Iseldía

5 0 0
                                    

Ay'ın gümüş ışıkları, yollarını aydınlatırken, her adımda doğanın büyüleyici dansına tanıklık ediyorlardı. Ancak, zamanla Ay'ın ışığı azalıyor, yerini güneşin kızıllığına bırakıyordu. Bu değişim, doğanın sonsuz döngüsünün bir parçasıydı; gece ve gündüz, birbirini takip eden iki kardeş gibi, birbirine kenetlenmişti.

Eldrimar, yol boyunca gözünü Lyros'dan hiç ayırmadı. Onun, Tanrı'nın karanlık gözünü ilk defa gördüğünü biliyordu ve efsanelerini de duyduğunu da. Lyros'un nasıl bu kadar sakin kaldığını merak ediyordu, ancak şu anda soru sormak için uygun bir zaman değildi çünkü Lyros'un atının hızı artıyordu ve yüzündeki ciddi ifade, ortamdaki gerginliği daha da belirginleştiriyordu. Bir şeylerin farklı olduğunu hisseden Eldrimar, kafasını kaldırıp aya baktı. Gökyüzünde parlayan ay, ona sanki bir şeyler anlatıyormuş gibi görünüyordu. Tanrı'nın karanlık gözü sanki bu gece sadece Lyros'u izliyordu.

"Biliyordum" diye geçirdi içinden Eldrimar. "Zamanın geldiğini, biliyordum!" diye düşündü, önünde hızla ilerleyen Lyros'a dehşete düşmüş bir ifadeyle bakarak.

Eldrimar gözlerini bir an için sıkıca kapattı. İstemsizce dökülen gözyaşları, yanaklarını ıslatırken, kendi içindeki karanlıkla yüzleşmeye çalışıyordu. "Nedir bu hisler? Neden bu kadar korkuyorum?" diye düşünürken, Tanrı'nın varlığını üzerinde hissetti. Tekrar kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. "Görevimi biliyorum ve layıkıyla yerine getireceğim" dedi. İçindeki kararlılık dağları titretecek kadar güçlüydü.

Tanrı'nın karanlık gözü, Eldrimar'dan Lyros'a kayarken, Eldrimar, içindeki buruk duyguları bastırmaya çalıştı. "Zavallı çocuk," diye fısıldadı sessizce, gözyaşları hala yanaklarından süzülürken. "Zavallı çocuk, benimle aynı kaderi paylaşacak."

Gözleri, Lyros'un siluetine daldı. Onun omuzlarındaki yükü, gördüğü ve hissettiği gibi, kendi omuzlarında da hissediyordu. Bir an için içindeki bu karmaşık duygulara teslim olurken, kararlılıkla tekrar kafasını kaldırdı. Yolculukları, sadece bir maceradan ibaret değildi; aynı zamanda bir kaderin başlangıcıydı. Ve Eldrimar, bu kaderi kabul etmişti.

Güneşin altın ışıkları yavaş yavaş kasabanın yerini daha belirgin hale getirirken, Lyros ve Eldrimar, uzun süren yolculuklarının sonuna yaklaşıyordu. Gökyüzü, turuncu ve pembe tonlarına bürünmüştü. Uzaklardan gelen insan sesleri Lyros'un içini coşkuyla doldururken, Eldrimar'ın içindeki buruk hisler yavaşça dağılıyordu. Bir gün kadar kısa bir süre olmasına rağmen, Lyros sanki yıllardır evinden uzakmış gibi hissediyordu. Eve daha hızlı varmak istercesine atını daha da hızlandırdı.

Nihayet, uçsuz bucaksız kırlar ve insanların bitmeyen neşeli kahkahaları Lyros'u karşılıyordu. Kasabanın girişinde, eski taşlarla döşenmiş dar sokaklar ve sokakların iki yanını süsleyen rengârenk çiçeklerle bezeli evler göze çarpıyordu. Kasabaya adım attığı anda, sanki şehre hiç inmemiş gibi bir hisse kapıldı. Eldrimar ve Lyros yavaşladılar, anın tadını çıkarırcasına eve doğru yavaş yavaş ilerlemeye başladılar.

"Lyros!" diye bir ses duyuldu uzaklardan. İkisi de kafalarını arkaya çevirdiklerinde, onlara doğru koşan birini gördüler. "Lyros! Bekle!" Koşarak gelen, Lyros'un yakın arkadaşı Julan'dı. Lyros arkadaşının geldiğini fark edince hemen durdu ve atından indi. Julan'ın yüzünde tatlı bir tebessüm vardı.

Nefes nefese Lyros'ların yanına varan Julan, durup derin bir nefes aldı. "Julan!" dedi Lyros ve arkadaşına sımsıkı sarıldı. Lyros sarıldığı anda içinde çok tuhaf şeyler hissetti. Garip bir şekilde ağlamak istiyordu. Annesi ve babası, Eldrimar'la gitmesine izin verirlerse, Julan'ı bir daha göremeyecekmiş gibi hissediyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 19 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

RÜZGARIN UĞULTUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin