Seni burada bulacağımı tahmin etmiştim." der sandalyeye otururken.
Deniz sesini mümkün olduğunca sakin tutmaya çalışarak "Sen de yağmurdan kaçarken buraya mı sığındın?" der.
"Evet, ama sadece yağmurdan değil," diye yanıtlar Ufuk. "Ayrıca seni tekrar görmek istedim. Dün akşamdan beri seni düşünmeden edemedim."
Bu sözler Deniz'in kalp atışlarını hızlandırır. Ne diyeceğini bilemediği için sadece gülümsemekle yetinir.
Sözlerine karşılık beklemeyen Ufuk kahvesinden bir yudum alır ve ıslanmış çantasını karıştırıp bir defter çıkartır. "Duvara yapmayı düşündüğüm çizimin taslağı." der ve bir sayfayı açarak Deniz'e uzatır. "Ama seninle karşılaşınca taslakta bir şeylerin eksin olduğunu fark ettim."
Deniz, Ufuk'un defterine bakarken bir çizimde kalır, bu onun kendi portresidir. Ufuk, o sabah ilk karşılaştıkları anı aklından çıkartamamış ve deftere aktarmıştır. Portrede, Deniz dökülen papatyalarını toplamaktadır. Deniz, gördüklerinden sonra şaşkına döner.
"Bu... ben miyim?" der şaşkınlığını gizleyemeden.
Ufuk, gülümseyerek başını sallar. "Evet, sensin. O anı çizmeden edemedim."
Deniz, Ufuk'un dikkatli gözlemi ve yeteneğinden çok etkilenir. Ancak bu durum ona fazlasıyla karmaşık duygular hissettirir. Hem onu çizmeye değer bulması, hem onunla bu kadar ilgilenmesi Deniz'i tedirgin etmiştir.
Bu sırada yağmur dinmiş, bulutların ardından güneş kendini göstermeye karar vermiştir. Kütüphanedeki sessizliği bozan tek şey aralarındaki diyalogdur.
"Bu çizimi duvara yapmayı mı düşünüyorsun?" diye sorar Deniz.
"Henüz karar vermedim," der Ufuk ve devam eder "Ama hâlâ bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorum. Belki bu eksiği birlikte doldurabiliriz."
Deniz, ne diyeceğini bilemez ama Ufuk'un sesinde bir cazibe olduğunun farkındadır. Onunla beraber çalışmak, karşı konulamaz yeni bir dünyaya açılacak gibidir.
Ufuk tedirginlikle konuşmasına devam eder. "Neden olmasın? Beraber çalışabiliriz. Belki de o duvara ikimizden de birer parça ekleyebiliriz."
Kafasındaki tereddütleri bir kenara bırakan Deniz, Ufuk'un teklifini kabul eder. "Evet... neden olmasın, birlikte çalışabiliriz."
İkili tamamen duran yağmurun ardından sahile yürür. Deniz'in içinde bu tanışıklığın nereye gideceğine dair merak ve heyecan vardır. Ufuk'sa bu tanışmanın kendisi için ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyordur. Sahilde yürürken birbirlerine açılacakları, hayatlarının birbirine nasıl dokunacağını bilmeden, yavaş yavaş birbirlerine daha yakınlaşırlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESİN RENGİ
RomanceBir grafiti sanatçısı ile bir kütüphane çalışanının karşılaşmasıyla başlar. Grafiti sanatçısı, şehrin karmaşasında kendi dünyasını yaratan, özgür ruhlu bir sanatçıdır. Kütüphane çalışanı ise sessiz ve düzenli bir hayatı tercih eden, kitaplara olan t...