1 Ekim 2016
"Ne demek sorun olmamalı?!"
"Senin için bunlar hala sorun oluyorsa bir bok beceremezsin öyleyse! Özür mü dilemeliyim?!"
"Hyung dün o adam beni öptü ve sikeyim elledi, sesin bile çıkmadı amacın neydi?!" Jungkook karşımda sinir küpüne dönmüş bir halde bas bas bağırırken ben sadece sakin kalmaya çalışıyordum. Ona bunu kabul ettirmek zor olacaktı çünkü dört yıldır yanımda görmüştü kendine bundan sonra neler olacağını. Büyüdüğünün farkında değildi ya da kaçmaya çalışıyordu onu çözmüştüm, istemediği bir şeyi yapmamak için her türlü çirkinliği alıyordu üstüne.
"Her zaman ben kendimi öne atacak değilim ya Jungkook?! Sende bu iş için yetişiyorsun hatırlatırım. Hayatını beni öne atıp rahat rahat yaşayacağını mı sanıyorsun?!"
"Atsan ne olurdu alışıksın sen, hep yapıyorsun! Seni siken adamın öpmesi zoruna gitmezdi, kirlenmiştin zaten!" Söylediği şeyle ikimizde duraksayıp sözlerinin şaşkınlığıyla birbirimize bakarken bir adım geri çekildim. Böyle düşünmesi normaldi tabii, işimdi sonuçta. Çok sevdiğim işim. Tabii, işime meraklı bir orospuydum sonuçta.
"Jungkook sen, Tanrım.. Seni korumalarımı böyle algılamış olamazsın." Eli bileğime yerleşip sıkı sıkı tutarken sertçe çektim kolumu. Ağzının lafını hiç bilmiyordu. Sürekli tolerans gösteriyordum ama gerçekten artık bundan sıkılmıştım. Sürekli işimi sanki çok severek yapıyormuşum gibi davranıp zorla burda durduğumu unutuyordu. Daha da kötüsü onu korumak için kendimi öne atmalarımı sanki çok isteyerek yapıyormuşum gibi görüyordu. Yeni yeni anlıyordum ki Jungkook tam anlamıyla kördü.
"Hyung öyle demek istemedim!" Tekrar kolumu tuttuğunda sertçe kolumu çekip ona dönerek işaret parmağımı uyarırcasına havada salladım.
"Odadan çıkma. Beni de bekleme yat zıbar." Bakışları donmuş ve korkuyla dolmuşken durup sadece yüzümü izledi. Gözleri de çoktan yaşlarla dolmuştu. Ben gittikten sonra düşünüp saatlerce ağlayacaktı ama bunu gerçekten hak etmişti.
"Hyung yalvarırım." Arkamı dönüp adımımı attığım gibi arkadan belime sarılan kollarla duraksayıp onları üzerimden çekerek arkamı döndüğüm gibi sertçe yere ittim. Sinirliydim ve kendimi kontrol etmekte zorlanıyordum. Ona vursam bile kendimi frenleyecek durumda değildim.
"Uzak dur, otur dediysem otur illa dayak mı yiyeceksin?!" Sırtını ve başını yatağın kenarına çarptığı için kaşları çatılı bir halde gözlerinden yaş akarken bakıyordu bana.
"Lütfen gitme, özür dilerim. Öyle demek-"
"Tamam kes. Yat zıbar işte bir de ilgileneyim mi çocuk gibi. Kalk yerden." Onu umursamadan arkamı dönüp odadan çıktığımda gerimde sadece ağlama sesleri kalmıştı. Ağlar ağlar sonra uyuyakalırdı çok da umrumda değildi o sözlerden sonra. Bir anda ağzından çıktıysa öncesinde düşünmüş olması gerekiyordu. Düşünmediyse bile kendini frenlemesini bilmesi gerekiyordu benim her zaman yaptığım gibi.
Yukarı çıkarken etrafın sessiz olmasını fırsat bilerek hızlıca adımladım. Tam çıkacakken karşıma Bay Joo çıkınca duraksayıp ona baktım. O da elindeki kahveyle sırıtarak bana bakmaya başladı. "Nereye böyle Kim?"
"Galiba dışarı." Dedim kapının dışına bakarak. Kaşları çatılıp bakışları kısaca içeride gezindikten sonra çatılı kaşlarını düzeltip tekrar gülümsedi. Elindeki kahveyi uzatırken dudakları aralandı. "Kahve?"
"Yok istemiyorum." Diyerek ona kısaca el sallayıp dışarı çıktım. Temiz hava birkaç günün ardından ciğerlerime nüfuz edince gözlerimi kısaca kapayıp açtım. Jungkook da kaç gündür dışarı çıkmamıştı ve bunu düşününce bütün moralim bozulmuştu. Yine de onu umursamamaya çalışıp bir taksi çağırarak aklıma ilk gelen sahile ordan güzel bir restorana ve sonrasında bir otele gidecektim. O yere geri dönmeyi istemiyordum üstelik içten içe en çok güvendiğim kişi bana ağzına geleni söyledikten sonra. Tamam belki kendimden sekiz yaş küçük bir çocuğa tavır almam çok da doğru sayılmazdı ancak sözleri ilk veya son değildi, her seferinde alttan alıp sarıldığım için kendini frenleyemiyordu belki de, bu yüzden hatasıyla onu ilk defa baş başa bırakma kararı almıştım.