Misafir

43 10 40
                                    

Loş ışığın aydınlattığı sahnede adımları birbirini takip ederken bir kuş tüyü gibi hafif hissediyordu Jungkook. Mutluydu, huzurluydu.
Ruhuyla bedeni barışmıştı sonunda.
Kanatları yeniden göğe taşıyordu bedenini.

Annesinin gülümseyen gözlerine rastladı önce, sonra kız kardeşininkilere. Babasını aradı kalabalığın arasında ama orada olmadığını biliyordu. Hiçbir zaman orada olmamıştı.

Sonra kalabalıktan çekti gözlerini, sahnede kendisine yaklaşan bedene çevrilmişti geceyi andıran küreleri. Ancak bir silüetten ibaret olan bu bedenin sahibinin kim olduğunu anlamak için ona biraz daha yaklaşması gerekiyordu.

Kalbinin hızla çarptığını hissediyordu Jungkook. Gözleri ellerine uzanan ellerdeydi. Biraz daha yaklaşıp narin parmakların kendi parmaklarını sarmasına izin verdi. Kalbi daha da hızlanmış, karnında milyonlarca kelebek kanat çırpmaya başlamıştı. Neden bu kadar heyecanlandığını bir türlü anlayamamıştı.

Bakışları ellerin sahibini bulmak için odağını değiştirdiğinde önce bir çift kahverengi gözle karşılaşmıştı, ışıl ışıl parıldayan bu gözlerin Jimin'e ait olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Ardından dolgun pembe dudaklarına kaymıştı meraklı bakışlar, daha önce de böyle yakın olmuşlardı birbirlerine ancak o zaman bu kadar dikkatini çekmemişti gülümsediği için kıvrılan pembelikler. Kadife gibi yumuşacık dudaklara uzanıp dokunmak istedi bir anlığına Jungkook. Titrek parmaklarını usulca Jimin'in yumuşacık teni ile buluşturduğu sırada kalbinin hızlandığını hissetti, kapadı gözlerini.

Siyah küreler tekrar aydınlığa kavuştuğunda her şeyin bir rüyadan ibaret olduğunu fark etmişti Jungkook. Hakkında ne hissetmesi gerektiğini bilemediği, şaşırtıcı derecede huzurlu, bir o kadar da yanlış bir rüyaydı bu. Görmemesi gereken şeyler görmüş, hissetmemesi gereken duygularla tanışmıştı. Uyandığından beri tuttuğu nefesini bıkkınca dışarı vermiş, bu rüyayı yok saymaya karar vermişti. Öyle ki üniversiteye başladığında Freud'un rüyalar ile alakalı söylediklerinden etkilendiği zamandan bu yana tuttuğu rüya günlüğüne bile yazmayacaktı bu rüyayı. Freud'a göre rüyalar, bireyin baskılanmış cinsel arzularının bir yansımasıydı, ve Jungkook bu rüyayı yok saymak istiyordu. Mümkünse unutmak...

Uzanıp telefonunu almak istemişti fakat bedeni yatağa tutkallanmış gibiydi. Sanki biri dün gece tüm kemiklerini kırana kadar zavallı genci dövmüş ve onu öylece yatağında ölüme terk etmişti. Aniden vücudunu sarsan öksürüklerinin arasında "Lanet olsun." Diye mırıldanmıştı. Her öksürüşünde kasları sızlıyordu zavallının. Ateşi olduğu için böyle saçma bir rüya gördüğünü düşündü bir an için. Elini alnına götürüp ateşini kontrol etti. Kafatasının içinde harlı bir ateş yanıyor gibi sıcacıktı alnı.

Dün akşam stüdyodan aceleyle çıkmış, ceketini yanına almayı unuttuğu ve bir tane bile taksiye denk gelemediği için yağmur altında incecik bir t-shirt ile eve kadar yürümek gibi bir ahmaklık yapmıştı. Şimdi de sonuçlarına katlanmak zorundaydı. Evet, kesinlikle hastalığın etkisiyle görmüştü bu rüyayı.

Bir kez daha telefonuna uzanmayı denemiş, bu sefer zor da olsa başarmıştı. Telefonundaki cevapsız çağrılara takıldı gözleri. Jimin dün arayıp onunla konuşmak istemişti anlaşılan.
Ancak şu an geri dönüş yapacak kadar iyi hissetmiyordu. Bir saçmalık yapmaktan korkuyordu. En iyisi gördüğü rüyanın etkisinden kurtulana kadar Jimin'den uzak durmaktı.

Rehbere girip Mina'nın ismine dokundu. Bir kaç kez çaldıktan sonra cevap vermişti.
"Günaydın Jungkook bey, bugün şirkete gelmeyi düşünüyor musunuz acaba? Öğlen oldu da." Diye sormuştu alaycı bir tonla.

Jungkook derince bir nefes almış "Hayır Mina, ölmekle meşgulüm." Diye yanıtlamıştı arkadaşını.

Mina'nın sesindeki alaycı ton yerini endişeye bırakmıştı "Neler oluyor?" Diye sormuştu ancak bir yanıt almayı beklerken Jungkook'un öksürükleri ile karşı karşıya kalmıştı. "Hastalığın kötüleşti mi yoksa?"

𝑺𝒆𝒓𝒆𝒏𝒅𝒊𝒑𝒊𝒕𝒚Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin