Hayattan beklentileri çok fazla olan biriydi Seungmin. Hayallerine o kadar sıkı tutunurdu ki, yüzde doksan dokuz olmayacak bir şey bile onun için yüzde bir umuttu. Çabalamak artık onun hayatının bir parçası haline gelmişti. Pes etmek ise kitabında yoktu.
İlk fotoğrafçı olmaya karar verdiğinde kimse inanmamıştı ona. Fakat o kendine inanıyordu, diğerlerinin inanmasına gerek yoktu. Şimdi belki de Kore'de ismi bilinen sayılı fotoğrafçılardan biriydi.
Fotoğrafçılık ne zaman bu kadar kalbine işledi bilmiyordu ama amacı insanlara dünyayı kendi gözleriye göstermekti. Ona göre dünya insanların gözleriyle kararttığı ama aslında cıvıl cıvıl olan bir gezegendi. Yağmuruyla, karıyla, güneşiyle ve bulutuyla, her haliyle ayrı güzeldi. Bu yüzden ilk zamanlarında sadece doğaya yönelmişti.
Sonra Hyunjin ile karşılaştı. Görüp görebileceği en güzel manzaraydı. Onu görünce nabzı yükselir, nefesleri sıklaşırdı. Bazen onunla konuştuğunu hayal eder ve gülümseyekalırdı. Her mevsimini görmek istiyordu onun. Yağmurunda gözyaşlarını, karında güzelliğini, güneşinde gülümsemesini ve bulutundaki melankolikliğini...
Yanına gitmeyi bir çok kez denemiş olsa da içinde oluşan karmaşa ona sürekli engel olmuştu. Onun güzelliğini başkaları da fark etmeye başlayınca onun için en iyisi olması gerektiğini fark etti. Artık fotoğraflarında insanlar da yer almaya başlıyordu. O kadar yıl onunla konuşmayı beklemiş o yüzde birlik ihtimal için çabalayıp durmuştu.
Şimdi ise ilk defa bir hayalinden vazgeçiyordu Seungmin. Çünkü onu kaybetme düşüncesi acemi Seungminin kalbinde oluşan sızıyı geri getirmişti ona.
Ondan hoşlanıyordu.
Hayır
Onu ölesiye seviyordu.
Bu yüzdendi şu andaki telaşı, üzüntüsü, korkusu, belki de öfkesi... İlk defa bu kadar öfkeliydi Seungmin. Boş verdiği bir çok şey bugün hissettikleriyle gün yüzüne çıkarken gözünün dolmasına engel olamıyor, yolu bulanık görmesine rağmen koşmaya devam ediyordu.
Onun için upuzun geçen dakikaların sonunda aradığı evi bulmasıyla art arda zile basmaya başladı. Geç kalmamış olmak tek duasıydı.
Onun aksine kapı yavaşça aralanmış ve Felix görünmeye başlamıştı. Gözleri hafif kızarık, dudaklarını birbirine bastırarak içeriye buyurdu arkadaşını. Ağlamaya yüz tutmuş bu ifadenin nedeni belliydi. Bu Seungmin'i daha çok sinirlendirdi.
Bir şey demeden kafalarını eğerek selamlaştılar. Felix de tıpkı onun gibi arkadaşının gitmesini istemiyordu. Bu yüzden beklemeden onu Hyunjin'in odasına yönlendirdi.
Açık kapıdan kafasını uzattığında aceleyle bavulunu toparlayan uzun saçlıyı gördü Seungmin. Bu gözlerinin bir kez daha dolmasını sağladı. Onu böyle endişeli görmeyi hiç mi hiç istemiyordu.
"Hyunjin." Diye seslendi içine kaçan sesiyle. Fakat o ses sessiz odada öyle bir yankılanmıştı ki duymaması imkansızdı Hyunjin'in. Biraz daha içeriye ilerleyerek gözyaşlarını sildi Seungmin. "Niye bakmıyorsun?"
Hyunjin yine kafasını bile kaldırmadan kayıtsız bir şekilde "Gitmeliyim." Diye karşılık verdi. Fakat bu daha çok boşluğa söylenmiş bir söz gibiydi. Hyunjin bu sözü Seungmin'e değil kendine söylemişti.
"Nereye?" Diye sordu Seungmin titreyen ellerini durdurmaya çalışarak. Onu sakinleştirecekse ilk kendisi sakin olmalıydı.
Derin bir nefes verip bavulunun ağzını kapatırken "Bilmiyorum ama gitmem gerekiyor." Dedi Hyunjin. Ulsan'a gitmeyi planlıyordu aslında ama Seungmin'in bunu bilmesini istemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hype Boy °Hyunmin° ✓
FanfictionJeongin ile bir rekabet içerisinde olan Seungmin'in dokunulmaz model Hyunjin ile bir fotoğraf çekimi yapması gerekiyordu.