Uzun tırnakları sert yüzeye sürterek ses çıkarıyor, duvarın pürüzsüz görüntüsünü oyuyordu. Duvarın boyası yerlere doluyor, dökülen kireci tırnaklarının içine doluyordu. Tek ses tırnaklarının duvarı oyarken çıkan cızırtıydı. Belli uzunluktaki beş dikey oyuntu, tırnaklarının eseriydi. Açtığı oyuntunun sonuna geldiğinde, tekrar başa sardı. Tırnaklarındaki kireç kalıntılarını temizlemeden kazımaya devam etti. Aşağıya, aşağıya ve aşağıya doğru. Sessizlik onu yok ederken tırnakları tekrar tekrar çığlıklarını dışarı vurdular.
Odanın dışından ses geldiğinde giydiği hırkanın cebindeki siyah pastel boyayı çıkarak kazıdığı yeri boyadı. Ondan sorumlu hemşire tam olarak bunu yapmasını söylemişti ona. Duygularını kendine zarar vererek değil boyayarak, çizerek, karalayarak anlatmalıymış. O da karalıyordu. Sadece siyah renk pastel boyayla duvarı karalıyordu. Açtığı oyuntuların üstünü. Boya, oyuntuları gizli kılarken onlardan kimsenin haberi olmuyordu.
Hemşire odaya girdiğinde ona kocaman ve içten bir şekilde gülümsedi. Genç kız hemşireye sadece baktı. Her zamanki haliyle. Boş bakışlar ve ifadesiz yüzüyle. "Nasılsın Feza?" dedi aynı ifadesiyle. Ona bakmaya devam etti. Hemşirenin buna cevap beklemediğini biliyordu, çünkü Feza konuşmazdı, hiçbir zaman. Hemşire devam etti. "Yarın taburcu olacaksın. Korkuyor musun?" Feza başını hayır anlamında salladı. "Uzun zamandır buradasın, eğer korkuyorsan kimse bunu yadırgamaz." Feza tekrar hayır anlamda başını salladı. Korkmuyordu. Hemde hiç. "Dışarıda konuşacak mısın?" Feza başını aşağı yukarı salladı. Ama konuşmayacaktı. "Söz mü?" Tekrar kafasını salladı, söz verir gibi. Ama konuşmayacaktı. Hiç. "Sana güveniyorum." Hemşire gülümsedi, Feza kafasını salladı. Güvenmemesi gerektiğini bildiği halde, kafasını salladı. Buradan çıkmalıydı.
Hemşire Feza'ya gülümseyerek omzunu sıvazladı. Ardından odadan çıkıp gitti. Feza raylı yatağına uzandı. Yarın gidecek bir yeri yoktu; ama onlar bunu bilmiyordu. En azından onların bildiği yere gitmeyecekti. Onlar bunu da bilmiyordu. Feza sustu, tavana baktı. Kararmış tavana. Bazen tavanı da karalardı. Siyaha. Sandalyesini yatağa koyar üstüne çıkar ve boyardı. Yatağa devrilene kadar. Ellerini ceplerinden çıkardı. Beyaz kireç pastel boya yüzünden siyaha dönüşmüştü. Ellerini duvara sürerek boyayı oraya bulaştırdı. Parmakları ısınana kadar duvara sürttü boyayı. Parmakları yandı, sürtmeye devam etti. Ardından çekti parmaklarını.
Sonra uyudu. Ölmeyi bekleyerek uyudu.