Zencefil

52 8 35
                                    

Bir çatının tepesinde gürültülü sokağı izliyordu Jungkook. Herkes telaşla bir yerlere yürüyor, araçlar hızla sokağı geçip gidiyordu. Tüm bu insanların bir amacı vardı. Peki ya onun? Onun var oluş amacı neydi? Hayat onu nereye sürüklüyorsa oraya mı savruluyordu ipi kopuk bir uçurtma gibi.

Sırtında hissettiği el ile irkildi, kim olduğunu görmek için dönmek isterken kendini havada süzülürken bulmuştu. Ellerin sahibinin yüzünü görememişti.

Batan güneşin kızıla boyadığı gökyüzünü izlerken havada süzülüyor gibi hissetmişti. Sahiden uçuyor muydu?
Korkuyor muydu yoksa huzurlu muydu anlayamamıştı, ta ki bedeni sert beton zemine çarpana kadar.

Bedeni bir anda yatakta doğrulduğunda tüm bunların bir kabus olduğunu anlamış, nefesini düzenlemeye çalışmıştı. Kahverengi tutamları terleyen alnına yapışmıştı. Ateşi olup olmadığını kontrol etmek için elini alnına götürdüğünde biraz sıcak olduğunu fark etmiş, yatağının hemen yanıbaşında duran komodinin çekmecesindeki ateş düşürücü ağrı kesici hapa uzanmıştı. Hasta olacağı dün akşamki halinden belliydi. Hava değişimlerinden her zaman etkilenen biri olmuştu. Bu haline pek şaşırmamıştı bu yüzden. Alışık olduğu bir durum olduğundan vakit kaybetmeden yataktan kalkmış, hızla duşa girip ılık suyun kollarına bırakmıştı bedenini.

İşyerine vardığında bugün Mina'nın da Yoongi'nin de tam gün çalıştığını hatırlayıp rahatladı. Kötüleşirse onlardan destek alabilirdi.

"Günaydın." Diye mırıldandı tezgahın arkasına geçerken. Kekleri ve diğer atıştırmalıkları camın arkasındaki tezgaha dizerken "Günaydın." Diye karşılık verdi Yoongi. "Pek iyi görünmüyorsun, bir şey mi oldu?"

O sırada depodan getirdiği süt şişelerini tezgaha bırakan Mina da Yoongi'yi onaylarcasına başını aşağı yukarı sallarken "Sanırım hasta oluyorum." Diye karşılık vermişti Jungkook. "Maske var mı?"

Mina "Depoda olacaktı bekle." Diyip içeri geçerken Jungkook da önlüğünü beline bağlamakla meşguldü.

Bugün pazar olduğu için kafe son derece kalabalıktı. Haftasonu kaçamağından dönenler, nehir kıyısında yürürken kahve içmek isteyenler, çocukları ile vakit geçirirken biraz kafein aşerenler... herkesin uğrak noktasıydı kafe. Bir de Park Jimin vardı tabii. Kapıyı araladığı anda gözleri Jungkook'u bulduğunda maske takmadığı için yüzüne yayılan büyük gülümsemeyi görebilmişti Jungkook.

O da gülümseyerek "Günaydın." Diye selamlamıştı bu tanıdık yüzü. "Bugün maske takmıyorsun." Diyip kasaya yaklaşmıştı Jungkook.

Jimin gülümsemesi biraz daha genişlerken "Senin aksine." Diyip tezgaha yaslanmıştı.
Jungkook ise siyah maskesini düzeltirken "Sanırım hasta oluyorum." Diyip hafifçe öksürmüş ve boğazını temizlemişti.

Gülümsemesi solarken hafifçe doğrulmuş "Dün de çok iyi görünmüyordun." Diyip kartını çıkardığı cüzdanını tezgaha bırakmıştı. "İlaç aldın mı?"

Jungkook usulca başını sallarken "Ağrı kesici aldım." Diyip sipariş ekranını açmıştı. "Ne alırdın?"

Jimin "İki latte, büyük boy lütfen." Dediğinde Jungkook Mina'ya dönüp müşteri gelirse kasa boş kalmasın diye siparişleri alması için onu kasaya çağırmış, kendisi kahveleri hazırlamaya koyulmuştu. Jimin de kahvesi hazır olduğunda almak için bir sonraki alana ilerlemişti.

Çok geçmeden Jungkoook kahveleri karton kutunun içine yerleştirip getirdiğinde Jimin tebessümle teşekkür etmiş ve çıkışa doğru ilerlemek için bir kaç adım atmıştı ancak çok geçmeden aklına gelen şeyle geriye dönüp kahveleri tezgaha bırakmıştı. Şaşkın gözlerle kendisini izleyen Jungkook'a aldırmadan çantasını kurcalamaya başlamıştı.

𝑺𝒆𝒓𝒆𝒏𝒅𝒊𝒑𝒊𝒕𝒚Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin