İncindiği kadar susmuştu Feza. Kırgınlıklar okyanusunun dolup taştığı anda tamamen gömülmüştü sessizliğe. Etrafındaki herkes onu incitmeye başladığında susmaya karar vermişti. Gücü kalmadığını anladığı anda bakışları değişmiş, kaybetmişti tüm benliğini. Sesini, hislerini. İçinde simsiyah bir hortum vardı dinmek bilmeyen ama dışarıya sessizdi Feza. Öyle kırgındı ki ruhu, kırıkları yüzünden ölmüş ve kaybolmuştu. Ne iz bırakmıştı geriye, ne de ses seda.
Feza adımlarını dışarı atarken hiçbir fark göremiyordu. Sanki altı ay evden çıkmamış gibiydi, ki bunu daha öncede yapmıştı. Sekiz - dokuz ay evden dışarıya adımını atmamıştı. Görüştüğü tek kişi dışarıdan siparişleri getiren apartman görevlisinden başkası değildi. Şimdi daha çok insan görmüştü, daha az evden çıkmamıştı.
Şimdi nereye gidecekti? Bilmiyordu. Umurunda da değildi. Ölecekti, az kalmıştı. Ölecekti, çok yakında. Hırkasının kollarını çekiştirerek adımlarının yönünü değiştirdi. Güvertede, teknelerin birinde sabahlayabilirdi. Daha günü değildi. Daha zamanı değildi. Az kalmıştı, ama şimdi değildi. Ölecekti. Fakat henüz değil.
Güverteye gidip teknelerin birini seçti, bindi. Uzandı. Üşümedi. Rüzgar tenine çarptı defalarca kez, hissetmedi. Kapamadı gözlerini. Bütün gece izledi yıldızları. Uyumadı. Düşündü. En çok o adamı düşündü. Artık onu düşündüğünde kalbi bile hızlanmıyordu. Nasıl yok etmişti Feza'yı böyle? Nefes alan bir canlıydı sadece. Dahası yoktu. Hiçbir şeyi yoktu Feza'nın. Bedeninden başka. Yıpranmış bedeninden başka, hiçbir şeyi yoktu. "Gökyüzüm," diye severdi ona. Öyle sarılır, saçlarının üstünden öperdi. "Kimse yoksa ben varım, Gökyüzüm," derdi. Feza'nın anlamı gökyüzü demekti, adam onu böyle severdi. "Gitmeyeceğim," diye devam ederdi sonra. Feza inanırdı. Dinerdi gözyaşları. Ama adam gitmişti. Kim gitmemişti sahi? Herkes gibi adam da gitmişti. Feza o zamanlar bilmiyordu. Gitmeyecek sanıyordu, ağlamıyordu. Herkes gider, adam gitmez sanıyordu. Sarılıyordu iyice. İçine çekiyordu kokusunu. Uyuyordu boyun girintisinde, göğsünün üstünde. Fark etmiyordu. O olsa yetiyordu. Ama sonra adam gitmişti. Gittiği gibi de yok etmişti.
Feza düşündükçe yükleri artıyordu. Kimse bilmiyordu ondan başka. Üstlendiği sorumluluğu, kırıklarını, yüklerini, kaybettiklerini. Kimse bilmiyordu. Kimse bilmiyordu ama Feza'ya çok fazla geliyordu. Ölecekti, sevdiği adamın gözlerine baka baka hemde. Şu an hissedemiyordu belki ama, biliyordu, hala seviyordu onu. Hep sevecekti. Hissetmese bile, sevecekti. Tırnaklarını teknenin tahtasına geçirmeye başladı. Rüzgarın uğultulu sesine bir ses daha katıldı. Feza gözlerini kapadı; ama uyumadı. O gece hiç uyumadı.