Her gün, bulduğu her fırsatta dans eder olmuştu Jungkook. Salonundaki orta sehpayı bir köşeye itip saatlerce Jimin'in kendisine öğrettiği kombinasyonları tekrar ediyordu. Sırtının ağrıdığı günlerde bile pratik yapmayı ihmal etmiyordu.
Tıpkı çocukluğundaki gibi aşkla sarılıyordu dansın ruhunu özgürlüğe taşıyan kollarına. Yorulmak nedir bilmeden sanki tüm hayatı buna bağlıymış gibi dans ediyordu her defasında.
Bir kez özgür bırakmıştı artık ruhunu, bir daha hapsedemezdi.
Bir kere aralamıştı artık en derin yaralarını sakladığı karanlık odanın kapısını.
İstediğini almadan, kanatlarına kavuşmadan öylece çekip gitmeyecekti.Her dans edişinde öğretmeni oradaymış ve onu izliyormuş gibi sesi kulaklarında yankılanıyor, bir sonraki hareketi hatırlatıyordu.
Jimin'in dokunuşları aklına geldiğinde sanki sahiden yanındaymış ve küçük dokunuşlarıyla onu uyarıyormuş gibi duruşunu düzeltmeyi atlamıyordu hayali parmaklar bedeninde yolculuğa çıktığında.
Kanatlarını güçlendirmeye çalışan bir kelebek misali, bir kuğunun çırpınışları gibi, güç ancak vazgeçilemeyecek kadar güzel bir histi bu.
Jimin'in çabalarına ve hayallerinin öksüz bıraktığı genç Jungkook'a layık olmak için elinden geleni yapıyor, aklına takılan bir şey olduğunda hareketi nasıl yaptığını göstermek için Jimin'e video gönderiyor, karşılığında Jimin'in gönderdiği videolara bakarak hareketi doğru şekilde yapmaya çalışıyordu.
Çok geçmeden Jimin ile aralarındaki bağ güçlenmiş, dans hakkında ettikleri sohbetler dışında da sık sık günlük hayattan konuşur hale gelmişlerdi.
Öyle ki Taehyung ve Jin arkadaşlarının bu yeni arkadaşını kıskanmaya başlamıştı. Ne zaman buluşmayı teklif etseler ya Jimin ile dersi olduğunu söyleyip reddediyor ya da pratik yapması gerektiğini bahane edip başka bir zamana erteliyordu görüşmeyi Jungkook.
Yine de onun için mutlu oluyordu arkadaşları. Balenin Jungkook için ne anlama geldiğini çok iyi bildiklerinden buluşmaya gelmemesini anlayışla karşılamaya çalışıyorlardı. Onu mutlu eden her şeye sorgusu sualsiz kollarını açmaya yemin etmişlerdi sanki.
Çoğu zaman erkenden stüdyoya gidip Jimin provalarını bitirip gelmesini beklerken kendi başına esniyor, ara sıra arkadaşlarına fotoğraf atmayı ihmal etmiyordu Jungkook.
Bugün de öyle yapmıştı.Jimin usulca kapıyı aralayıp içeri girdiğinde Jungkook matın üzerinde bacaklarını esnetiyordu. Bedenini olabildiğince bacaklarına yaklaştırmış, ayak parmaklarına dokunuyordu. Bacakları sızlıyordu ancak bu acının bağımlılık yapan bir yönü vardı.
Kahverengi saçlı kendisini fark edene kadar bir süre onu izlemeden edememişti Jimin.
Her geçen gün daha iyiye gidiyordu genç olan. Gerçekten hırslıydı ve bu hırsı Jimin'in çok hoşuna gidiyordu. Önüne bir fırsat çıkmış olsa neler başarabileceğini düşündü.Bakışları gencin ensesini açıkta bırakan t-shirte kaymıştı Jimin'in. Sırtındaki kanatların bir kısmı açıkta kalıyordu. Dövmelerinin bir hikayesi olup olmadığını merak etti kumral olan. Bunu sormaya hiç fırsatı olmamıştı.
İçeri doğru bir kaç adım daha attığı sırada Jungkook sonunda doğrulmuş, böylece göz göze gelmişlerdi. Kısacık bir şaşkınlığın ardından Jungkook'un gözleri ışıl ışıl parlamış, yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmıştı. "Hoşgeldin."
Jimin de sıcacık bir gülümseme ile karşılık verdikten sonra çok geçmeden çalışmaya koyulmuşlardı. Bugün pirouette ile tanışacaktı Jungkook.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑺𝒆𝒓𝒆𝒏𝒅𝒊𝒑𝒊𝒕𝒚
Fanfiction"Belki de en başından beri bu uçsuz bucaksız evren ikimizi bir araya getirmek için uyanmıştı derin uykusundan Hiçbir detayı es geçmeden seni bana getiren yolları sermişti ayaklarımızın altına Mutluluğumuz en başından beri planlanmıştı Çünkü beni sev...